İranda Yoksulluğun Öfkesi
Beş yıl süren ambargo kalkmasına rağmen muazzam petrol gelirlerini refah artışına yansıtamayan İran’da halkın sokağa dökülmesinin gerçek nedeni fiyat artışları, işsizlik ve yolsuzluklar…
Iranlılar 2017’nin son günlerini sokaklara dökülerek, Cumhurbaşkanı Haşan Ruhani yönetimini protesto ederek geçirdi. 2009’dan bu yana en büyük kitlesel protestolarda 21 kişi hayatını kaybetti ve binlerce kişi tutuklandı. Caddelerdeki gösterilerin, sloganların gerçek nedeni, Cumhurbaşkanı Ruhani de dahil olmak üzere birçok İranlı yetkilinin kabul ettiği gibi et, yumurta, akaryakıt fiyatlarındaki artış, işsizlikti… Yani öfkeyi alevlendiren ekonomiydi…
Tabii ki mollaların katı yönetiminin, özgürlük talebinin ve dış güçlerin de payı var.
İran’ın birçok kentinde kendiliğinden gelişen gösterilerde kuşkusuz rejimi protesto ediyorlardı ancak istenilen rejim değişikliği değil petrol zengini bu ülkenin yaşam standartlarında yıllardır beklenen yükselişin gerçekleşmesi…
İranlıları sokağa çıkaran Ruhani’nin 2015’teki nükleer anlaşma île ambargonun kalkmasından sonra yerine getiremediği vaatlerdi. Bunu “Halkın ekonomik, siyasi ve sosyal talepleri var” diyen Ruhani de kabul ediyor. Dini lider Hamaney’in eski danışmanlarından Ali Ekber Velayati de aynı görüşte, “Halkın hükümetten ve yetkililerden ana talebi ekonomik sorunları bir an çözmesi” diyor.
ABD ve diğer Batılı güçler yaklaşık 10 yıl boyunca İran’ı nükleer programını durdurmaya zorlamak için sıkıştırdı. Ambargo en büyük gelir kaynağı petrolü dış pazarlara satamayan İran’ın ekonomisini iyice köşeye sıkıştırırken halkm yaşam standardını da daha da aşağı çekti.
2013’te iktidara gelen Cumhurbaşkanı Ruhani Batı ile anlaşarak nükleer programından vazgeçti ekonomik ambargonun kaldırılmasını sağladı.
Ambargo 2015’te yapılan anlaşma ile 2016 başında sona erdi. Bu İran’ın bir sıçrama yapması için büyük bir fırsattı. Ruhani de anlaşmanın refah ve zenginlik getireceğini söyledi. Ekonomi 2016 yılında biraz toparlandı büyüme canlandı, enflasyon yüzde 40’lardan 10’lar seviyesine indi. Petrol üretimi yaptırımlardan önceki seviyeye çıktı. Ancak İranlılarm petrol gelirlerinden beklediği ‘kar payı’ bir türlü gelmedi. Evet ekonomi canlandı ancak bu kesinlikle sıradan halka yansımadı, büyüme gösteren petrol endüstrisiydi. Yumurta, et, akaryakıt fiyatlarına zamlar gelince öfkeli gençlerin sokağa çıkması kaçınılmaz oldu.
Diğer yanda ise Tahran yönetiminin Suriye, Irak ve Yemen’de yaptığı askeri harcamalar İran halkını kızdırıyor. Ambargonun kalkmasıyla beklenen refah bir türlü gelmezken, Suriye savaşma, Irak’a ve son olarak Yemen’e müdahale ederek harcamalar yapılması, göstericileri “Halkın ekmeğinden kesip silaha yatırım yapıyorlar” isyanına sürüklüyor.
Halk askeri harcamaların kısılmasını, kaynakların sosyal harcamalara yöneltilmesini istiyor. Oysa Birleşmiş Milletler’e göre İran her yıl Hizbullah’a 800 milyon-1 milyar dolar, Suriye’de Esad rejimine ise 6 milyar dolar yardım yapıyor.
İran ekonomisi 2008-2016 yılları arasında keskin bir durgunluk yaşadı. İran Merkez Bankası’mn verilerine göre 2016’da kişi başına gelir, 2011’e göre yüzde 28 daha düşük. Yaptırımların kalkması ve ardından gelen sıkı maliye politikası ile 2016’da bir ‘boom’ dönemi yaşandı. Ancak bu sürekli olmadı, halka doğrudan yansımadı ve son zamlar geleceğe ilişkin kaygıyı yükseltti.
Ayrıca Ruhani yönetiminin popülist politikalarını sürdürmesi eşitsizliğin giderek artacağı beklentisini güçlendirdi. Tahran yönetiminin akaryakıtı sübvanse etmesi, belli kesimlere nakit destekler, döviz kurlarının manipüle edilmesi, tahılda çiftçiden garantili alım yapılması, fiyatlara doğrudan müdahale edilmesi sıradan halkın öfkesini artırıyor.
Kuşkusuz bu politikalar, bütçe açığına, makro-ekonomik istikrarsızlığa ve ülkenin rekabet edebilirliğinin azalmasına da neden oluyor. Bu nedenle yönetimin nakit destek ödemelerini durdurarak, tüketim malları üzerindeki vergileri azaltarak, tarım sektörüne destek politikalarım yeniden düzenleyerek, istikrarlı bir kur politikası tesis ederek, bankacılık sektöründe reform ve bütçede şeffaflık ve iyileştirme sağlayarak reformlar gerçekleştirmesi gerekiyor.
İran’da 2010’da yüzde 10 seviyesindeki enflasyon ekonomik yatırımların etkisiyle 2013’te yüzde 40’a çıktı. Yaptırımların kalkmasıyla birlikte Ahmadinecat’m popülist politikalarım kısmen terk eden Ruhani’nin para musluklarım sıkmasıyla yüzde 9’a indi. Aynı şekilde ambargo döneminde köşeye sıkışan İran ekonomisi 2015’te yüzde 1,3 daralmış iken 2016’da 13,4 büyüdü. Ancak gayri-safi yurtiçi hasılada artış hızı geçen yıl yüzde 3,6’ya geriledi. 2016’deki büyümenin nedeni petrol endüstrisinin canlanmasıydı. İhracat gelirinin yüzde 70’ini oluşturan petrole dayalı bir ekonomi olan İran’da petrol zenginliğinin halka yansıtılamadığı da işsizlikteki yükselişten belli oluyor.
Geçen yıl aşırı yüksek getiri vaat eden Caspian Credit Institute’nün batması, İran’daki ekonomik umutsuzluğun değişik yüzlerini de ortaya çıkardı. Çok zor durumdaki İran finans sisteminde bu tip finans kuramlarının batacağına ilişkin kaygılar hala sürüyor. Mudilerin sık sık şube önlerinde protestolar yaparak paralarını istediği İran’da ucuz kredi de veren bu kuramların sayısı özellikle Mahmud Ahmedinecat döneminde hızla arttı. Cumhurbaşkanı Ruhani hükümetin bu soruna çözüm aradığını ve 3 milyar dolarlık destek paketinin verileceğini söyledi.
İran’da bankacılık sektörünün ciddi sorunları var, batık kredilerin azaltılması ve Uluslararası Para Fonu’nun dikkat çektiği gibi acilen yeniden yapılandırılmaları ve yönetim yapısını iyileştirmeleri gerekiyor.
YOLSUZLUK VE KAYIRMACILIĞA FERYAT
Rüşvetle gelen büyük servet.
Yatırım ortamının eksikliği, ekonominin petrole dayalı olması, halk ile elitler arasında artan uçurum, fiyat artışları İran ekonomisinin başlıca açmazları… Buniara yolsuzluk ve kayırmacılığı da eklemezsek liste eksik kalır. Bu ikili yıllardır Tahran yönetiminden yakınanların birinci haykırışıydı diyebiliriz, 1999’daki öğrenci olaylarında da, 2009’da Yeşil Hareket’in protestolarında da ve son eylemlerde de yolsuzluk ve kayırmacılık başköşedeydi.
Bir rapora göre Ahmedinecat döneminin son iki yılını ve Ruhani döneminin ilk iki yılını kapsayan 2011-2015 arasında, görevini kötüye kullanma ve yolsuzluklar İran’a 18 milyar dolara mal oldu. Transparency International’a göre İran’ın yolsuzluk sıralamasındaki yeri, birinin katı yönetimine diğerinin reformist olmasına rağmen ne Ahmedinecat ne de Ruhani döneminde değişti. Yolsuzluk ve kötü yönetim, özellikle mollalar ve Devrim Muhafızları arasında yeni bir zengin sınıfının da doğmasına neden oldu. Dini liderlerin başını çektiği bu rüşvetçi sınıfın toplam servetinin 55-70 milyar dolar arasında olduğu iddia ediliyor. Tabii bunlar yatırımcıların ülkeden kaçmasına ya da yeni yabancı yatırım gelmemesine neden oluyor.
İran’da tarihi bir geçmişi olan kayırmacılık, bölgeye göre nispeten eğitimli bir halkı olan İran’da gençlerin istihdamında en büyük engel. Ülkenin etkili elitlerinin akrabalarının yüksek görevlere, devlet memurluklarına yerleştirilmesi her zaman şikayet konusu oldu. Ekonominin yüzde 80’inin kamuya ait olduğu bir ortamda, kuşkusuz en istikrarlı iş; devlet memurluğu… Ancak son olarak Merkezi Sigorta Şirketi’nin milyonlarca çalışanının birkaç yüz dolarlık maaşına karşılık, sekiz yöneticisinin ikramiyelerle beraber yılda 50 bin dolar kazandığı haberi İranlIları çileden çıkardı. Elitlerin devlet bankalarından aldığı faizsiz kredileri, Ahmedinecat döneminden beri geri ödemedikleri de bilinen bir gerçek.