5 Yılınız Çalınmış Olsa Ne Yapardınız?
BİLİM VE MATEMATİK DÜNYASININ EN SIK GÜNDEME GELEN KONULARINDAN BİRİ, KİMİN BİR BULUŞU İLK OLARAK YAPTIĞI KONUSUDUR. Bir olgunun ilk olarak farkına varmak, onunla ilgili bir ifade de bulunmak tarihsel açıdan çok önemlidir. Örneğin, Newton’un gözlemlediği efsanevi elma ağacı hikayesini düşünürseniz, yerçekimi ile ilgili buluşunu yaptığı zaman insanoğlu uçamayan şeylerin yere düştüğünü izleyeli 1-2 milyon yıl kadar olmuştu. Ama Newton, diğerlerinden farklı olarak neden düştüğünü gözlemleyen ve bunu bilimsel bir temel ile bulan ilk kişi oldu. Genelde seminer, konferans veya konuşmalarımızda belirttiğimiz gibi “Problemi fark etmek ortak algıdan uzaklaşmayı, problemi çözmek ortak deneyimden uzaklaşmayı gerektirir.” ki Newton, tam olarak bunu yapmıştı.
İlk bulan kişi olmanın verdiği müthiş avantaj ise, sizin asla unutulmayacaklar arasına girmeniz, bireysel yaratıcılığın ve keşfin verdiği hazzı tatmanızdır. Aslında bilim insanlarının hevesle peşlerinden koştuğu buhaz, bir kez tadıldıktan sonra bırakılmayacak hatta uğruna kavgalar, dövüşler, tartışmalar yapılacak kadar kıymetlidir. Bunu buluş yapmayan biri nasıl bilebilir diye soracak olursanız, hiç de fena olmayan bir örnek verebilirim. Dostlar arasında, çok da önemli bir şeyi değiştirmeyecek şekilde söylediğiniz bir fikrin, başkası tarafından size atıf yapılmadan söylenilmesinin, sizi nasıl rahatsız ettiğini düşünün. İçinizdeki o, “bunu ben söylemiştim” kelimelerinin hızlıca nasıl ortaya çıktığını anımsamanız, fikirlerimizin ne kadar kıymetli olduğunu bize kanıtlar.
Buluş tartışmalarının en önemlilerinden birini de yine bahsettiğimiz Sir Isaac Newton yaşamıştır. Leibniz mi Newton mu matematikte yer alan “Türev” kavramını bulmuştur? Bu tartışma o kadar uzun süre sürmüştür ki, artık ikisinin de birbirinden bağımsız olarak bulduklarını düşünmekteyiz. Peki neden bir buluş tartışması bu kadar uzun sürmektedir? Aslında cevabı oldukça basit, “Emek”.
Herhangi bir alanda profesyonel olmak ve kaliteli bir ürün ortaya koyabilmek için Malcolm Gladwell’in kitaplarında örneklerle belirttiği gibi, yaklaşık 10 bin saat/10 yıl süren sıkı bir çalışma programından geçmiş olmanız gerekir. Şimdilerde yapılan araştırmalar bu sayıyı doğrular nitelikte birçok sonuca ulaştı. Başka bir deyişle, hiçbir bilimsel buluş rastgele gerçekleşmemiş, insanoğlunun uzun deneyimleri ve düşünmeleri sonucu ortaya çıkmıştır.
Genç KolombiyalI, arabasını Oregonda bir sokağa park etti. Kısa bir süreliğine alışveriş yapıp hemen geri dönecek ve eğlenceli işine devam edecekti. Döndüğünde camı kırılmış arabasının onun için hiç bir önemi yoktu, çünkü 5 yılına mal olacak notları ve bilgisayarı, çantasıyla birlikte çalınmıştı.
Federico, ablası ve kuzeni ile birlikte yaşadığı sevimli ve eğlenceli hatta geleneksel denilebilecek bir Kolombiya ailesinin en küçük çocuğuydu. Ablası ve kuzeni ulusal matematik olimpiyatlarında başarılı olan kızlardı ve herkesi şaşırtıyorlardı. Onlarda olan bu potansiyel Federicoda da var mıydı?
Aslında durum biraz şüpheliydi denilebilir çünkü, okulda gösterilen matematik derslerini Federico sevmiyordu. Açıklaması basitti, tarzı öğretim yollarına uymuyordu. O, “bunu oku”, “şunu yap”, “bunu çöz” denilebilecek tarzda biri değildi, ama sınıfta farklı sorulara cevaplar veren farklı bir çocuktu. Matematikteki problem çözme becerileri insanları şaşırtıyordu ve Ulusal Matematik Olimpiyatına katılmaya karar verdi. Fark etti ki matematik olimpiyatları okulda öğretilenlere göre daha yaratıcı ve eğlenceliydi. Olimpiyatlarda karşılaştığı sorularda, kimsenin ondan istediği gibi düşünmesine gerek yoktu, istediği gibi düşünmekte ve çözmekte özgürdü. Başarılı oldu ama bir yandan okulda hep sorun yaşadı. Matematikte farklı düşünmesi, rutin devam eden eğitiminde başarılı olmasına izin vermedi ve lisede aldığı 8 dersin 6 sından başarısız oldu. Mezun olacağı bile şüpheli iken, arkadaşları Amerika’da matematikte başarılı olanlara birçok burs verildiğinden bahsetti, hatta MIT çok iyi bir fırsat olabilirdi. Ama kendisi bu notlarla herhangi bir yere kabul edilebileceğini hayal bile edemiyordu kaldı ki MIT çok uzak bir hedefti. Çok sonraları şunu söyledi “ İnsanlar size puanlar verebilir, değerlendirebilir, sınav yapabilirler ama bunlar sizin özgürce yapabileceklerinize engel olmamalı. Hayatınızda, çevrenizde yer alan insanlar, kapalı düşünceleri ile size yeterince engel olabiliyor, siz asla kendinize engel olmayın. ”
MIT’nin burslu matematik programına yine de cesaretle başvurdu. Onun için sürpriz olacak bir şekilde kabul edildi, ama MIT komitesi, yatırımlarının boşa olmadığını biliyor ve genç Federico’nun farklı olduğunu düşünüyordu. Artık daha özgür bir ortamda, dünyanın iyi matematikçileri ile birlikteydi. Eğitiminde bu durum bir çığır açtı. Bir yandan kökenlerinden gelen müzikle dansına da devam ediyor ve şehrin en önemli bar ve klüplerinde DJ olarak çalışıyordu.
Matematiğin çekici alanlarından olan permütasyon ve kombinasyonlara olan ilgisi gün geçtikçe ilerledi ve bu alanda çalışmalara başladı. San Francisco Üniversitesinde asistan profesör olarak çalışmaya başlaması onu ayrı bir şekilde motive etmişti ama müzikten hiç kopmadı. Hatta San Francisco Bay Arenada DJ olarak çalışmaya devam etti. Uzun süren çalışması ile geometri ve cebiri birbirine bağlayan Politoplar konusunda güzel sonuçlar elde etti. Birçok teorem, ispat, örnek ve sanılar buldu hatta hepsini bol bol not aldı. Artık yayınlayacağı buluşunun, dünyada ses getireceğini ve onu matematik alanında önemli bir yere taşıyacağına emindi. Ancak o kara gün, arabasının camı kırılmamış ve notları çalınmamış olsaydı bunlar mümkün olacaktı.
“Nadie te quita la bailado” (Dans etmek istediğiniz şeyi kimse sizden alamaz.)
O günden sonra şunu düşündü. Hırsız çantamı, notlarımı çalmış olabilir ama zihnimde dans eden matematiği asla çalamazdı. Cornell Üniversitesinden arkadaşı Marcelo ile 5 yıl süren, zorlu hatta bazen çalışmaların acıya döndüğü bir süreç yaşadı. Çantasının çalındığı günlerin çok daha ilerisinde olan bir gelişme kaydetmişlerdi. Sonuç olarak Eylül 2017de 113 sayfa süren çalışmalarını dünyanın en önemli matematik konferanslarından birinde sundular. Çalışmaları bu alanda önemli bir problemi çözmüş, artık bu alanın en önemli bireyleri arasında adları geçmeye başlamıştı. Küçüklüğünden beri kendisini özgür hissettiği iki alanı birleştirmişti. “Matematik” ve “Müzik” onun dans pistiydi ve istediği gibi özgürce dolaşmasının meyvelerini toplamıştı. Bunca deneyimden sonra matematik ve eğitim üzerine 4 tane aksiyom geliştirdi.
Aksiyom 1: Matematiksel yetenek; farklı gruplara, farklı coğrafyalara, demografik bilgilere ya da ekonomiye bakılmaksızın eşit dağıtılmıştır.
Aksiyom 2: Herkes eğlenceli, anlamlı ve matematiği güçlendirebi-lecek matematiksel deneyimlerde bulunabilir.
Aksiyom 3: Matematik güçlü ve kolayca şekillendirilebilir yapısıyla, farklı birçok grubun ihtiyaçlarını karşılayabilecek çok önemli bir araçtır.
Aksiyom 4: Her öğrenci itibarlı ve saygın bir şekilde eğitilmeyi hak eder.
Federico Ardila, şu an matematikçiler arasında parmakla gösterilen önemli bir örnek haline geldi. Farklı yaşam hikayesi ile bize öğrettikleri, rutin düşünmelerimizin çoğu zaman işe yaramadığı üzerineydi. Matematiği ve bu alanda çalışanları sürekli ders çalışan, hayattan kopan insanlar olarak göstermenin bize zarar verdiğini, kendi kendimize engeller koyduğumuzu hayat hikayesi ile anlattı. Geliştirdiği teorisi ile hiçbir zaman insanlardan ve sosyal hayattan kopmadı, hatta özgür olarak hissettiği en önemli alanın matematik olduğunu bize gösterdi.
Matematik yapmakla ve sevgiyle kalın…
Yrd. Doç. Dr. Burak Karabey