Sosyal Medya mı Basın mı?
Dünyanın her türlü sosyal medyasına katılım oranımız çok yüksek. Facebook, Twitter, Foursquare, YouTube, Pinterest veya Instagram’da genelde en aktif ülkeler içindeyiz.
Türkiye’de sosyal medya kullanımının bu kadar yüksek olması, genelde halkımızın yaş ortalamasının düşük olması ve sohbete olan sempatisiyle açıklanırdı. Ama sadece bu iki neden olmadığını en geç Gezi Parkı olaylarından sonra anladık. Sosyal medya insanların bireysel bir medya gücü olmasını sağlıyor. Herkes birdenbire bireysel gazete, bireysel TV kanalı, bireysel haber ajansı olabiliyor. Ve bu güç, milyonlarca kişinin arasında paylaşıldığından kontrol edilmesi imkansız bir güç haline geliyor.
Türkiye’de basın yayın mensuplarının konumu da değişti. Birçok gazeteci artık sosyal medya üzerinden gazetesiyle ulaşamadığı kadar insana ulaşıyor ve onlarla son derece güzel karşılıklı bir iletişim içinde. İşlerini kaybeden gazetecilerin zaten mesleklerini başka yerde yapmaları mümkün değil. Onlar da sosyal medya üzerinden gazetecilik yapmaya devam ediyorlar. Bu gelişme Türkiye’ye özel. Belki ABD’den sonra dünyanın hiçbir yerinde bu kadar gazeteci Twitter’ı bu kadar profesyonelce kullanmıyordur. Bu da genel olarak sosyal medyaya ve özellikle Twitter’a kaliteli içerik katmaya başlıyor. Kendimden bir örnek vermem gerekirse, televizyon zaten seyretmem ve Türkiye’deki yazılı basına da güvenimi kaybettikten sonra benim ana haber kaynağım sosyal medya oldu. Genelde haberlere buradan daha hızlı ulaşabiliyorum.
Gazetecilerin Twitter’ı bireysel kullanmalarından büyük zevk aldıklarım düşünüyorum. Tamamen topluma ve kendi vicdanınıza karşı sorumlusunuz-aslmda en kutsal kombinasyon. Sosyal medyada samimiyet çok net ve kısa bir sürede belli oluyor. Samimiyet “sürdürebilir izlenebilmek” için ana kriter. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül Tvvitter’da samimiyet için güzel bir örnek (@cbabdullahgul). Zannedersem yazdıklarının çoğunu kendi yazıyor. Başka güzel örnekler Murat Menteş (@Muratmentesh) veya Simto Alev (@simtoalev). Ortak noktaları samimiyetleri… Sizin adınıza başkası yazarsa da, olmuyor. Sosyal medyanın sınırları ve gümrükleri yok. Yazılan bir yazıyı anında paylaşıyorsunuz, bir resim birkaç dakika içinde dünyanın en ücra köşesine ulaşabiliyor. Sizin yazdığınızı yurtdışmdaki herkes okuyabiliyor. Tek dikkat edilmesi gereken kural karşılıklı saygı ve hoşgörü. Yani offline dünyada hangi kurallar geçerliyse, burada da geçerli olmalı.
Uzun lafın kısası, sosyal medya Türkiye’nin dördüncü gücü haline geldi. Sanırım herkes bunun farkında, onun için zaten sosyal medya baş belası oldu. Kontrol altına alınamayan bir dördüncü güç kadar ülkeye faydalı olabilecek az olay var.
Özel hayata saldırı olan “Kızlı Erkekli”tartışmasının yayılmasının ve bu kadar tepki toplamasında, sosyal medya basın yayın kuruluşlarından daha iyi bir görev yaptı. Gezi Parkı’nda da öyle… Aynı şekilde çok daha ufaklı büyüklü konularda da sosyal medya önde gidiyor. Hele yurtdışında bunun nice örnekleri mevcut. Ülkemiz için dördüncü bir gücün olması her açıdan iyi. Yasaklar ve kısıtlamalarla bunun önüne geçmek artık mümkün değil.
Sina Afra