2018’in ekonomi falı
Stanford Üniversitesinden ünlü ekonomi profesörü Michael Boskin, olağanüstü bir durum ortaya çıkmazsa dünya ekonomisinin 2018’de “harika bir yıl” geçirebileceğini söylüyor…
ON yıl önce küresel finans krizi patlak verdiğinde gözlemciler, dünya ekonomisinin uzun yıllar boyu düzelemeyeceği tahmininde bulunmuştu. Ingiliz bankası Northern Rock’ın iflas etmesiyle başlayan krizde son ve iyi gülenin, tarih olacağını kimse tahmin etmiyordu. Borsa çevrelerinin felaket tellalları, “Kimseyi kurtaracak bir paraşüt yok” diyordu.
Fakat dünya, bu krizin olumsuz etkilerini yavaş yavaş geride bırakmayı başardı. Krizin 10’uncu yılı olan 2017’de, dünya ekonomisi, beklentileri aşarak son derece başarılı bir performans gösterdi. Aynı performans, 2018’de de devam eder mi? Geri kalanını, ABD’nin saygm yüksek öğrenim kurumlarından Stanford Üniversitesi’nin ekonomi profesörü Michael Boskin den dinleyelim:
“EN İYİSİNİ UMMAK ZORUNDAYIZ”
“Bütün makroekonomik göstergeler (büyüme, işsizlik ve enflasyon), 2017’nin hem ABD hem dünya ekonomileri için en iyi yıl olduğunu ispatladı. Global ekonomi, geniş ve senkronize büyümenin keyfini yaşıyor. En kritik soru, bu güçlü performansın yeni yılda da devam edip etmeyeceği yönünde. Cevap elbette ki para politikalarında ve ticarette doğru kararların alınıp uygulanmasında yatıyor. Para politikalarıyla ilgili yeni önerilerin, dünya ekonomisini yeni yılda nasıl şekillendireceğini anlamak, şimdiden mümkün değil. Her ne kadar Almanya, yeni liderini belirleyememiş olsa da ABD, İngiltere ve Fransa gibi, dünya ekonomisinin ağır toplarının başında nispeten yeni liderler var. Fakat Arjantin, Suudi Arabistan ve Brezilya gibi gelişen ekonomilerdeki önemli değişiklikler, gelecekle ilgili görüntüyü fazla netleştirmiyor. Yine de bu ortamda en iyisini ummak zorundayız. Birincisi ve en önemlisi, yüzde 3.5 oranında bir senkronize büyüme hızı, 2018’de de devam edecektir.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) geçen ekim ayında yaptığı yüzde 4’lük tahmin de üç aşağı beş yukarı bu doğrultuda. Büyüme, sadece gelirleri artırmakla kalmayacak, bankaların batık kredileri ve büt-
çe açıkları gibi can sıkıcı problemleri, daha kolay yönetilebilir hale getirecektir. ABD’nin eski başkanlarmdan John Kennedy’nin 1963 yılında yaptığı ünlü konuşmasında, “Şirketler ve kişiler için önerilen vergi indirimleri sonucu yükselen sular, bütün tekneleri yukarıya kaldıracaktır.” demişti, istikrarlı büyümeye muhtemel iki engelden biri, Avrupa diğeri Ortadoğu’dur. Avrupa’da “stalF’a girme (uçağın hız kaybetmesi) ihtimali bulunmakta, petrol zengini ve deposu Ortadoğu’da da gerilime neden olan sorunların tekrar ateşlenme riski var.
YENİ BİR FED BAŞKANI
Bütün dünyanın her zaman kulak kesildiği en önemli kurum-lardan Amerikan Merkez Bankası Fed’in (Federal Reserve System) başında da yeni bir yönetici olacak. ABD Başkanı Do-nald Trump, mevcut başkan olan Janet Louise Yellen’in ikinci dönem başkanlığına yeşil ışık yakmadı. Kendisi, Fed’in yönetim kurulundan Cumhuriyetçi Jerome Powell’ı aday gösterdi. Powell’a, lakabı olan “jay” (alakarga) adıyla hitap eden Trump, yeni adayının akıllı, güçlü ve kendini adamış bir yönetici olduğunu söyledi. Merkezci ve pragmatist olarak nitelenen PowelPın mevcut istikrarı koruyacağına inanılıyor. Yellen döneminde de işsizlik hatırı sayılır derecede azaltılmış, enflasyon da kontrol altına alınmıştı.
Başta Avrupa Merkez Bankası ve diğer ülke merkez bankaları, FED ile aynı doğrultuda hareket ederek para politikalarının normalleştirilmesini hızlandıracak. Burada en büyük risk, piyasaların, yeni liderlik altındaki FED’i test etmeye çalışmaları olacak. Özellikle enflasyon, beklenenden daha hızlı yükselirse Powell, kendini ispat etmek için bir sınav verecek.
Bir diğer husus, ülkelerin vergi politikalarını ve yatırımları nasıl yönlendireceğiyle ilgili. Bu hassas dengelerde en küçük yanlışın bile onarılamayacak ne büyük zararlara neden olduğunu hepimiz yaşadık, gördük. Her yıl giderek daha büyük bir yük halini alan, askeri harcamalar, sağlık harcamaları ve emekli ödemeleri, dikkate alınması gereken başlıca üç konu.
AVRUPA’DA GÖZLER ALMANYA’DA
Avrupa’da ise, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hala hükümet borçlarını azaltmaya ihtiyaçları var. Özellikle Euro Bölgesi’nde “zombi banka” krizlerinin çözülmesi gerekiyor. Çalışma hayatındaki yapısal reformların uygulamaya konması, şimdiye kadar sadece Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından gerçekleştirildi.
Ne yazık ki, yapısal reformlar, arada sırada görülen girişimler. Yavaş büyümeler, istihdam yaratılmasına ve ücretlerin tatminkar hale getirilmesine yetmeyecek. Pek çok ülkenin baş ağrısı durumundaki “genç işsizliğin” göstergesi olan tıkırdayan saatli bombanın fünyesi de bu durumda etkisiz hale getirilmiş olamayacak. Reformların bir başka olumsuz yönü ise, uzun vadeli yatırımlarına zarar verecek olması.
Euro Bölgesi’nin (Eurozone) döviz krizlerinden sakınması, Angela Merkel’in bir koalisyon hükümeti kurmasına bağlı. Avrupa’nın en büyük ülkesinde siyasi istikrarın bozulması, Avrupa Birliği için büyük bir dezavantaj teşkil edecek. Umalım ki, Avrupa Birliği ile İngiltere arasında yumuşak geçişlerin sağlandığı bir anlaşma olur da iki taraf arasındaki ticaret sekteye uğramaz. Avrupa’nın ötesinde, ABD, Kanada ve Meksika’nın ticari bağlarının kaderi de, Amerikalı işçileri kayırma yanlısı olan Başkan Trump’m ellerinde gibi görünüyor. Diğer taraftan teknolojideki büyük gelişmeler, muazzam ekonomik kazançlar ortaya çıkaracak.
Son olarak ve en önemlisi, yine umalım ki terör faaliyetleri görmeyiz ve demokrasi de kapitalizm de momentum kazanır. Bütün bunların gerçekleşmesi halinde 2018’de harika bir yıl yaşayacağımız muhakkaktır.”
Ekonomide ”en büyükler”
ABD, halen dünyanın en büyük ekonomisi. Yıllık 18 trilyon dolarlık büyüklükle dünya ekonomisinin dörtte birinde (yüzde 24.3) pay sahibi. Dünya Bankası rakamlarına göre ABD’yi geçeceği söylenen Çin, 11 trilyon dolarla ikinci sırada görülüyor. Global ekonomideki payı yüzde 14.8. Üçüncü Japonya’nın 4.4 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğü var. Sonraki üç sırayı Avrupa ülkeleri alıyor. 3.4 trilyonla Almanya, 2.9 trilyonla İngiltere ve 2.4 trilyonla Fransa. Hindistan, 2.1 trilyonla yedinci, 1.8 trilyonla İtalya, geleceğin en büyük ekonomi güçlerinden biri olmaya aday Brezilya ile birlikte sekizinciliği paylaşıyor.
IMF’ye göre yüzde 6.7 oranında büyüyen Çin, en hızlı gelişen ülke. ABD, yüzde 1.6 büyüme hızı ile listeye bile giremiyor. Brezilya’nın büyüme hızı çok düştü. Mali konularda danışmanlık yapan çok uluslu profesyonel hizmetler ağı PricewaterhouseCoopers’a göre, 2050 yılında Çin, dünyanın en büyük ekonomi gücü olarak birincilik tahtına oturacak. Hindistan ikinci, ABD üçüncü olacak. İngiltere 10’uncu sıraya düşebilecek, Fransa ilk on listesinden çıkacak. İtalya’nın adı ise ilk 20’de bile görülmeyecek. Onların yerini Türkiye, Meksika ve Vietnam alacak. Rapora göre dünyanın ekonomik hacmi, bugünkünün iki katına çıkacak. Teknoloji güdümlü verimlilik sayesinde, nüfustaki artışı kolaylıkla karşılayabilecek bir ekonomik büyüme görülecek.
ALEVRİGEL