Ekonomide model tartışması
Seçimler yaklaşırken başkanlık sistemi tartışması sürüyor. Başkanlığın ekonomiye etkisiyle ilgili olarak kimi Güney Kore modelinin başarısına dikkat çekerken, kimi danışma ve uzlaşmanın önemine vurgu yapıyor…
GLOBAL piyasalarda doların yükselişi geçen hafta ABD’den gelen zayıf veriler nedeniyle bir miktar yavaşladı. Euro bölgesinde ise Yunanistan ile anlaşma umudu arttı. Gelişmeler gelişen ülkelere yönelik risk iştahını bir miktar artırdı, içeride ise dolar TL karşısında dalgalı seyrini sürdürüyor. Geçen hafta Merkez Bankası’nın faiz kararını değiştirmediği toplantı sonrasında faiz cephesinde yükseliş yaşandı. İki haneye çıkan tahvil faizinde baskı dikkat çekiyor. Seçim arifesindeki iç piyasalarda aslında bir süredir ayrışma yaşanıyor.
Seçim nedeniyle öne sürülen ve gündeme gelen birçok konunun ekonomiye etkisi tartışılıyor. Önemli konulardan biri de başkanlık sistemi. Konu si-yaseten birçok açıdan tartışılsa da işin ekonomik yönü merak ediliyor. Ekonomistler başkanlık modelinin ekonomiye etkisiyle ilgili farklı görüşler öne sürüyorlar. Çoğunluk bürokrasinin azalacağını ve karar alma mekanizmasının hızlanacağını savunuyor. Ayrıca ekonomi yönetiminde istikrarın ve verimliliğin artacağını öne sürüyorlar. Bu uzmanlar Güney Kore örneğinden yola çıkarak başkanlık sisteminin bu ülkeyi öne çıkardığına dikkat çekiyor. Bazı ekonomistler ise, danışma ve uzlaşma yönteminin ekonomide daha etkin olacağını savunuyor. Türkiye için savunulan modelin de mutlaka belirlenmesi gerektiğini dile getiriyor.
“42 ÜLKEDE BAŞKANLIK VAR”
Pamukkale Üniversitesi IIBF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersan Öz, kamu ekonomisi açısından idareler arası uyum ve kurumlar arası diyaloğun en üst seviyede olacağını savunuyor. Öz’e göre, böyle olursa israf önlenir. Hatta daha da ileri gidip başkanlık sisteminde kamu harcamalarının milli gelire oranının parlamenter sisteme göre daha düşük olacağını iddia ediyor. Yönetsel istikrar sağlandığından öngörülebilirlik artabilir ve reel sektördeki yatırımlar yükselebilir. Ekonomi yönetiminden sorumlu kişiler görevlerinde daha uzun süre kalacaklarından ekonomi yönetiminde daha istikrarlı bir yapı sağlanabilir.
Buna karşın Ersan Öz, başkanlık koltuğundaki kişinin çevresindeki ekibi uzman kişilerden oluşturması ve danışarak karar vermesi gerektiğine dikkat çekiyor. Önemli bir husus olarak IMF ve Dünya Bankası’nın 2060 yılma ilişkin projeksiyonlarına işaret ediyor. Buna göre, iki kurum çalışma raporlarında 2060 yılı için ABD’yi değil Meksika, Brezilya ve Türkiye’yi süper güç olarak değerlendiriyor.
Başkanlık sistemiyle dünyada 42 ülkenin yönetildiğini hatırlatan Ersan Öz, sistemin ekonomi üzerindeki bazı etkilerini şöyle sıralıyor: “istikrar oluştuğundan özel sektörün önünü görmesi sağlanır, ekonomi / yönetimi uzun süre görevde kalabilir, kurumlar arası diyalog ve uyum artar, kamu harcamaları azalır. Vergi reformu hızlı bir şekilde sağlanabilir.”
“GÜNEY KORE İYİ ÖRNEK”
Kemerburgaz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin ise, başkanlıkla ilgili tartışmayı bürokrasiyle ilgili sıkıntılara bağlıyor. Alkin’e göre, ekonomiyle ilgili birçok kararda 40 yıldır bürokratlar birçok davaya konu oldu. Bu yüzden artık parmaklarını kıpırdatmak istemiyor. Başkanlık sistemi hem ekonominin idaresinde hem devletin idaresinde tek elden daha kolay ve pratik bir yönetimi müjdeliyor.
Alkin buna karşın, başkanlık sistemine geçildiğinde bürokrasinin aynı hantallıkla kalması durumunda bunun işe yaramayacağını savunuyor, icranın başında olacak bakanların milletvekili olmasına ihtiyaç olmadığını belirten Alkin’e göre, seçilecek başkanın, siyasi kimliği olmalı. Ama onun da milletvekili olmasına gerek yok. Siyasi dokunulmazlık için bakan olunuyor. Kalkınma mucizesi gerçekleştiren £mre »w- Güney Kore’nin 70’li yıllara kadar nal topladığını öne süren Alkin, şunları söylüyor: “ Sonra iyi liderler çıktı ve ortalığı toparladılar. Şu anki lider kendileri için uygun bir insan. Dirayetli, kendi ajandasını uyguluyor. Başkan kendi ajandasını uygulayabilmeli. Bürokratlar bu ajandayı uygulatmıyorsa bu sistem çöker.”
“İKNA EDİLMESİ LAZIM”
Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Hüseyin Bilgin, siyasal istikrarla ekonomik büyüme arasında ilişki olduğuna dikkat çekiyor. Buna karşın nasıl bir başkanlık sistemi olacağının şu anda net olmadığını belirten Bilgin’e göre, denetim mekanizmasının şekli ve Türkiye’ye uygun olup olmadığı önemli. Bunları tartışmak ve görmek gerekiyor. Eğer siyasal istikrarı getirecekse, ekonomiyi olumlu etkiler. Ancak nasıl bir sistem olacağı tam olarak bilinmiyor. Hüseyin Bilgin, Rusya’nın 1998 yılında yaşadığı ağır krizin ardından hızlı toparanmasını başkanlık sistemin başarısına bağlıyor. öngörülen sistemde denetim mekanizmasının da olacağı ve ülkeyi ileriye götürecek bir sistem olacağı konusunda iş dünyasının ve yabancı sermayenin ikna edilmesi gerektiğini savunuyor.
“GÜNEY KORE ZAYIFLIYOR”
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu ise, başkanlık sisteminin ekonomide hızlı karar almayı sağlarken yanlış yapma olasılığını da artıracağına dikkat çekiyor. Katırcıoğ-lu’na göre, yanlış yapmamak için demokrasiyi öne çıkarmak lazım. Demokrasi ise biraz yavaş çalışan bir sistem. Dolayısıyla burada demokrasinin gerekleriyle, ekonomide hızlı karar alma sürecinin dengelenmesi gerekiyor. Güney Kore örneğine dikkat çeken Katırcıoğlu, bu ülkenin kalkınma sürecinde liderin ve başkanlık sisteminin çok önemli bir rol oynadığını söylüyor. Bu ülkenin geçmişte ekonomiyle ilgili çok önemli ve doğru kararlar aldığını belirten Katırcıoğlu, buna karşın son zamanlarda Güney Kore’nin başkanlık sistemini sorgulamaya başladığını öne sürüyor. Katırcıoğlu’na göre, Güney Kore şu anda başkanlık sisteminin ülkeyi zayıflattığı yönündeki tartışmaları yaşıyor.
“ŞARTLAR AYNI DEĞİL”
Ekonomist Uğur Civelek, Güney Kore modelinin oluştuğu koşullara dikkat çekiyor. Bu şartlar göz önüne alınmadan aynı sistemin savunulmasının doğru olmayacağı görüşünde olan Civelek’e göre, Güney Kore modeli 70’li yıllarda ortaya çıktı. O dönemde soğuk savaş ‘bitmişti.
OPEC yeni kurulmuştu. Küresel ekonomide dalgalı kur sistemine yeni geçilmişti. ABD, Çin ile anlaşma yapmıştı.
Çok uluslu şirketler Uzakdoğu’ya yatırım atağına geçmişti.
Eğer bu şartlar aynen tekrarlanacaksa benzer bir model düşünülebilir. Ancak dış koşullar tümüyle farklı olacaksa aynı modeli denemenin bir macera olacağını hesaba katmak gerekir.
Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu ise, katılımcı demokrasinin ekonomide verimliliği artıracağı görüşünü savunuyor. Güney Kore’nin önce eğitim sorununu çözdüğünü ardından, eşit kalkınma sağladığını savunan Uzunoğlu’na göre, sistemin şekli değil, üretken olması önemli. Uzunoğlu, başkanlık modelinin kişilerden bağımsız olarak, demokratik bir zeminde tartışılabileceğini de kaydediyor.