Temel para politikası faizlerinde değişiklik
Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu (PPK), ocak ayı toplantısını geçen hafta yaptı. 2014 yılının bu ilk toplantısından temel para politikası faizlerinde bir değişiklik kararı çıkmadı. Bir süre öncesine kadar para politikası faizi olarak adlandırılan bir hafta vadeli repo borç verme faiz oranı yüzde 4,5’te, gecelik borç alma faiz oranı yüzde 3,5’te, gecelik borç verme faiz oranı ise yüzde 7,75’te sabit tutuldu. Bu faiz oranlarından ilk ikisi geçen mayıs ayından, sonuncusu da ağustos ayından beri bu seviyede duruyor.
Ancak PPK kararının açıklama metninde yer alan . .ek parasal sıkı-laştırma uygulanması gerekli görülen günlerde, bankalararası piyasadaki faizlerin yüzde 7,75 (marjinal fonlama oranı) yerine yüzde 9 civarında oluşmasının sağlanması kararlaştırılmıştır” ibaresi kafaları karıştırdı. Bu konuda ayrıca bir açıklama yapılmadığı için bunun nasıl sağlanacağı pek anlaşılamadı.
Bunun sağlanması için bir ihtimal böyle günlerde piyasaya normal yollardan fon sağlanmasının tamamen kesilmesi ve bankaların geç likidite penceresi uygulamasına yönlendirilmesi gibi görünüyor. Merkez Bankası’nın geç likidite penceresi uygulamasındaki gecelik borç verme faiz oranı halen yüzde 10,25 düzeyinde. Bu nedenle Merkez Bankası’ndan normal yollardan fon elde edemeyen bankaların geç likidite penceresine yönelmesi bankalararası piyasadaki faizlerin gerçekten de yüzde 7,75’in üzerine çıkmasını sağlayabilir.
SİYASİ Mİ, TEKNİK Mİ?
CNBC-e’nin yaptığı ankete göre, piyasadaki banka ve aracı kurumların ekonomistlerinin çoğu PPK toplantısından faizde bir değişiklik kararı çıkmasını beklemiyordu. Ancak döviz kurlarında yaşanan yükseliş nedeniyle en azından gecelik borç verme faizinde bir artış yapılması isteniyordu. Merkez Bankası’nın bunu yapmak yerine dolambaçlı bir yola sapması yine hemen siyasi baskıya bağlandı. Yeni Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin faiz kararı öncesinde yaptığı açıklamalar ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın karar sonrasında Merkez Bankası’nı tebrik etmesi de buna zemin oluşturdu.
Merkez Bankası’mn ne ölçüde siyasi baskı altında olduğunu bilmek mümkün değil. Bunun yerine alınan kararın teknik bir açıklaması olabilir mi ona bakabiliriz. Burada da ekonomideki büyümenin zayıf olduğu bir dönemde Merkez Bankası’nın kalıcı bir faiz artışından çekinmesinin normal olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu durumda enflasyonda kalıcı bir yükseliş tehlikesi ortaya çıkıyor. Merkez Bankası, muhtemelen, döviz kurlarındaki yükselişin geçici olduğunu ve döviz satışları ve ek parasal sıkılaş-tırmalarla durumu idare edebileceğini düşünüyor. Nitekim perşembe günü döviz piyasasına 3 milyar doları bulduğu tahmin edilen yüklü bir doğrudan müdahale yaptı.
TERCİH NOKTASI YAKIN
Merkez Bankası, 2011 yılındaki hızlı kur artışında da faizi yükseltmeye son ana kadar direnmişti. Ancak bunun enflasyonda kalıcı bir yükselişe yol açabileceği endişesine kapılınca ekonomiyi durgunluğa sokma pahasına faizleri yükseltmişti.
Merkez Bankası’nm siyasi baskı altında olup olmadığını önümüzdeki dönemde yine benzer bir tercihle karşılaşırsa tam olarak anlayacağız. Böyle bir tercihle karşılaştığında büyümeyi desteklemeyi seçerse, gerçekten de siyasi baskıları boyun eğdiği ortaya çıkacak. 2011 ’de olduğu gibi ekonomiyi durgunluğa sokma pahasma faizleri arttırıp enflasyonu dizginlemeyi seçmesi halinde ise kendisini aklaması mümkün olacak.
Bu arada söz konusu tercih noktasına çok yakın olduğumuzu da belirtelim. Çünkü kur artışları geçen yıl enflasyona yansımadı ama bu yıl yansıma ihtimali çok yüksek görünüyor.