Ekonomi - Borsa - Hisse SenediHaberler

İslami fınans pazarı dünyada 2 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaştı

İslami fınans pazarı dünyada 2 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaştı. Yaygın olarak kullanılan 52 ürün çeşidinden yalnızca beş tanesi Türkiye’de kullanılıyor. Türk katılım bankaları murabaha ve sukuk arasına sıkışmış durumda. Malezya’nın tecrübesinden faydalanmayı öneren uzmanlara göre, birçok ürün Türkiye’ye özel hale getirilebilir…

ÎSLAMİ finans modelinin ilk çıkışı 1970’li yıllara uzanıyor. O tarihte petrol fiyatlarının hızlı bir şekilde artması Körfez bölgesinde önemli bir sermaye birikimi sağlamıştı. Bu sermayenin faizsiz bir bankacılık modelinde değerlendirilme ihtiyacı doğdu. Bu potansiyel ve talepten yola çıkılarak İslami bankacılık modeli oluşturuldu. İlk geliştirilen modeller, emek ve sermaye ortaklığını ifade eden ‘mudarabe’ ile sanayi yatırımlarında gereken sermayenin bir kısmının karşılandığı ‘müşareke’ oldu. Bunları ortaklık, ‘sukuk’ ve İslami sigortacılık anlamına gelen ‘tekafiil’ gibi araçlar izledi.

islami finans

DÜNYADA ÜÇ MERKEZ VAR

Dünyada İslami finansın belli başlı üç ana merkezi olduğu varsayılıyor. Buna göre, Kuveyt, Katar, Dubai, Bahreyn, Abu Dhabi ve Suudi Arabistan’dan oluşan Körfez ülkeleriyle Ortadoğu bölgesi İslami finans araçlarının en yaygın kullanıldığı bölge olarak ilk sırada yer alıyor, ikinci bölge ise Malezya, Endonezya, Brunei ve Singapur’dan oluşan Uzakdoğu bölgesi. Bu bölgede kısaca faizsiz bono olarak adlandırılan sukuk ihracı dikkat çekiyor. Üçüncü olarak ise Londra merkezli Batı piyasalarında konvansiyonel bankaların alt birimleri üzerinden yapılan işlemler söz konusu.

islami finansta bu üç ekolün ürünleri dayandıkları temellerin aynı olması nedeniyle büyük benzerlik gösteriyor. Bu konuda daha gelişmiş olmaları nedeniyle ürün çeşitliliği itibariyle Malezya ve Körfez ülkeleri daha ileri durumda bulunuyor. Türkiye ise bu ülkelerle kıyaslandığında son yıllarda islami finansman modelinde hızlı bir ilerleme kaydedemedi. Ancak sukuk konusunda önemli gelişmeler var. Kiralamaya dayanan sukuk türü yanında dört adet yeni sukuk ihracına imkan veren altyapı oluşturuldu. Ayrıca kamunun da sukuk ihraç etmesi yönünde önemli ilerlemeler kaydedildi.

BÜYÜKLÜĞÜ 81.5 MİLYAR

Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) verilerine göre, Türkiye’de geçmişi Turgut Özal dönemine 1985 yılına uzanan katılım bankalarının aktif büyüklüğü, 2005 sonrası dönemde her yıl ortalama yüzde 32 artış gösterdi. Şu anda ise 81.5 milyar TL’lik bir büyüklüğe ulaşmış durumda. Katılım bankalarının toplam şube sayısı 869’a ulaşmış durumda. Bugüne kadar reel sektöre kullandırdıkları kaynak 60 milyar TL’yi buluyor. Toplanan fonlar, toplam aktifler gibi temel göstergeler açısından katılım bankalarının finans sektörü içindeki payı yüzde l’den yüzde 5-6 düzeyine yükseldi. Hazine’nin sukuk ihraçları ise 5 milyar doları, özel sektörünki ise 1.5 milyar doları aştı.

DÜNYADA 52, BİZDE 5

Türkiye son yıllardaki sağladığı gelişmeye karşın dünyada belli başlı merkezlerde kullanılan ürünlerin henüz çok azını kullanabiliyor. Örneğin türevleriyle birlikte dünyada 50’den fazla İslami finans ürünü kullanılıyor. Türkiye’de ise katılım bankaları tarafından henüz beş ürün hizmete sunuluyor. Uzmanlara göre Türk katılım bankaları halen murabaha ve sukuk arasına sıkışmış durumda. Verilerle bir kıyaslama yapmak gerekirse, dünyada 75 ülkede 700 tslami finans kuruluşu faaliyet gösteriyor. Toplam aktif büyüklüğü ise 2013 sonu itibariyle 1.8 trilyon doları buluyor. Özellikle 2009 krizi sonrasında bilinirliği artış gösteren İslami finans pazarının büyüklüğünün 2020 yılında 6.5 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Faizsiz bankacılık yapan kuruluşların önümüzdeki 10 yıl içinde dünyadaki Müslüman nüfusun tasarruflarının yarısını çekebileceği öngörülüyor. Sektör temsilcilerine göre, Türkiye’nin diğer bölgelerle kıyaslanınca eksik yönü selem, istisna, karz-ı ha-sen, mikro kredi gibi finansal ürünlerin olmayışı.

“KRİZDE YILDIZI PARLADI”

TKBB Yönetim Kurulu Üyesi Ufuk Uyan, 2008 yılı küresel krizinin ardından finansal piyasalardaki sorunların tekrar gün yüzüne çıktığına dikkat çıkıyor. Uyan’a göre, faizsiz finans sisteminin bilinirliği küresel düzeyde artış gösterdi. Bu noktada piyasalar, faizsiz finans sisteminin varlığa dayalı yapısını yeniden keşfetti. Aynı zamanda reel ekonomi ve finansal piyasalar arasındaki gittikçe zayıflayan bağın yeniden tesisi için sistemin sahip olduğu potansiyelin de farkına vardı. Örneğin dünyada 1990 yılında 150 milyar dolar aktif büyüklüğe sahip olan faizsiz finans sisteminin 2020 yılı itibariyle 6.5 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşması bekleniyor. Bu hızlı gelişmeye rağmen faizsiz finans varlıklarının toplam finansal varlıklar içindeki payı sadece yüzde 1.6. Potansiyel müşterilerin yüzde 80’i ise henüz faizsiz finans sistemine dâhil edilememiş durumda.

“MALEZYA TECRÜBESİNİ AKTARACAK”

Türkiye’de faizsiz finans sektörünün 1985 yılında başlamış olmasına rağmen 28 yıldır inişli çıkışlı bir süreç yaşandığını belirten Ufuk Uyan’a göre, özellikle Malezya’da geliştirilen yeni ürünler ülkemizde katılım bankacılığının büyütülmesine önemli katkılar sağlayacak. Bu çerçevede, Malezya İslam Bankaları Birliği ile TKBB arasında

2012 yılında işbirliği anlaşması imzalandı. Uyan, anlaşmayla dünyada kullanılan 52 ürün içinde Türkiye’de kullanılmayan ürünlerin katılım bankacılığına kazandırılmasının hedeflendiğini ifade ediyor. Uyan’a göre, müşteri ihtiyaçlarına faizsiz alternatifler sunulması sektörü büyütecek.

“KAMU DA KURMALI”

Ufuk Uyan, kamunun yeni katılım bankaları kurması ve bu sektörde sermaye tabanının genişlemesi ile kısa vadede katılım bankalarının sektörün toplam aktifleri içindeki payının yüzde 10’lara ulaşacağını belirtiyor. Uyan’a göre, daha uzun vadede yüzde 15’lere çıkması ve 2023 yılında 100 milyar doların üzerinde bir aktif büyüklüğe ulaşması mümkün. Katılım bankacılığının daha hızlı gelişmesini desteklemek için kamunun katılım bankası kurmasının yanı sıra başka katkılar sağlamasına da ihtiyaç duyuluyor. Örneğin, mevduat bankalarının aktifleri içerisinde risk ağırlığı sıfır olan Hazine kâğıtlarının oranı yüzde 20’ler seviyesinde iken, tamamen reel sektörü fonlayan katılım bankalarının son düzenlemelerle bilançolara dâhil ettikleri kira sertifikalarının oranı sadece yüzde 4.5. Hâzinenin ihraçlarıyla birlikte bu oran artacak.

“TÜRKİYE’YE ÖZEL OLMALI”

Türkiye Finans Hâzineden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ali Günay, Türkiye’nin bir yandan Malezya-Bahreyn modellerinden birine adapte olmaya çalıştığına dikkat çekiyor. Diğer yandan ise ürün yelpazesi olarak murabaha ve sukuk arasına sıkışmış bir sistemin ülkemiz için yeterli olmadığını savunuyor.

Türkiye’deki katılım bankalarının büyüme konusunda çok büyük potansiyele sahip olduğunu ifade eden Ali Güney’e göre, Türkiye’de islami finans araçlarının kullanımını arttırmak için tek bir yöne odaklanılması doğru değil. Yani sadece yeni İslami finans araçlarının ortaya çıkarılması ile bu sorun ortadan kalkmaz. Konuyu tüm yönleriyle ele almak gerekir. Dünya genelinde islami fi-nansın yaygın olarak kullanıldığı ülkelere bakıldığında faizsiz bankacılıktaki yapılanma öncelikle devlet eliyle ilgili kurum-larm oluşturulması ve faizsiz bankacılık sektörünün desteklenmesi ile bu alanda büyümenin ve gelişmenin sağlandığı ortaya çıkıyor. Türkiye’de de öncelikli olarak tüm paydaşlarla birlikte (Diyanet işleri Başkanlığı, BDDK, TCMB, Hazine, SPK, Borsa İstanbul, Maliye Bakanlığı) ortak çalışma yürütülerek, gerekli düzenleme ve mevzuat altyapısının oluşturulması gerekiyor. Ali Güney, Türkiye’ye özgü islami bankacılık standartlarının oluşturulması gerektiğini belirtiyor.

“YENİ ÜRÜNLER GELİŞTİRİLEBİLİR”

Yasal düzenlemelerin yapılması ve standartların belirlenmesi ile birlikte Türkiye kendine özgü faizsiz bankacılık uygulamasını oluşturabilecek hale gelebilir. Güney, buna paralel olarak, Türkiye’de islami finans ile ilgili kendine özgü dil oluşturulması gerektiğini ayrıca uzman kişilerin sayısının artırılması için üniversiteler düzeyinde çalışmalar yapılmasının zorunlu olduğunu belirtiyor. Bu çalışmalar, islami finans araçlarının ülke genelinde daha çok anlaşılması ve içselleştirilmesi için zemin oluşturulmuş olacak. Devletin katılım bankalarının sektöre girişi ve tanıtım çalışmaları ile birlikte İslami finans araçlarının insanlar tarafından kullanımına yönelik zemin oluşturulabilir. Bu aşamadan sonra artık yeni İslami finans araçları ile birlikte çeşitlilik oluşturulacak. Yurtdı-şmda kullanılan ama Türkiye’de yeterli zemini bulamamış birçok islami finans aracı bulunuyor. Bunlara örnek olarak, kira sertifikaları, teverruk, müşareke, karz-ı hasen, tekafül ve selem verilebilir. Bunların dışında isticrar, menafaa, müsaveme ve musakaat gibi birçok ürün Türkiye’ye kazandırılabilir

“VARLIĞA DAYALI, DAHA GÜVENLİ”

Uluslararası finansal danışmanlık şirketi Ünlü&Co Borç Finansmanı ve Danış manlık Bölümü Yönetici Direktörü Ayşe Akkın ise, İslami finansman modelinin mutlaka bir varlığa dayalı olması nedeniyle daha güvenli olduğuna dikkat çekiyor. Akkın, 2005 yılında katılım bankalarıyla ilgili çıkan tebliğin sektörün gelişmesini hızlandırdığını söylüyor. Katılım bankacılığı /v/şeM*”1 için öngörülen aktif büyüklüğün toplam bankacılık sektörünün yüzde 20’si olduğuna dikkat çeken Akkm, TL cinsi kira sertifika ihraçlarını mümkün kılan tebliğin 2013 yılı temmuz ayında çıkarıldığını hatırlatıyor. Akkın’a göre, bu sayede uluslararası derecelendirme kuruluşları tarafından kabul görmüş, beş çeşit kira sertifikasının Türkiye’de ihraç edilmesi mümkün hale geldi. Halen gelişmeye açık noktaları olsa da bu tebliğ çok önemli. Çünkü yerel borç sermaye piyasalarının gelişmesi, alternatif fon kaynaklarına ulaşmayı sağlayacak enstrümanların da ortaya çıkması ile hızlanacak ve derinleşecek. Akkın’a göre, TL kira sertifikaları da bunlardan biri.

Akkın, Türkiye’de henüz yeterince talep olmaması ve hukuki altyapının elverişli olmaması sebebiyle dünyada yaygın olarak kullanılan araçların yalnızca bir kısmının kullanılabildiğini hatırlattıktan sonra, TL kira sertifikalarının, özellikle gelirleri TL cinsi olan şirketler için finansman portföylerinde olması gereken önemli fonlama kaynaklarından birisi olduğuna dikkat çekiyor. Ak-km, Ünlü & Co olarak kira sertifikaları ihraçlarında çalışmalarını yoğun şekilde sürdürdüklerini kaydediyor.

En yaygın İslami finans yöntemleri

Sukuk: Arapça, faizsiz bono olarak nitelendiriliyor. Özellikle son 10 yılda önemi ve popülaritesi giderek artan bir finansal araç. Temel kuralı senetlerin fiziki varlıklara dayalı olmasıdır. Bununla birlikte, İslam hukuku çerçevesinde menkul kıymetleştirmeye konu olabilecek varlıkların kapsamı nispeten sınırlıdır. Dünyada 14 farklı sukuk bulunuyor. Bu sisteme göre ana firma sukuk işlemine konu malları özel amaçla kurulmuş şirkete devreder. Bu şirket varlıkları menkul kıymetleştirerek yatırımcılara satar.

Murabaha: İslami finansman yöntemleri arasında en sık kullanılandır. Murabaha yönteminde banka, müşterisinin talep ettiği malı satın alıp belirlenen oranlarla vade farkını ekleyerek müşterisine satar. Bu sistemde müşteri malın peşin fiyatı ve bankaya ödeyeceği kar payı konusunda bilgi sahibidir. Pratik ve getiri oranı yüksek olan bu yöntem Türkiye’de katılım bankalarının en sık kullandırdığı finansman yöntemidir. Hane halklarına ve işletmelere kısa ve orta vadeli ticarî kredi kullanma imkânı sunma konusunda esnek bir mekanizma olan murabaha, mikro ve küçük ölçekli işletmelerin finansmanında da önemli bir rol oynar.

Mudarabe: Emek sermaye ortaklığını ifade eder. Banka yatırım için ihtiyaç duyulan kaynakların tamamını sağlarken, müşteri emeğini koyar. Yapılan işlemden oluşan kâr başlangıçta anlaşılan

oranlarda banka ve müşteri arasında paylaşılır. Zarar olması durumunda, eğer müşterinin herhangi bir kusuru yoksa banka bütün zararı yüklenir. Bu sistem genellikle ticaretin finansmanında kullanılır.

Teverruk: Bir malın taksitle alınıp satıcısından başka birine peşin olarak satılmasıdır. Bu sistemle nakit ihtiyacı olan kişi ihtiyacını karşılar. Hanbelî Mezhebi’ne göre yapılmasında sakınca yoktur. Bu sistem katılım bankaları tarafından ödeme güçlüğü çeken müşterilerin borçlarını yeniden yapılandırma amacıyla kullanılabilir.

Müşareke: Müşareke ortaklığı sisteminde katılım bankası gerekli sermayenin bir kısmını karşılar. Bu sistemde müşterinin de sermayeye katkıda bulunması gerekir. Yapılan ortaklık sonucunda elde edilen kâr başlangıçta anlaşılan oranlarda paylaşılır. Bu oran sermaye paylarıyla aynı olmak zorunda değildir. Müşteri yapılan işe sermayeye ek olarak emeğini kattığı için kârdan daha yüksek oranda pay alabilir. Herhangi bir zarar oluşması durumunda ise ortaklar payları oranında zarardan etkilenirler. Bu yöntem genellikle sanayinin finansmanında kullanılır.

Karz-ı Hasen: Katılım bankalarının bir günlük olarak kullandırdığı faizsiz kredidir. Yerli para cinsinden kullanımı mümkündür. Maddi sıkıntıya düşmüş bir kişiye finansal yardım yapmak üzere ihtiyaç duyduğu tutarı verip hiçbir menfaat temin etmeden verilen borcu aynıyla geri almaktır. Buna göre bin TL borç verip bin TL tahsil etmek karz-ı hasen sayılır.

En yaygın islami finans yöntemleri

Tekafül: En kısa haliyle ‘İslami sigorta’ olarak tanımlanabilir. Sözlük anlamı ‘dayanışma’ demektir. Arapça kökenli kefalet kelimesinden türemiş olan tekafül Türkçe anlamı olarak ise bir arada hareket etmek, dayanışmak olarak yorumlanabilir. Tekafül, çeşitli formlarda yüzlerce yıldır uygulanmaktadır. Sorumluluk paylaşımı esasıyla riskin belirli gruplar arasında dağıtılması mantığına dayanır.

Selem: Selem belirli bir malın veya hizmetin bedelinin tamamının peşin olarak ödenip ileri bir vadede satın alınmasıdır. Banka peşin ödeme yaparak gelecekte üretilecek olan malı satın alır. Fakat bu malı satmak için vadesini beklemek zorundadır. İslam hukukuna göre para, altın, gümüş ve para benzeri varlıkların bu yöntemle satışı, elde edilen gelir faiz olarak değerlendirildiği için kesinlikle yasaktır. Özellikle İran’da uygulanan bir finansman yöntemidir. Selem işleminden kaynaklanan riskten korunmak amacıyla bankalar paralel selem işlemi de yapabilmektedir.

İstisna: Halihazırda var olmayan ve gelecekte üretilecek bir malın satılması işlemidir. Bu sistem genellikle tarım ve inşaat projelerinde uygulanır. Müşteri belirli bir peşinat ödedikten sonra kalan tutarı taksitler halinde bankaya geri öder. Bu yöntem özellikle Körfez ülkelerinde büyük ölçekli inşaat projelerinin finansmanında başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.

Menafaa: Bir bankanın telekomünikasyon, ulaşım gibi alanlarda faaliyet gösteren firmalara ait hakların (kontör, bilet vb.] mülkiyetini firmalardan peşin olarak satın aldığı finansman modelidir.

Müsaveme: Bir eşyaya kıymet addedilerek pahalandırılması ve pazarlanması gibi anlamlara gelen müsaveme fıkıhta herhangi bir malın maliyeti ve kar oranı açıklanmadan pazarlık usulüyle satılması şeklinde tanımlanır. Murabahaya oldukça benzeyen bu yöntemin ondan temel farkı, malın maliyetinin alıcı tarafından bilinmemesidir.

İsticrar: Belirli bir malın alıcı tarafından satıcıya belirli zamanlarda alınacağının vaat edilmesini konu alan sözleşme türüdür. Bazı katılım bankaları tarafından müşterilerin elektrik, su, doğalgaz vb. ödemelerinin finansmanında kullanılır.

İcare: Bu sistem konvansiyonel bankalarla benzer şekilde çalışır. Katılım bankaları icare yöntemiyle gayrimenkul, makine gibi reel varlıkların finansmanı için kaynak sağlar. Yaygın olarak kullanılan türü mülkiyetin devri ile sona eren kira sözleşmesidir.

Muzaraa: Ziraat ortakçılığı demektir. İki ve daha çok kişinin, tarım alanında ortaklaşa iş yapmasını ifade eder. Bir taraftan arazi, diğer taraftan çalışma, emek konulmak suretiyle çıkacak ürünün belirli oran dahilinde paylaşılması şartı ile yapılan bir ortaklık anlaşmasıdır. Meyve ağaçları üzerinde yapılan ortakçılığa ise müsakat adı verilir.

İslami finansı okulunda öğrenin!

Londra merkezli International Training Academy [İTA] tarafından İstanbul’da İslami finans okulu açılıyor. Yıl içine yayılmış dört modülden oluşan ve A’dan Z’ye İslami finans eğitimi veren program kasımda başlıyor. Eğitim programı, yeni ürün arayışındaki Türk para ve sermaye piyasalarının hem donanımlı kadro ihtiyacına hem de artan uluslararası akredite eğitim talebine cevap vermeyi amaçlıyor, islami finansın, felsefesi, prensipleri ve uygulamalarına dair tüm alt başlıkları kapsayacak şekilde tasarlanan eğitim, bir yıl içinde her altı haftada bir İstanbul Taksim Martı Otel’de 25 kişiyle sınırlanmış sınıflarda gerçekleştirilecek. Eğitmenler, İslami finansa dair mesleki komisyonlarda ve diğer uluslararası denetim kurumlarında karar mekanizması içinde bulunan üst düzey uzmanlar. Aktif öğrenim tekniği esas alınarak hazırlanmış olan eğitim, örnek vakalar, tartışma grupları, deneyler, ödevler ve çalışma atölyeleri üzerine kurularak, katılımcılara kısa aralıklarla bir araya gelip, bir sınıf uyumu içerisinde yenilik ve gelişmeleri tartışma, sektörü değerlendirme, geçmiş kazanımlarını tazeleme imkanı sunuyor.

Prof. Dr. Ahmet YAMAN / Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Fetvalar gelişmeye engel oluyor

Faizsiz finans sisteminin sağlıklı işleyebilmesi için dört ayağa özel önem vermemiz gerekiyor. Bunlardan ilki, söz konusu piyasanın sermayesinin temiz olması. İkincisi, danışma organlarının çok iyi teşekkül ettirilmesi ve iyi çalıştırılması gerektiği. Hem işin iktisadi boyutunu hem dini boyutunu iyi bilen elemanlardan müteşekkil danışma organları çok sağlıklı işletilmeli. Üçüncüsü, katılım bankalarında bir eğitim modelinin en üst yöneticiden şubedeki en alt çalışana kadar, tabiri yerindeyse, bu işin ilmini bilecek ölçüde verilmesi gerekiyor. Ve nihayet işin denetim ayağı asla ihmal edilmemeli. Neden fetvalar sektörün gelişmesine engel oluyor? Çünkü anlatan kişi, bu faizsiz finans kuruluşlarıyla, katılım bankalarıyla muamele yapan kişi, şöyle bir durumla karşılaştım deyip de konvansiyonel bankanın yaptığının aynısını anlatınca muhatap olan kişi başka bir şey söyleyemiyor. Müşterilerin en büyük hassasiyet gösterdiği nokta İslami kriterlere uygunluk meselesidir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu