Amerikadaki Girişimcilik Ekosisteminden İzlenimler
Almanya merkezli Friedrich Naumann Vakffnın davetlisi olarak Kasım ayında ABD’ye gittim. Doğuda Washington, batıda Seattle, ortada Chicago olmak üzere ABD’nin önemli girişimcilik ekosistemlerinde temaslarda bulundum. Bu ayki yazımda, izlenimlerimi ve bizzat yerinde incelediğim uygulamaları sîzlerle paylaşmak istiyorum.
‘Küme şehir’ stratejileri: California eyaletindeki Silikon Vadisi olarak bildiğimiz bölgeyi ABD’deki diğer büyük şehirler çok yakından takip ediyorlar. Fakat diğer şehirler ‘alternatif Silikon Vadisi’ yaratma hayali peşinde değiller. ABD’nin büyük şehirleri yarışta yer edinmenin yolunu küme şehir stratejisi izlemekte bulmuş. Örneğin, Seattle şehri şu anda Microsoft ve Amazon şirketlerine ev sahipliği yaptığı için ‘dünyanın bulut teknoloji merkezi’ olarak konumlanıyor ve şirketler işletmelere yönelik (B2B) yazılım sektörüne odaklanıyor. Şehrin en büyük hedefi ise, önümüzdeki 10 yıl içerisinde kanser problemini çözen şehir olarak dünya tarihine geçmek. Türkiye’de olduğu gibi konuya genel bir ‘teknoloji’ penceresinden bakılmıyor. ABD’de şehir bazında hangi teknolojilere odaklanılması gerektiğini çok net bir şekilde belirlemişler.
Eyaletler arası yatırımcı çekme yarışı: ABD’nin eyaletlere bölünmüş olması ve eyaletlerin kendi yasalarıyla yönetilmesi şirketlerin vergi ve hukuk altyapısı bakımından en avantajlı bölgelere yönelmelerine neden oluyor. Bunun en dikkat çekici örneklerinden biri olarak gelir vergisi oranlarındaki farklılıklara bakabiliriz. Seattle şehrinin bulunduğu Washington eyaletinde kişisel gelir vergisi uygulaması bulunmuyor. Dünyanın en zengin bireyleri olan Jeff Bezos ve Bili Gates’in bu eyalette yaşadıklarını unutmayalım. Türkiye’de kalkınmada öncelikli bölgelere yatırım yapan şirketlere sağlanan vergi muafiyetlerinin buna benzer bir uygulama olduğunu söyleyebiliriz.
Mahalli idarelerde start-up’lar için özel ofisler ve sorumlular: Bizdeki ilçe belediyelerini düşünecek olursak, ABD’de start-up girişimciliğinin popüler olduğu bölgelerdeki belediyelerde en az bir ‘Start-up Advocate’ unvanına sahip, start-up’lara yol gösteren, kamu birimlerindeki iş ve işlemlerini kolaylaştıran görevliler bulunuyor. Seattle şehrinde ilgili kişiyle tanıştığımda öncelikli görevleri arasında diğer eyaletlerden Seattie’a gelen girişimcilere Seattle’da uygun koşullarda ofis yeri bulmak, gir-işimci ekibin barınma ihtiyacını gidermek, lisans veya özel izin gerektiren alanlarda girişimci için tek bağlantı noktası olmak gibi görevler bulunduğunu paylaştı.
Göçmen girişimciliği politikaları: Diğer ülkelerden ABD’ye gelen göçmenlerin işgücü piyasasına girip normalde ABD vatandaşlarının yapacakları işleri ellerinden aldıkları gerçeğini gören ABD hükümeti, sadece geçmiş göç politikalarını yeniden şekillendirmekle kalmayıp “Göçmenleri nasıl girişimci yaparız?” sorusuna da cevap bulmaya çalışıyor. Ülkeye gelen göçmenlerin küçük işletmeler kurarak işgücü piyasasını genişletmeleri hedefleniyor. Türkiye’deki KOSGEB’in ABD’deki muadili olan SBA kuruluşu, göçmenlerin işgücü piyasasını baskılayan taraftan çıkıp işgücü piyasasına katkı yapan tarafa geçmeleri için ABD genelinde adaptasyon programları uyguluyor. Bildiğiniz üzere, Türkiye’de de milyonlarca göçmen yaşıyor. Ülkemizde de benzer programların uygulanmasının çok faydalı olacağı inancındayım.
Yatırımcıların monopol ve A tipi kişilik arayışı: Risk sermayesi yatırımcılarının “hızlı büyü, monopol pozisyonuna oyna, rekabet ortamı oluşmadan potansiyel rakipleri ez” anlayışı geçmiş yıllarda şu anda olduğu kadar vahşi seviyede değildi. İncelediğim girişimcilik ekosistemlerinde başarıya ulaşmış şirketlerin kurucuları arasında sosyal devlet anlayışına sahip gelişmiş Avrupa ülkelerinden gelen az sayıda kişi bulunuyor. Diğer taraftan, ABD’de yüksek öğrenimi tamamlamış, A tipi kişilik özelliklerine sahip, başarma hırsıyla yanıp tutuşan Çinli ve Hintli gençlere ciddi bir ilgi var. Avrupa ve Akdeniz ülkelerinden gelen girişimcilere karşı yatırımcıların algısının çok pozitif olmadığını birkaç önemli yatırımcının kendi ağzından dinledim.
Üniversite kuluçka merkezlerinde bile ‘kazanan hepsini kazanır’ bakış açısının hakim olması: İngilizce’de ‘the vvinner takes it ali’ şeklinde dile getirilen bu düşünce üniversite bünyesindeki kuluçka girişimlerine de aşılanıyor. Ziyaret ettiğim University of Washington, George Washington University gibi kurumların kuluçka merkezlerinde lokal ve kısa vadeli çözümlere çok kısıtlı kaynaklar ayrılıyor.
Tıırkish Tavouk Hindistan’da üretiliyor
ABD’deki girişimcilik ekosistemlerinde Türklerin etkinliğine baktığımızda ise şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Comodo internet güvenlik şirketinin kurucusu Melih Abdülhayoğlu ve Udemy online eğitim platformunun kurucusu Eren Bali başarılı teknoloji girişimcilerimiz arasında yer alıyor. Kariyer hayatmda da çok sayıda Türk iş insanı Amerikan firmalarının CSO’su olarak görev yapıyor.
Teknoloji girişimciliği ve profesyonel yöneticüik alanında etkinliğimiz yüksek, fakat perakende girişimciliğinde etkinliğimiz henüz çok zayıf. Türklerin sahiplenmesi gereken bir çok ürün “Türk olduğu için piyasada alıcısı olmaz” endişesiyle Yunan ürünü olarak tanıtılıyor ve bizim şirketlerimiz fason üretim yapmanın ötesine geçemiyor. Örneğin konserve şeklinde satılan yaprak dolması, humus gibi ürünler fason olarak Türkiye’de üretilip ABD’ye ithal ediliyor ama yaratüan ‘Yunan lezzeti’ imajı ile farklı markalar üzerinden ABD piyasasma sürülüyor.
Ticaretin akışım incelediğimde ise bu firmaların ABD’ye yerleşmiş Suriyeli ve Lübnanlı iş insanları tarafından sahiplenildiğini öğreniyorum. Başka bir problem ise, Türk ürünleri olarak tanıtılan ürünleri ABD’de satanların Türkiye ile yakından uzaktan hiçbir alakaları yok. Örneğin, ABD’nin en büyük perakende zincirinde ‘Turkish Tavouk’ olarak piyasaya sunulan gıda ürünü Hindistan’da üretiliyor. Ticaret Bakanlığı’mızm ABD pazarına eğilerek bu çarpık yapıyı önlemesi ve Türk ürünlerini ve girişimcilerini ABD pazarında daha doğru konumlandırmak için stratejiler geliştirmesi çok faydalı olacaktır.
Cem Ener
Direktör-BÜMED Business Angels / BUBA