Almanya ekonomisi rekor bütçe fazlası verdi
Merkel’in bir türlü hükümeti kuramamasına, Brexit’e, Deutsche Bank’ın sıkıntılarına rağmen Almanya hala ayakta… 2017’de ekonomi yüzde 2,2 büyüdü, rekor bütçe fazlası verildi; Dax endeksi sürekli yükseliyor.
Almanya bir çeşit mucize yaratıyor. Britanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılmasının (Bre-xit) ülke ekonomisi ve şirketleri üzerindeki yüksek maliyetine, Almanya’nın en büyük bankası Deutsche Bank’ın zorlu dönem yaşamasına, Kasım seçimleri sonrasında en çok oyu alan Angela Merkel’in hükümeti bir türlü kuramamasına rağmen 2017’de Alman ekonomisi müthiş performans gösteriyor. Almanya büyümede son altı yılın en yükseğine çıkarken, rekor bütçe fazlası verdi, işsizlik dipte ve DAX endeksi sürekli yükseliyor.
Almanya gayrisafi yurtiçi hasılası (GSYİH) geçen yıl yüzde 2,2 büyüdü. Son altı yılm en yüksek büyüme hızında, çok düşük borçlanma maliyetlerinin ivmelediği yüksek tüketici harcamaları, istihdamda rekor artış ve artan ücretler etkili oldu.
Almanya’nın geçen yılki büyüme hızı son 10 yılm büyüme ortalaması olan yüzde 1,2’den neredeyse bir puan daha fazla. Euro Bölgesi’nin son 10 yılın büyük canlanmasını göstermesinin yanısıra Avrupa’nın en büyük ekonomisinin geleneksel itici gücü şirket yatırımları ve ihracat da büyümeye katkı sağladı. “Made in Germany” ürünlerine küresel talep geçen yıl da artış gösterirken, ihracatın büyümeye katkısı beklenildiği kadar olmadı. Tüketici harcamaları 1,1 ile büyümenin yarısı paya sahipti. Diğer yarıyı da ihracat, kamu harcamaları, inşaat, iç yatırımlar gerçekleştirdi.
2017 sadece büyümede değil diğer ekonomik verilerde de rekorlar yılıydı. Bütçe fazlası 38,4 milyar euro’ya çıkarak, GSYİH’nm yüzde 1,2’sine ulaştı. Bu bütçe fazlasında dördüncü yıl ve diğer hükümetler gerçekleştiremedikleri bu başarı konusunda uzun süredir Berlin’e küresel ekonominin yeniden dengeye oturmasına sağlamak için daha çok harcama yapmasını öneriyor. Bu nedenle fazlanın bir bölümü bu yıl harcanabilir ve bu da kuşkusuz ekonomik büyümeye katkı sağlayacak. Geçen yıl rekor bir rakam olan 44,3 milyon kişiye -bir önceki yıldan 638 bin kişi daha fazla- istihdam sağlandı ve işsizlik yüzde 3,7’ye indi.
Yeni bir hükümet kurulmasını beklerken geçen yıl 2011’den bu yana en hızlı büyümesini garçekleştiren Almanya’da bu yıl daha hızlı bir ekonomi öngörülüyor. Ekonomi düşünce kuruluşu IFO Enstitüsü aylardır bir koalisyon kurulamamasına rağmen bu yıl yüzde 2,6 büyüme tahmin ediyor.
VP Bank’tan Thomas Gitzel, “Ekonomideki parlamayı geleceğe taşımak önemli. Bunun için yatırım gerekli.
Hükümetin kurulamaması ağır bir yük” diye konuşuyor. ING Bank ekonomisti Carsten Brzeski, “Geçen yıl büyümeyi destekleyen bütün temel göstergeler bu yıl da devam edecek” diyor.
Ekonomideki bu ivmelenme bazı ekonomistleri aşırı ısınma konusunda endişelendiriyor. Ancak IFO Enstitüsü’nün başkam Clemens Fuest, ücretlerin üretkenlikten hızlı artmadığını belirterek “Aşırı ısınmayı konuşmaya şimdilik gerek” diyor.
Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) genişlemeci politikaları da ekonomik büyümeye katkı yaptı. IFO Enstitüsü’nden Timo Wollmershaeuser eğer ekonomi iyi performans göstermeye devam ederse ECB’nin para musluklarını kapatacağı 2019’a kadar Almanya’nın, planlanan vergi indirimlerini ertelemesinin daha iyi olacağını savunuyor.
ECB’nin politikalarının Alman ekonomisine katkısı konusunda dikkat çekici bir veri de şu: Bundesbank’a göre düşük faiz oranlan nedeniyle Berlin 2008’den bu yana 300 milyar euro tasarruf etti. Sadece geçen yıl merkezi vve yerel yönetikler seviyesinde tasarruf miktarı 50 milyar euro oldu.
Almanya’da hükümetin kurulamamasına ve bankacılık sektöründeki sıkıntılara rağmen DAX Endeksi yükselişini sürdürüyor. Ekonomideki canlılık ve yüksek şirket karları sayesinde geçen yıl 12 bin puan seviyesinden başlayan yükseliş, Kasım ayında endeksin 13 bin 525 puan ile tarihi en yüksek seviyesine çıkması ile sürdü. Endeks 16 Ocak’ta 13 bin 342 puandaydı. Rallinin bu yıl da devam etmesi bekleniyor. Uzmanlar, DAX’ın bu yıl yüze 5-10 arasındaki bir yükselişle tarihte ilk kez 14 puan barajım aşmasını öngörüyorlar.
Ancak işin bir de Brexit tarafı var. AB kasasına en büyük katkıyı sağlayan Almanya’ya, Brexit 4 milyar euro’ya yakın külfet getirecek. Britanya’nın ayrılmasıyla AB bütçesinde oluşacak 10,2 milyar euro’luk açığın 3,8 milyarını Almanya üstlenecek. Bu da Almanya’nın AB’ye ödediği yıllık miktarda yüzde 16’lık artış anlamına geliyor.
Brexit’in bir başka yüzü de Deloitte’un raporunda ortaya çıktı. Raporda sert Brexit’in (AB ile tüm köprülerin atılması) Alman otomotiv sanayine darbe vuracağı, otomotiv üreticilerinin yıllık cirolarında 3,8 milyar euro’luk düşüş yaşanacağı ve 14 bin kişinin işini kaybedebileceği belirtiliyor.
HÜKÜMET DÖRT AYDIR KURULAMADI
Merkel partiler arasında dört dönüyor.
Almanya’da 24 Eylül seçimlerinden sonra “maraton koalisyon görüşmelerine” rağmen hükümet bir türlü kurulamıyor. Seçimlerin hemen ardından Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri, Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller arasında yapılan koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Bunun üzerine CDU lideri Angela Merkel, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile tekrar büyük koalisyonun kurulması için görüşmelere başladı. Almanya son dört yıldır CDU, CSU ve SPD’nin oluşturduğu büyük koalisyon ile yönetiliyordu. Ekonomiyi ve piyasaları da rahatlatacak “Büyük Koalisyonun” ön görüşmeleri 7 Ocak’ta başladı. Berlin’de süren görüşmelerde, tartışmalı konular üzerinde mutabakat sağlandı ve taraflar koalisyon müzakerelerine resmen başlamak için prensipte anlaştı.
Müzakerelerin temelini oluşturacak 28 sayfalık taslak belgede, göçmenler, vergiler ve sağlık konusunda maddeler yer aldı. Bunlar arasında ayda bin kişiye, mülteci aile birleşiminden faydalanmasına izin verilmesi, vergilerin artırılmaması, bütçenin açık vermemesinin sağlanması gibi maddeler var.
Büyük koalisyonun kurulacağı düşünülürken SDP içindeki çatlak büyüdü, Martin Schulz, partisini iktidar ortağı olmaya ikna etmekte zorlandı ve Berlin teşkilatı yönetiminde yapılan oylamada büyük koalisyonun kurulmasına 8’e karşı 21 oyla karşı çıkıldı. SPD içinde Birlik partileriyle varılan uzlaşmaya karşı olanlar giderek seslerini yükseltti.
Kimi siyasi yorumcular, “Kimse Angela Merkel ile oynamak istemiyor.
Alman halkı ona birçok konuda teşekkür borçlu. Ama artık arkasında çoğunluk yok. Onun dönemi sona erdi” derken, Merkel liderliğinde büyük koalisyonun kurulamamasının, Yeşiller Partisi ile kurulacak bir azınlık hükümeti ya da yeniden seçimlere gidilmesinin Alman ekonomisi ve Euro Bölgesi için çalkantılı bir döneme neden olacağı savunuluyor.
KÜRESEL GÜÇ OLMAK İSTİYOR
Oyunu büyük oynuyor.
Almanya ABD’nin küresel hakimiyetine karşı, liderliğini sürdürdüğü Avrupa Birliği’nin uluslararası alanda etkisini artırarak Washington’un Rusya ambargosunu desteklemeyerek ve Çin ile işbirliğini artırarak yeni bir güç olma yolunda adımlar atıyor. Ancak diğer yandan bir türlü hükümetin kurulamaması nedeniyle, Merkel AB içinde liderliği Fransa lideri Emmanuel Macron’a kaptırma riskiyle karşı karşıya.
Avrupa basınındaki yorumlarda Macron’un AB’nin gündemini belirleyen lider olarak Merkel’in yerini almaya başladığı belirtiliyor, Almanya’da büyük koalisyonun bir türlü kurulamaması ve Brexit’in maliyeti Berlin’in elini zayıflatıyor. Buna karşılık Macron’un yeni bir AB vizyonu sunması, Fransa’nın AB sahnesinde daha fazla rol almasını sağlıyor. Buna bir de ABD’nin korumacılığı öne çıkarması, Avrupa ile ilişkilerin gerilmesini eklersek Fransa’ya AB’yi dışarda temsil etme fırsatı sunuyor. Bunun en iyi örneği olarak da geçen ay Fransa lideri Emmanuel Macron’un Çin’e yaptığı ziyaretin dünya çapında yankılanması ve iki ülke arasında imzalanan ekonomik işbirliği anlaşmaları gösterilebilir.
Oysa Almanya da benzer strateji ile ilerliyor. Merkel temmuz ayındaki Çin ziyaretinde, yine birçok işbirliği anlaşmalarına imza atmış ve ülkesinin İpek Yolu projesinde yer alabileceğini vurgulamıştı. GSYİH’nda ihracatın payı yüzde 47 olan Almanya, ekonomik olarak hemen hemen dünyadaki tüm ülkelere ‘değen elini’ siyasi olarak da güçlendirmek istiyor.
Bu nedenle ABD’nin korumacı saldırılarına karşı sadece Çin ile işbirliği yapan bir ülke değil, “elindeki güçle Avrupa’yı kendi ayaklan üstünde tutan, dünya politikasında düzen kuran bir güç” olmayı hedefliyor. Almanya’da, ABD’nin küresel etkisinin zayıflayacağını öngören Bilim ve Politika Vakfı (SWP) gibi düşünce kuruluşları, “Dünyayı yönetmenin yeni yollarında Almanya’nın donanımı diğer güçlerden daha iyidir” görüşü savunuyor.
LEVENT GÜRSES