Girişimcilikte kimle yola çıktığın cok önemli…
Geçtiğimiz 2,5 yılda girişimcilerin BUBA’ya yaptıkları başvurulardan edindiğimiz izlenim, birçok girişimcinin henüz ekip kurmadan, takım olmadan yola çıktıkları yönünde. ‘Tek adam’ olarak her şeyin üstesinden gelebileceğini düşünen girişimci adaylarının çoğunda sezdiğimiz bazı kalıplaşmış fikirler var. ‘Kurucu ekip’ kavramının önemini tam olarak anlamayan girişimciler, başkalarını ortak olarak girişime dahil ettiklerinde bu kişilerin şirketten alacakları hisse paylarını büyük bir problem olarak görüp, bu zorlu serüvene tek başlarına girmeyi göze alabiliyorlar. Halbuki paydaşlık bilinciyle tüm ortakların yani ekip üyelerinin dört elle işe asılıp hep birlikte işi daha da iyi noktalara getirebileceği gerçeği de var. Burada tabii ki, yazımın başlığından da göreceğiniz üzere, kimle yola çıktığınız çok önemli…
Aslında sadece yola kimle çıktığınız değil, bir de yola kimle devam edeceğiniz de bir o kadar önemli. Nisan ayının son günlerinde ABD’den gelen haberleri takip ettiyseniz, Chobani yoğurt firmasının kurucusu Hamdi Ulukaya’nın Chobani’deki hisselerinin bir kısmını çalışanlarına dağıttığından haberiniz olmuştur. Bu örnekten göreceğiniz üzere ekip üyelerinin şirkete olan bağlılıklarını artırmak ve onlarda paydaşlık bilinci yaratmak için illa yolun başında aksiyon almanız şart değil. Şirketinizin her geçen gün yükselen başarısını sürdürülebilir hale getirmek için çalışanlarınıza ilerleyen dönemlerde de hisse dağıtarak onları ‘yoldaşınız’ yapabilirsiniz. Çalışana hisse opsiyonu verilmesi, özellikle ABD’deki şirketlerin çalışanlarını yoldaş yapmak için en çok kullandıkları yöntem haline gelmiştir. Bir girişim ilk kurulduğu zamanlarda pay sahibi olan ekip üyeleri elbette girişime daha sonraki zamanlarda katılan kişilere kıyasla daha yüksek oranda hisse alıyor, çünkü işin ilk dönemlerinde kişilerin göze aldıkları bireysel risk faktörlerinin sayısı çok fazla. Neticede, yüksek risk daha yüksek oranda hisse ile ödüllendirilmen.
Türk girişimcilerde hakim olan ‘küçük olsun ama hepsi benim olsun’ yaklaşımının neden terk edilmesi gerektiğine de bu konu çerçevesinde değinmek istiyorum. ‘Paylar dağılınca kontrol elden gidecek’ endişesi sebebiyle yola tek başına çıkan girişimcilerin KOBİ sınıfından büyük ölçekli şirket sınıfına atlamalarında da sayısız engel var. Yine batıdaki büyük şirketlerin ortaklık yapılarını incelediğinizde, şirketlerin kurucularının sahip oldukları hisselerin şirket kurulduktan 5-6 yıl sonra yüzde 10’un altına düştüğünü göreceksiniz. Bu durum Google’ın kurucusu Sergey Brin için ve Microsoft’un kurucusu Bili Gates için de aynı. Zaman içerisinde şirketini büyütmek isteyen girişimcilerin yeni finansman kaynakları yaratmak için de şirketteki hisselerinin bir kısmını üçüncü kişilere devredecek olması son derece normal (Organik büyümeyi seçerseniz durum farklı tabii. Ama o zaman da ciddi bir hız engeliniz olacağının farkında olmalısınız.). Sizin şirketinize sermaye sağlayan, şirketinizden hisse alan yatırımcılar da aslında sizin yoldaşınız. Sizin iş planınıza, büyüme vizyonunuza inanıp şirketinize sermaye sağlıyorlar. Tek adam olmakta ısrar ederek, şirketinize fon sağlayacak potansiyel yatırımcıların da önünü kesmiş oluyorsunuz.
Nasıl bir Cruise gemisi tek kaptanla ve sayıca yetersiz bir mürettebat ile yola çıkmıyorsa durum bir işletme için de aynı olmalı. İşletmenin temel fonksiyonlarının her birinden sorumlu olacak tecrübeli kişiler etrafınızda bulunmalı. Yüksek teknoloji ürünü ürettiniz ama nasıl pazarlayacağınızı bilmiyorsunuz, o halde büyük teknoloji firmalarında pazarlama görevinde bulunmuş bir arkadaşınızı yoldaşınız yapacaksınız. Çok güzel yemek yapıyorsunuz, restoran açacaksınız ama daha önce hiç yürüyen bir operasyonun başına geçmediniz, o halde en az 5 yıl hizmet sektöründe özellikle restoran işletmeciliği alanında tecrübeli bir arkadaşınızı ilk günden yanınıza alacaksınız. Genç girişimcilerin daha yakından ilgileneceği bir diğer örnek; bir internet girişimi kuracaksınız, altın fikrinizi hayata geçireceksiniz ama programcı değilsiniz, o halde en yeni teknolojileri kullanmayı bilen bir programcı arkadaşınızı kurucu ekibe dahil edeceksiniz. Dikkat ederseniz verdiğim örnekler hep bir konuya işaret ediyor; sektör bilgisi olan tecrübeli kişilerle yola çıkmanızın ne derece önemli olduğu…
Türkiye’de son yılların başarılı iş ortaklıklarını incelediğinizde kurucu ekip büyüklüğünün en az üç kişi olduğunu göreceksiniz. Yemeksepeti.com ve Gittigidiyor.com da bunun en iyi örneklerindendir. Silikon Vadisi’nde yeni hayata geçirilen start-up’lardan ilk senesinde 500 bin dolar ve üstü yatırım alan girişimlerin de kurucu ekip büyüklüğünün 3 kişiden fazla olduğunu görüyoruz. BUBA netvvork’ünden tecrübeli bir iş adamının bir söyleşide anlattığı hikayesine herhangi bir kişi veya şirket ismi deşifre etmeden yer vermek istiyorum: “Bir gün liseden sınıf arkadaşım geldi ve ‘Sermayelerimizi birleştirelim, beraber iş kuralım’ dedi. Tam olarak ne kuracağından da habersizdi. Baktım adam hala eski alışkanlıklarına devam ediyor. Hayatı düzensiz, istikrarsız. Ama ona ailesinden çok ciddi para kalmış. ‘Bu adam bana ortak olarak ne katabilir?’ dedim. Sermaye sağlar, iyi güzel ama bende de para var. istesem bankalardan sınırsız kredi de çekerim. Onun o geçmişteki düzensizliğinin kuracağımız işe yansıyacağını geçmiş deneyimlerimden tahmin ettim. ‘Bu adamla ortak iş yapılmaz’ dedim. Ve iyi ki yapmamışım, geçenlerde duydum ki girdiği inşaat işinden batmak üzereymiş, bilmediği işe sermayesi var diye girmiş, bütün parayı piyasaya kaptırmış, işte o anda dedim, ‘ucuz atlatmışım’…”
Yukarıda anlattıklarıma son bir ek olarak, melek yatırım almayı düşünen girişimciler için ekip kurmanın bir numaralı gündem maddesi olması gerektiğini hatırlatmak isterim. BUBA’nın Değerlendirme Kurulu toplantılarında dinlediğimiz girişimcilere sorduğumuz ilk soru “Kurucu ekipte kimler var?” oluyor. Bu sorudan geçer not almadan melek yatırımcıları ikna etmeniz oldukça güç.
Cem Ener
Direktör-BÜMED Business Angels / BUBA