Hamburg’daki Rote Flora olayı
Almanya’nın Hamburg kenti gösterilerle dolu bir ay yaşadı. Polisin ‘tehlikeli bölge’ uygulaması etkili oldu. Polis Sendikası, “Uygulamanın doğru olup olmadığı önümüzdeki dönemde görülecek” diyor…
HAMBURG, Kuzey Almanya’nın en önemli kentlerinden biri olmanın ötesinde Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) de kalesidir. Ayrıca Almanya’nın en önemli başbakanlarından Helmut Schmitt’in, Baader-Mainhof örgütünün avukatı iken daha sonra Yeşiller Partisi’nden siyasete geçen, daha sonra SPD’den milletvekili seçilen Otto Schily’nin kentidir.
Hamburg özgürlükçü bir yapıya sahip olunca, ilginç gelişmelere de sahne oluyor. Rote Flora olayının arka planında tarihsel bir geçmiş var. Kentin bazı mahallelerinde boş duran evlerin 1970’lerde işgali ile ilk olaylar yaşandı 1973’te şehir planlamasına karşı çıkmak amacı ile 200 kadar genç, boş duran evleri öğrenci, işçi ve yabancı işçi evi olarak işgal ettiler.
1970’LERDEN BERİ ‘İŞGAL ALTINDA’
tşgal olayları Almanya’da yaygınlaştı ve şehirlerde “işgal bölgeleri’ oluşmaya başladı. Polis zaman zaman işgal edilen evleri boşalttı ancak yetersiz kaldı. Gençlerin amacı, demokratik bir yaşam forumu oluşturmaktı. Bunun için alternatif şehir planları da oluşturuldu. Hatta 1981 yılında Hamburg’un Liman Caddesi’nde işgal edilen evler 1995 yılında konut projesi haline dönüştürüldü. Belediye işgal edilen evlerin bir bölümünü ıslah etmeleri kaydıyla işgalcilere devretti.
Liman Caddesi çevresindeki otonom bir bölge olan “im Schanzenviertel” semtinde ‘Kızıl Çiçek’ (Rote Flora) admda bir kültür merkezi bulunuyordu. O da işgal edilmişti. İşgalden 20 yıl sonra, geçtiğimiz yılsonunda yıkılması gündeme gelince kıyamet koptu. 1995 yılında Hamburg’da Polis Yasası değişmiş ve polise kamu için tehlikeli olduğu düşünülen yerleri “tehlikeli bölge” ilan etme yetkisi tanınmıştı.
Bu yılın başında Rote Flora konusunda başlayan gösteriler şiddete dönüşünce polis o yasaya dayanarak söz konusu alanı ‘tehlikeli bölge’ olarak ilan etti. Ardından 30 saat içinde 260 kişiyi denetledi. Polisin bu tutumu siyasi çevrelerde de büyük rahatsızlık yarattı.
Sonuçta şiddet, şiddet getirdi. 7 bin 300 göstericiye karşı 2 bin polis memuru harekete geçti. 117 polis memuru yaralandı. Polis, gösterilere bizde TOMA diye kısaltılan araçlarla ve biber gazı ile müdahale etti. Yakalananlardan 62 kişinin oturma izni iptal edildi. Polis vurucu kırıcı aletlere, maskelere el koydu ve üç kişiye karşı suç duyurusunda bulundu. 136 kişi gözaltına alındı. Bunların 19’u tutuklanırken, geri kalanı serbest bırakıldı. Olaylarda ateşli silah kullanılmadı. Göstericiler, polislere karşı taş ve şişelerle saldırdılar. İki polis arabası yakıldı. Sonuçta, tehlikeli bölge uygulaması kaldırıldı.
UYGULAMA ETKİSİNİ GÖSTERDİ
‘Tehlikeli bölge” uygulamasının kaldırılmasından sonra da gösteriler devam etti. Dammtor istasyonu çevresinde toplanan yaklaşık 800 kişi ‘tehlikeli bölge’ içinde yer alan Reeperbahn’a kadar yürüdü. Yürüyüş sırasında boya torbaları ve maytaplar atıldı. Polis bu gösteride üç kişiyi gözaltına aldı.
Hamburg Eyaleti İçişleri Bakanı Michael Neumann, “Polis ve binalara yapılan saldırılar sonrası getirilen “tehlikeli bölge” uygulaması doğru ve gerekli bir karardı. Uygulama başarılı oldu ve denetimler sırasında potansiyel şiddet eğilimliler tespit edildi. Patlayıcı ve çeşitli suç aletleri ele geçirildi. “Tehlikeli bölge” uygulamasına artık gerek görülmüyor” dedi.
Hristiyan Demokratik Birlik Partisi’nin (CDU) içişleri konularında sözcülüğünü yapan Kai Voet Van Vormizeele ise Neumann’ı eleştirdi. Neumann’m önce uygulamayı savunduğunu sonra da vazgeçtiğini belirten siyasi, “Bu, doğru bir çizgide olunmadığım gösteriyor” dedi. Yeşillerin Hamburg Meclis Grubu Başkanı Jens Kerstan ise, uygulamanın geç de olsa kalkmasının hiç kalkmamasından iyi olduğunu söyledi. Kerstan, “Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) kamuoyu baskısını görmesi ve ‘tehlikeli bölge’ uygulamasını kaldırması önemli bir gelişme” dedi. Hür Demokrat Parti (FDP) ise, polisin bu tür kararları tek başına almaması gerektiğini açıkladı. Tartışmaya Polis Sendikası da katıldı. Sendika, kararın doğru olup olmadığının ileriki günlerde görüleceğini kaydetti.
DR. MURAT UĞUR AKSOY