Ukrayna’nın en zengin ikinci adamı Victor Pinçuk
Ukrayna’nın en zengin ikinci adamı Victor Pinçuk, Rus birlikleri ülkesine girerken kalbi ile aklı arasında bir seçim yapmak zorunda.
Victor Pinçuk, ülkesi Ukrayna’da yaşanan şaşırtıcı devrimi, Kiev’deki Bağımsızlık Meydam’ndan 40 dakika uzaklıkta bulunan evinde televizyondan izledi.
Ukrayna’nın serveti 3,2 milyar dolar olarak tahmin edilen en zengin ikinci adamı, giderek büyüyen kalabalıkların fırlattığı taşları, söylediği şarkıları, keskin nişancıların silahsız protestocuları vurmasını, bir tiranın düşüşünü ve yeni bir hükümetin yaşadığı sıkıntıları gördü. Bunun peşinden de Rus birliklerinin Kırım’a girişine ve ülkesinin bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalışına tanık oldu. “Şoktaydık” diyor 53 yaşındaki Pinçuk, “Televizyonda insanların öldürülüşünü canlı olarak izlemek korkunç bir şeydi.” Sadece pasif bir izleyici de değildi: “Sürekli telefondaydık -işadamlarıyla, politikacılarla, Batılı ve Doğulu dostlarımızla ne yapmamız gerektiğini tartışıyorduk.” Ekibi Maidan’daki yaralılara tıbbi malzeme taşıdı. “Aklım hep onlardaydı” diyor Pinçuk.
Ama kendisi bedenen orada değildi. Adil olmak gerekirse Ukraynalı diğer zenginlerin büyük bir bölümü ülkeyi tamamen terk etti ve devrimi Londra gibi yerlerden izledi. Ama en azından biri, çikolata imparatoruyken siyasete atılan Petro Poroşenko, protestoculara bütün desteğini verdi. Pinçuk arada bir yerde kaldı. “Bir işadamının hedefi kan dökülmesini engellemek, barış ve uzlaşı için elinden geleni yapmaktır” diyordu gösteriler sırasında yaptığımız söyleşilerin birinde.
Bu düşünce, uzun süredir savunduğu bir görüşün yansıması. “Avrupa Birliği’ne üye olmak gerekmiyor” diyordu bir yıl önceki görüşmemiz sırasında, “Ama Avrupa değerleri Ukrayna’nın birçok sorununu çözecektir. Şunu da eklemeden edemiyordu: “Ukrayna Rusya’sız başarılı olamaz.”
Bu kaçamak ifade acı bir gerçekten kaynaklanıyor: Pinçuk’un serveti Rusya ile ticarete bağlı. Vladimir Putin rejimi, bunu unutmasın diye kısa süre önce Pinçuk’un temel malvarlığı olan çelik boru şirketi Interpipe’a çok yüksek gümrük vergileri getirdi. Pinçuk’un kayınpederi de olan Ukrayna’nın eski devlet başkanı Leonid Kuçma, ülkeden kaçan ve yanında milyarlarca dolar götürdüğü iddia edilen Moskova destekli devlet başkanı Viktor Yanukoviç’in geçmişteki hamisiydi. Mantık, Pinçuk’a statükoyu savunması gerektiğini söylüyordu.
Ancak Pinçuk’un sıradan bir oligark olmadığını da kabul etmek gerekiyor. Mesela her yıl Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda Bili Gates ve Richard Branson gibi isimlerin katıldığı bir hayırseverlik toplantısına evsahipliği yapıyor. Pinçuk’ün eğitim vakfına 2012 yılında 500 bin dolar bağışladığı Tony Blair, “Dünya genelinde inanılmaz bir insan ağı oluşturdu” diyor. Pinçuk aynı zamanda Gates ve Buffett’m başını çektiği ve katılanlarm servetinin en az yarısını hayır işlerine bağışlayacağını açıkladığı “Giving Pledge” girişimine Doğu Avrupa’dan iştirak eden ilk isimdi. Pinçuk, kendi ülkesinde de sanatın önde gelen hamilerinden biri; her yıl sergilere milyonlarca dolar akıtıyor. Kiev’de şiddetin iyice tırmandığı günlerde bile Pinçuk sessiz sedasız bir şekilde Belçikalı sanatçı Jan Fabre’nin eserlerinden oluşan bir serginin açılışını yaptı. Hızla dağılan bir ülkede bunun ne faydası olacak diye sorabilirsiniz. “Dünyayı güzellik kurtaracak” diyor Pinçuk, Dostoyevski’den -daha doğrusu yazarın Budala romanının kahramanından- alıntı yaparak.
Aslında bu çok yerinde bir gönderme. Budala’da Dostoyevski, Avrupa ile yakın bağları bulunan ve evlenmesi gereken kadınla, kalbini kaptırdığı kadın arasında tercih yapamayan bir Rus soylusunun hikayesini anlatır. Pinçuk da benzer bir “iç savaş” yaşıyor; ülkesinin geleceği tehlikedeyken aklı, ruhuyla mücadele ediyor.
Anne babası, Yahudi kökenleri nedeniyle Sovyetler Birliği döneminde bir hedef haline gelmişti. Her ikisi de mühendisti, hayatta kalabilmek için etnik kökenlerini sakladılar. Aile, 1960’ta Pinçuk’un dünyaya gelmesinden kısa bir süre sonra doğuya taşındı; Rusça konuşulan sanayi şehri Dnepropetrovsk’a yerleşti. Genç Pinçuk sisteme gayet iyi adapte oldu. Okulda çok başarılıydı, Genç Komünistler Birliği’nde gayet aktifti ve izciliğin Sovyet versiyonu olan Genç Öncüler’de de büyük ilerleme gösterdi. Ukrayna’daki Metalürji Enstitüsü’nden lisans ve doktora derecesiyle mezun oldu.
Zamanlaması mükemmeldi. Berlin Duvarı çökmeden hemen önce eksiz boru üretimi için yeni bir patent aldı. İlgili parçaları üretmek için Interpipe Corp.’u kurdu; üniversiteden ve Genç Komünistler Birliği’nden aldığı ihaleler, geliştirdiği ürünü Rus devleri Gazprom ve Rosneft’in öncülleri olan şirketlere satmasının önünü açtı. Serveti 1992’de milyon dolara ulaştı; Pinçuk çok para -ve düşman- kazanmak üzereydi.
Sovyetler Birliği dağılıp Ukrayna ve Rusya iki ayrı devlet haline geldiğinde, Pinçuk gibi hırslı ve sağlam ilişkilere sahip genç adamlar büyük devlet işletmelerinin özelleştirilmesinde avantajlı bir konuma sahip oldu. Klasik oligark taktiklerini izleyen Pinçuk bir banka kurdu ve Dnepropetrovsk’ta iki sanayi şirketinin kontrolünü, uzun vadedeki kazancı yerine kısa vadeli geçimini düşünen çalışanlardan satın aldığı hisselerle ele geçirdi. Boru işinde hızla büyüyordu.
Rakipler belirdi, bunların arasında kısa süre önce serbest bırakılan eski başbakan (ve geleceğin muhtemel devlet başkanı adayı) Yulia Timo-şenko davardı. Tehlike yaklaşıyordu. 1996’nm karlı bir kış günü, daha önce hiç görmediği insanlar Pinçuk’u yakaladı, ellerini kelepçeledi, kafasına bir silah dayadı ve yüzünü örterek bilmediği bir yere götürdü. İki milyon dolar fidye ödemeyi kabul edince iki gün sonra serbest bırakıldı. Yaşadıklarının detaylarını bugün bile anlatmak istemeyen Pinçuk, “Bu olay hakkında hala konuşamıyorum” diyor, “Bir şekilde hayatta kalmayı başardım.”
Devleti sığınacak -ve/veya yağmalanacak- bir liman olarak gören 1990’larm diğer oligarkları gibi Pinçuk da siyasete atıldı ve 1998 – 2006 arasında parlamento üyesi olarak görev yaptı. Bu dönemde işleri hızla büyüdü; gaz ve çelik sektörlerine girdi ama kısa bir süre içinde çıkar çatışması eleştirilerine hedef olmaya başladı. Şu anda
43 yaşında olan karısı Elena’yla 2002 yılında yaptığı evlilik, işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirdi. Elena, 1994 – 2005 arasında Ukrayna’nın devlet başkanlığını yürüten ve iktidarı skandal -larla, ifade özgürlüğüne yönelik ağır baskılarla lekelenen Leonid Kuçma’nm kızıydı. Bu koşullar ve 2Q04’te yapılan hileli seçimler Ukrayna’da ilk Turuncu Devrim’in yaşanmasına yol açtı.
Bu evlilikten hemen sonra Pinçuk’un kayı-rıldığı eleştirileri gündeme geldi.Kuçma, bunu bugün bile kesin bir dille reddediyor ve “Zaten Dnepropetrovsk’ta çok önemli iki işletmeye sahipti” diyor. Doğru ama Kuçma bu arada çok sayıda sanayi şirketini özelleştirdi ve bunların arasında Pinçuk’un Ukranya’mn en zengin adamı Rinat Ahmetov (net serveti 12,5 milyar dolar) ile birlikte 800 milyon dolara satın aldığı çelik üreticisi Krivorozhstal da bulunuyordu.
Yeni hükümet anında bu anlaşmanın üstüne atladı. Pinçuk’un eski rakibi, gaz imparatoru Timoşenko artık başbakandı ve Krivorozhstal satışını, düzenlenen ihale yabancı yatırımcılara açılmadığı için kamuoyu önünde “hırsızlık” olarak niteledi. Ulusal çıkarların çiğnendiği iddiasıyla anlaşmayı iptal etti. Sonrasında da aynı şirketi Hintli çelik kralı Lakshmi Mittal’a 4,8 milyar dolara sattı. Pinçuk, “Her şeyi yasalara uygun bir şekilde yaptım, anlaşmada hileli hiç bir şey yoktu. Tek hatam işin siyasi yönünü hesaba katmamamdı; devlet başkanınm damadı olarak bu işe girmemeliydim” diyor.
Siyasetten yediği darbeler henüz sona ermemişti. Bu sefer de özelleştirme sonucu satın aldığı alaşım üreticisi bir diğer şirketi, Portakal Hükümeti’nin örtük desteğiyle rakip bir grup ele geçirmeye çalıştı. Ama bu sefer karşı koydu; sahip olduğu televizyon kanallarını kullanarak hükümete geri adım attırmayı başardı. 2007’de EastOne Grubu’nu kuran Pinçuk, EastOne’m merkezini Kiev’de tuttu ama bütün varlık ve yatırımlarını uzağa, Londra’ya taşıdı. Parasını garantiye aldıktan sonra giderek ve kararlı bir şekilde Batı yanlısı bir tavır takınmaya başladı.
Sonraki yıllarda düzenlediği uluslararası etkinlikler ve yürüttüğü hayırseverlik faaliyetleri sayesinde Pinçuk Batı’dan çok sayıda dost edindi. Bunların arasında İsrail’den Şimon Pe-rez, İtalya’da Mario Monti, Birleşik Krallık’tan Tony Blair, ABD’den Bili Clinton (onun vakfına da 2012 ve 2013 yıllarında birer milyon dolar bağışladı), Hillary Clinton, Larry Summers, David Petraeus bulunuyor. Wikipedia’nm kurucusu Jimmy Wales, fizikçi Michio Kaku ve Elton John da siyaset dünyası dışında yakın ilişki içinde olduğu isimlerden.
Pinçuk’un küresel ilişkileri ve demokrat oligark rolü, onu devrim sürecinde maddi -manevi zarardan koruyan temel faktör oldu. “Ukrayna seçkinlerinin tamamı eşkıya ama Pinçuk değil” diyor Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü’nün kıdemli araştırmacılarından Anders Aslund ve ekliyor: “Kendinizi nasıl korursunuz? Uluslararası açıdan daha önemli hale gelerek, ülkenize iyilik yaparak.”
Pinçuk devrimden sonra kendisine teklif edilen siyasi görevleri kabul etmedi ama kalbinden ne geçtiği belli: “Ukrayna mevcut sınırlarıyla Ukrayna’dır. Ülkenin hiçbir parçasından vazgeçmemeliyiz.” Öyle görünüyor ki Dostoyevski’nin Budala romanındaki kahramanın aksine Pinçuk, kalbinin sesini dinleyerek sevdiği kadını tercih edecek.