SIRP asıllı Amerikalı mucit, elektrik ve makine mühendisi, gelecekçi (futurist) Nikola Tesla’nın (1856-1943) hayali nihayet gerçek oldu. Kısaca Pentagon olarak bilinen ABD Savunma Bakanlığı için çalışan bilim insanları, elektriğin uydular yardımıyla dünyanın herhangi bir noktasına aktarılmasıyla ilgili deneyi başarıyla gerçekleştirdiler. Dünya çevresinde dönen uydulardan birinde, bir pizza kutusu büyüklüğündeki antenden dünyaya elektrik enerjisi nakledildi.
İLK DENEY BAŞARILI
Fotovoltaik Radyofrekans Anten Modülü olarak bilinen uydu, 2020 Mayıs ayında uzaya gönderilmişti. Aslında uydu bile değildi. Güneş panelini taşıyan bir drone’du. Güneş ışığını dizginleyecek, elektrik enerjisine çevirerek dünyaya aktaracaktı. Yörüngesinde dünya çevresini 90 dakikada dönen drone, geçtiğimiz haftalarda ilk kez kullanıldı ve başarı sağlandı.
Deney son derece küçük ölçekli. 30×30 cm boyutlarında olan güneş paneli, dünyaya düşen güneş ışığından çok daha yoğun ışık dalgaları topluyor. Dünyada alman güç ise sadece 10 watt. Bu da bir tablet bilgisayarı çalıştırmaya yetecek bir enerji. Bir tablet bilgisayarı çalıştırmak için çok pahalı bir enerji kaynağı. Ama bu bir başlangıç, önemli olan bunu başarmış olmak. Yakın gelecekte kentlerin, ülkelerin elektrik ihtiyacını karşılayacak güçte drone ya da uydular, yerküremizin etrafında dönüyor olacak. Gelecek nesiller, petrol, kömür kirliliği, karbon ayak izi, sera gazı etkisi gibi tartışmalarla uğraşmayacaklar.
ÜCRA DİYARLAR ELEKTRİKLENECEK
Projenin başındaki mühendislerden Paul Jaffe, “Bu deney sayesinde, güneşin tonlarca ekstra ışığından yararlanabileceğiz. Sistemin maliyeti bu enerjiyi ucuz göstermiyor. Hemen bir enerji bolluğu beklememeliyiz. Öncelikli hedefimiz, kablolu enerji götürmenin pahalı olduğu dünyanın ücra köşelerine elektrik götürmek. En azından ülkelerin elektrik üretim şebekelerine katkı sağlamak” diyor.
Deneyi Pentagon’un yapmış olması, sistemin öncelikle askeri alanda kullanılacağını gösteriyor. Ama tarihe baktığımızda icatların büyük bölümünden, önce as-keri amaçla yarar sağlandığını, daha sonra sivil hayata geçirildiğini görüyoruz.
“PAHALI SANTRALLER TARİH OLACAK”
Bu teknoloji, kendini daha önce zaten kanıtlamıştı. Yakıtsız üretilen elektrik, mikrodalgalarla uzaklara iletilebiliyordu. Bu deneyde karmaşık sistemler devre dışı bırakılıyor ve enerji, dünyanın neresine olursa olsun gönderilebiliyor (Günümüzde kablosuz enerji nakli, elektrikli diş fırçaları gibi basit aletlerde kullanılıyor. Diş fırçasını yuvasına oturttuğunuzda indüksiyon adı verilen bir etkileşimle fırça içindeki batarya şarj oluyor).
Jaffe’ye göre yakın gelecekte, pahalı santraller, tarih olacak. Bir hidroelektrik santrali kurma maliyetinin çok daha azma, kentler enerjilerini uydulardan alacak. New York’ta enerji açığı mı var, enerji bu kente yönlendirilecek. Daha sonra Londra’da mı enerjiye ihtiyaç duyuldu, eneıji nakletmek için Londra’ya nişan alınacak. Ta ki, sistem güçlendirilip çoğaltılarak, bütün dünyaya yetecek hale gelene kadar.
“UCUZ BİR İŞ DEĞİL”
Şimdi de madalyonun öbür yüzüne bakalım. “Her şey dönüyor dolaşıyor, ekonomiye dayanıyor” diyen Jaffe, uzaya gönderilecek uydu ya da drone’u inşa etmenin oldukça pahalı olduğunu hatırlatıyor. Jaffe, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Uzay işleri ucuz değil. Ama son on yılda yörüngelerine gönderilen uyduların yapım ve fırlatma maliyetleri gözle görülür bir şekilde düşmeye başladı. Gelecekte minimum maliyetle dünya çevresini uydularla donatabileceğiz. Yine de bir işletme maliyeti olacak. Şöyle bir örnek vereyim. Dünyada her şey yerli yerinde duruyor. Çünkü
yerçekimi var. Ama uzayda bir uydunun kendi ağırlığını dengeli bir şekilde tutabilmesi için yer istasyonlarından saniyelik ayarlar yapmak gerekiyor.”
AKLA GELEN İLK CİDDİ SORU
Amerikalıların aklına hemen, Texas’ta son yaşanan kış felaketi geliyor. ABD’nin Texas eyaleti kışları etrafa toz şeker serpilmiş gibi karları sadece birkaç gün görüyordu. Ama bu yıl böyle olmadı. Son derece şiddetli kar yağışı ve beraberinde gelen soğuk, bu nispeten ılıman eyaleti dondurdu. Elektrik şebekesi iflas etti. Evlerin içinde tavan vantilatörlerinden bile buzlar sarktı. Haftalarca elektrik gelmedi. Böyle felaketlerde, uzaydan gelecek yardım, aksayan yiyecek içecek dağıtımına faydası olmasa da, evleri ısıtabilir, ocakları çalıştırabilirdi.
Ama dünyanın aklına da korkutucu bir soru geliyor: Böyle bir icat, silah olarak kullanılabilir mi? Dünya üzerinde herhangi bir nokta, yoğun bir enerji gönderilerek yakılıp yıkılabilir mi? Cevabını yine Jaffe’den alalım: “Bu, aşırı derecede zor bir işlem olur. Ama imkansız değildir.”
Dünyanın en zenginiydi
Kablosuz enerji iletmek en büyük hayallerinden biriydi. Ama çoğu teorisi gibi o da hayata geçemedi. Nikola Tesla’dan söz ediyoruz. 1870’lerde fizik ve mühendislik okumuş, yeteri kadar deneyim kazanınca Edison’un Paris’teki şirketinde çalışmaya başlamıştı. Aslında papaz olan babası, oğlunun da papaz olmasını istiyordu. Küçük Tesla’nın koleraya yakalanması, dokuz ay yatakta kalması ve pek çok kez ölümün eşiğinden dönmesi, babasının fikrini değiştirmiş ve kendisini okula göndermeye izin vermişti. Okuduğu ve çok sevdiği Mark Tvvain eserlerinin etkisinde kalarak ve Paris’teki şirketin yöneticilerinden teşvik görerek 1884’te ABD’ye göç etti. Edison’un New York’taki “Edison Machine Works” şirketinde de altı ay kadar çalıştı ama elektrik ampulünün mucidiyle ters düşmekte gecikmedi. Edison, doğru akım üreten jeneratörler kurmak ve evleri aydınlatmak istiyordu.
Ama doğru akım, uzaklara iletilemiyordu.Tesla, dalgalı akımı geliştirerek bugün de kullandığımız elektriği icat etti. Dünya, iki elektrik dahisi arasındaki akım savaşlarını ilgiyle izledi. Sonunda yatırımcılar, uzaklara gönderilebilen dalgalı akımı tercih etti. İlk dalgalı akım santralini de Niagara Şelaleleri’nde kurdular. Tesla bu dönemde, kendine tanınan imkanlar, buluşlarından aldığı patent hakları, işadamlarının keseyi açmaları sayesinde, dünyanın en zengin adamı olarak gösterildi. Ama bir istikrar yoktu. Ya beş parasız kalıyor, günlüğü iki dolardan çalışıyor ya da dünyanın en zengini oluyordu (Nevv York’ta bir otelde son nefesini verdiğinde cebinden beş para bile çıkmayacaktı). Tek isteği, buluş yapmaktı. Yine de kafasındaki pek çok teoriyi, günlük hayata geçiremedi. Bunlar arasında enerjiyi havadan iletmek de vardı. 1891’de Columbia Koleji’nde yaptığı bir gösteride, bir lambayı elektrik bağlantısı olmadan yakmayı başardı. Tesla, içi gaz dolu özel bir lambayı aydınlatmıştı ama Edison’un icadı akkor lambayı da kablosuz yakabilmişti. Bunu, kendi adıyla anılan bir bobinin ürettiği elektrikle gerçekleştiriyordu (Bu deneyi siz de yapabilirsiniz. Elinize bir floresan lamba alın ve bir yüksek gerilim hattının altında durun. Akşam saatlerini seçin ki elinizde hiç bir bağlantısı olmayan floresan lambanın ışıldadığını görebilesiniz).
1915’te Nobel Fizik Ödülü’nün, Thomas Edison ve Nikola Tesla’ya verileceği haberleri çıktı. Oysa ödül, X ışınları üzerindeki çalışmaları nedeniyle Sir VVilliam Henry Bragg ve VVilliam Lavvrence Bragg’a gitti. Tesla ve Edison’un ödülü reddettiği bildirildi ama Nobel Komitesi’nin açıklaması iki mucidi hayli utandırdı: “Ödül, kazananlar açıklandıktan sonra reddedilebilir. İsimler belli değilken ödül reddetmek imkansızdır.”
ALEV RIGEL