Ortalama ömür: 101 yıl
Tıp ve sağlık teknolojisindeki gelişmeler sonucunda insan ömrü giderek uzuyor. Kişisel olarak uzun ömür güzel bir şey ama toplumsal maliyetlerini de göz ardı etmemek gerekiyor.
İRLANDALI yazar Jonathan Swift, herkesin bildiği “Güliver’in Seyahatleri” adlı çocuk romanında önce cüceler sonra da devler diyarını anlatır. Güliver, cüceler diyarı Liliput’ta insanların ölümsüz olduğunu fark eder. Hayali bir roman da olsa bu cüceler aslında ölümlüdürler. Hastalanabilirler de. Ama 80-90 yıl yaşayabilirler. Bu süre, ölümsüzlük hissi oluşturacak kadar uzun bir süredir. Çünkü Swift bu romanı 1726’da yazdı. O yıllarda ülkesindeki ortalama ömür 30-35 yıldı (Swift şanslıydı, 78 yaşında öldü).
Yüz yaşına kadar yaşamak, insanoğlunun yüzyıllardır en büyük hedefi. Tarih boyunca insanlar, gençlik çeşmesini arayıp durdular. Fakat aynı zamanda uzun hayatın sonuçlarının ne olacağı konusunda da korkuya kapıldılar. Tıpta ve biyoteknolojideki gelişmeler, sadece insan hayatını değil, insanın sağlıklı kalma süresini de uzattı. Japonya, ABD, Brezilya gibi ülkelerde, özellikle de Karadeniz’in kuzeydoğusundaki dağlık Kafkasya bölgesinde yüz yaşını aşmış 12 milyona yakın insan var. 2050 yılında bu rakamın 30 milyonu geçmesi bekleniyor.
TEKNOLOJİNİN YARDIMIYLA
ABD’nin borsa ve ekonomi gazetesi The Wall Street Journal’a göre bilim adamları bu konuda çok iddialı. 2300 yılında ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerde (bu kadar yıl sonra ekonomisi zayıf ülke kalmayacağı düşüncesiyle) ortalama ömrün 101 yıl olacağını ileri sürüyorlar. Her şeyden önce beslenme rejimimizdeki değişiklikler, kullanacağımız ilaçlar, genetik terapi, hatta eskimiş, işlevini yitirmiş organların yerine yenilerinin konması gibi uygulamalarla ortalama ömrümüz yüzde 50 oranında artış gösterecek. ABD’de bilim adamları halen başta kalp, karaciğer, kemikler ve dokular olmak üzere 30 farklı organ üzerinde çalışmalarım sürdürüyor. Başarılı oldukları takdirde eskimiş bu organları yenileriyle değiştirebileceğiz. Ne de olsa bütün dünyada bir numaralı ölüm sebebi, kalp. Yeni organlar nasıl mı yapılacak? Üç boyutlu yazıcılarla. Yazıcıların haznesine doldurulacak hücreler, organı tabaka tabaka oluşturacak. 2010 yılında Organovo adlı bir şirket, üç boyutlu yazıcıda damar yapmıştı.
Yaşlanmayı yavaşlatma düşüncesi aynı zamanda insanları bu kadar uzun yaşamak isteyip istemediğiyle ilgili tartışmaları da beraberinde getiriyor. Daha uzun yaşayan bir nüfus, aileler ve akraba ilişkileri açısından ne anlam ifade edecek? Yaşlanan insanların yaşamlarım destekleyecek maddi imkanlarımız olacak mı? Yoksa yüz yaşında insanlardan oluşmuş bir toplum, perişan, yorgun, huysuz mu gözükecek?
MALİYET YÜKSELİYOR
Birleşmiş Milletler verilerine göre, 2050 yılında dünyada iki milyar yaşlı insan olacak. Bir başka deyişle nüfusun yüzde 25’i yaşlanacak. Sokakta yürürken baktığımız her dört insandan birinin yaşlı olduğunu göreceğiz. Ancak yaşlılar topluma bir dizi de sorun çıkarıyor. Bakıma muhtaç olmaları, hem ailelerine hem hükümetlere yük oluyor. Ingiltere’de yapılan bir araştırma, 75 yaşını geçen her insanın, yılda fazladan 6 bin sterlin masraf çıkardığını gösteriyor. Bu maliyetin yüzde 65’i ailelere ait. 100 yaşma erişen insanlar ise (enflasyon hesaba katılmasa bile), yaşama devam etmeleri için fazladan yıllık 400 bin sterline ihtiyaç duyuyorlar. Finansal yükün bu kadar fazla olması, ailede anne-baba ve çocuklar arasında gerginliğe de neden oluyor. Bu da yaşlıların huzur evlerine gönderilmesi gibi insanlık dışı uygulamalara yol açıyor. Bu durumda da maliyetin çoğunu devlet devralmış oluyor. Ama devletin yaşlılara bakması, ilaçlarını temin etmesi, sağlıklı kalmalarına yardımcı olması, her ülkede görülen bir devlet politikası değil.
Yaşlılığm bir başka dezavantajı, uzun yaşamanın, sağlıklı yaşamak anlamına gelmemesi. Yaşlandıkça hasta olma ihtimali artıyor. Tıptaki gelişmelere rağmen, hala etkin olarak tedavi edilemeyen hastalıklar var. Bunaklık, kişilik bölünmesi gibi akıl hastalıkları veya Alzheimer için tıbbın yapabileceği fazla bir şey bulunmuyor. Dünya Sağlık Teşkilatı’mn Alzheimer Raporu’na göre akıl hastalıkları için harcanan para, dünya genelinde bir trilyon dolar barajını birkaç yıl önce aştı.
Yaşlı olmanın bir başka sakıncası, genç iş gücünün yetersiz kalması. Giderek yaşlanan dünyada ekonomik etkinlikler azalacak. Bugün yedi milyarı geçen dünya nüfusunun büyük bölümü, yenilenemeyen kaynakları tüketiyor. Bu kaynakların yerine konması için genç, dinamik bir nüfus gerekiyor.
BİR ASRA TANIKLIK EDİLİYOR
Yüz yaşma kadar yaşamanın avantajları da var. Her şeyden önce dünyanın bir yüzyıllık dönemine tanıklık ediyorsunuz. Bireyler için avantajı, pek çok ailenin yaşlıları şans, servet, değer ve hatta hazine olarak görüyor olması. Onları aileyi birbirine bağlayan bir unsur olarak kabul ediyorlar. Yaşlılar, ailenin diğer bireylerine ölümü adeta unutturuyor. Toplum açısından uzun yaşamak, insanların bazı çalışmalarını başarıyla bitirmelerine de imkan tanıyor. Pek çok bilim adamının, mucidin, çalışmalarını tamamlayamadan bu dünyadan göçtüğünü tarih kitaplarından öğreniyoruz. Örneğin Çinli Zhu Shenghao, Shakespeare’in eserlerini tam olarak Çince’ye çevirebilen yetenekli bir dil bilimciydi. Ne var ki çevirilerini bitiremeden 32 yaşında öldü. Onun gibi çeviri yapan başka biri de çıkmadı. İngiliz şairler George Gordon Byron 36, Percy Bysshe Shelley 29, John Keats 25 yaşlarında, en verimli dönemlerinde hayatlarını kaybettiler.
“GÜMÜŞ EKONOMİ”
Yaşlılar ayrıca kendi ekonomilerini de oluşturuyorlar. Japonya’da buna “gümüş ekonomi” deniyor. Yaşlılara hizmet veren marketler var. Bu marketlerin dönen ekonomi içindeki payı hiç de küçümsenecek bir rakam değil. Chicago Üniversitesi’nin ekonomi uzmanlarından Kevin Murphy ve Robert Topel, ABD’de 1970’ten 2000’e kadar olan dönemde ortalama ömür artışının, ülke ekonomisine 3 trilyon 200 milyar dolar katkıda bulunduğunu hesaplamış. Bazı ülkeler, gümüş ekonomiyi, “altın fırsat” olarak görmeye başladılar bile. Çünkü yaşlıların ekonomik gücü genelde gençlerden daha fazla. Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayar, 103 yaşında ölmüştü. 1983 yılında 100 yaşını geçtiğinde basının ilgi odağı olmuş, “Bayar dalya dedi” söylemleri kamuoyunu hayli meşgul etmişti. Türkiye’de de yüz yaşını geçmiş insanlar var. Ama istatistikleri tutulmayacak kadar az. Modern insanın atası olan cromagnon insanının ömrü 18 yıldı. Rönesans Avrupa’sında bu rakam 30’a yükseldi.
Bugün bilim adamlarını heyecanlandıran konu, gen terapisi. ABD’nin San Francisco kentinde bulunan Kaliforniya Üniversitesi araştırmacıları, kobaylar üzerinde yaptıkları deneylerde bir genin ömrünü, sağlıklı olarak altı katma çıkarmayı başarmışlardı. Arkansas Üniversitesi laboratuvarlarında da benzer deneylerle aynı sonuçlara ulaşıldı. Bu, insanların teorik olarak ömrünü 500 yıla çıkarmak anlamına geliyor. Elbette ki hayvanlardaki deneyleri insanlara uyarlamak mümkün değil.
ALEV RİGEL