Bu Girişim Diğerlerine Benzemiyor
Bu Girişim Diğerlerine Benzemiyor
Politika yapıcılar verileri inceleyip inovatif girişimcilikte cevaba ulaşabilir.
“İnovasyon kültürümüz hâlâ kozmetik”
Vizyonu “erken aşamada, gelişme potansiyeli olan yenilikçi ve teknolojik buluşları en doğru iş modelleri ile ticarileştirmek” olan bir kuruluşun amacı neye dönük olabilir? Girişimciliğin yenilikçilik ve teknolojiyle anıldığı günümüz dünya terminolojisi, üretilen fikirleri ister istemez inovatif düşünce anlayış kalıbına doğru sürüklüyor. Tüm bu kavram silsilesi pratikte neyi işaret ediyor? Neo-libe-ral sistemin doğasına uygun olarak, elimizdeki dâhiyane fikir finansal destek sağlanmadığı müddetçe bir “hiç” olarak kalıyor. İnovasyon ve girişimcilikte tıkanan bu süreçte devreye sermaye bazlı mekanizmalar giriyor.
İnovasyondan elde edilecek katma değerin, ülke ekonomisinin gelişimi ve kalkınması için ne kadar önemli olduğu gerçeği birçok konferansta sık sık dile getirilen bir husus. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen Turkcell Teknoloji Zirvesi’nde inovatif girişimcilik konulu oturumda konuya parmak basan isimlerden biri de Murat Özyeğin idi. FİBA Grubu Strateji ve İş Geliştirme Bölüm Başkam ve Yönetim Kurulu Üyesi Özyeğin, aynı zamanda Endeavor Türkiye’nin tepesindeki isim. “Gelişmekte olan ülkelerde etkin girişimcileri destekleyerek, ekonomik gelişime katkıda bulunmak amacıyla kurulmuş uluslararası bir sivil toplum kuruluşu” tanımıyla 2006’tan beri Türkiye’de faaliyet gösteren Endeavor, küresel bir iş networ-küne sahip. Kendilerini Türkiye’de etkin girişimcilik bilincinin oluşmasında öncü rol oynayan bir kurum olarak tanımlıyorlar. Yedi yılda toplam 300 etkinlik düzenleyen kuruluş, bünyesine kattığı 52 girişimciden 28 tanesine aktif olarak destek veriyor.
Oturumda konuyla ilgili soruları cevaplayan Murat Özyeğin, geri kalan 24 girişimciye ne olduğu sorusunu gerçekçi ve samimi bir şekilde yanıtlıyor: “Evet, birkaç tanesi yok oldu, olmasaydı zaten risk almamışız derdik.”
Özyeğin, girişimcilikte riziko faktörüne dikkat çekiyor. Yine ayni soruya cevaben, destek verdikleri diğer girişimcilerin büyüme hızı veya tercihi bakımından ortak “hayalleriyle” örtüşemediklerini söylüyor. Peki, ya başarılı olanlar? İçlerinden küresel pazarda kendilerine yer bulanlar var. Öyle ki aralarından bir girişimci Amazon’a satış gerçekleştirmeyi başarmış. Benzer hacimde satış yapan dört-beş şirketin de olduğu ifade ediliyor. Endeavor Türkiye’nin desteğiyle fikirlerini satan girişimcilerin ulaştıkları toplam rakam ise 310 milyon doları bulmuş. 4 bin kişiye istihdam sağlayan bu şirketler, adeta inovatif girişimciliğin sağladığı katma değerin bir kanıtı.
Kuruluşun bünyesindeki 134 mentor, girişimcilerle yakın bir şekilde çalışarak, seçim sürecinde anlatılan konularla ilgili projeler üretilmesine yardım ediyor. Sadece üretim safhası değil, yaşanılan tedarik zinciri sorununu çözmek için destek verebiliyor ya da iki ortağın arasındaki kurumsal iletişim sıkıntılarını çözmek için avukat tutacak kadar ortak çalışma düzenleyebiliyorlar. Mentor ağından kurdukları mini bir danışman kuruluyla, aylık toplantılarla girişimcilerin yaşadıkları sorunları ve karşılaştıkları fırsatları tartışıp, yeni fikirler sunuyorlar. Tüm bu aktif sürecin ardından başarıya ulaşan girişimciler sadece işveren olarak kalmıyorlar, aynı zamanda ekosistemin de bir parçası haline geliyorlar. KOBİ’lere açılan yeni satış kanallarıyla ekonominin başka noktalarını da tetikliyorlar.
Böylesine kritik bir konuda, Endeavor gibi fonksiyonel bir örnek, Türkiye’deki inovatif girişimciliğe tek başına cevap olabilir mi? Görüşlerine başvurduğumuz İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü İnovasyon Merkezi Direktörü Gökhan Yücel, benzer birçok kuruluşun var olduğunu, özel sermayenin girişimcilere desteğini olumlu bulduğunu söylüyor. Fakat bir itirazı var. “İnovasyon kültürümüz hâlâ kozmetik” diye konuşan Yücel, Türkiye’de mevcut inovatif anlayışın yüzeysel olduğunu vurguluyor. İnovasyo-nun amaç değil, araç olarak görülmesi gerektiğini, üretilecek analitik bilgiyle inovatif girişimcilikten tam anlamıyla verim alınabileceğinin altını çiziyor. Sayısal nitelik ve niceliği analiz ederken arka planda bir algoritma olması, elde edilecek çıkarımda da geniş bir veri tabanına ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bu noktada ise kamu mekanizması devreye giriyor. Nitekim elinde en fazla veriyi bulunduran yerler kamu kurumlan. Politika yapıcıların ellerinde bulunan verileri inceleyip sorular yaratarak inovasyonda cevaba ulaşmaları mümkün. Uygulamaya konulacak bu süreçle beraber kamu mekanizmalarının inovatif girişimcilikte aktif bir rol oynayabileceği görülüyor. Yücel, devletin sağladığı vergi muafiyetlerinin, kurulan teknoparkların ve kalkınma ajanslarının olumlu ancak sürdürülebilirlikten uzak teşvikler olduğunu belirtiyor.
Öyle görülüyor ki Türkiye inovatif girişimcilikte yüksek bir potansiyele sahip durumda. Özel sektörün yarattığı yeni kanallar meyvesini şimdiden vermeye başlamış. Madalyonun öbür yüzünde ise inovasyonda dünya liginin üst sıralarında kendisine yer bulamayan bir Türkiye var. Küresel İnovasyon Endeksi’nde bir türlü yukarılara doğru sıçrayamayan, OECD’nin Eğitime Bir Bakış Raporu’nda hazırladığı PISA değerlendirmesinde de benzer sonuçlarla karşılaşan Türkiye’nin kat etmesi gereken uzun bir yol var. Çözüm için atılacak adımlar mı? İnovatif kültürün kamu kurumlarma aşılanması ve eldeki verilerin akıllı bir şekilde analiz edilmesiyle ancak girişimcilikte sürdürülebilir bir yola çıkılabilmesi mümkün gözüküyor.
Alp Börü
Sözün Özü: inovatif girişimciliğin özünde devlet ve özel sektörün el ele çalışması yatıyor.