İngiltere ve göçmen işçiler
İngiltere, göçmen işçiler yüzünden yılda 5 milyar sterlin kaybettiğini, bu yükü taşıyamayacağını bildirince Avrupa Birliği’nde göçmen yasaları tekrar gözden geçirilmeye başlandı…
AVRUPA Birliği, sonunda kendi koyduğu yasaların kurbanı olmaya başladı. Birlik içinde serbest dolaşım hakkından ilk şikayet eden ülke, İngiltere oldu. AB’nin ekonomik durumu iyi olmayan üyelerinden gelen göçmen işçilerin yılda 5 milyar sterline mal olduğunu kaydeden İngiltere, üyelikten çıkabileceğinin işaretlerini verdi. Her ne kadar Almanya Başbakanı Angela Merkel, ‘isteyen gider’ mesajı verse de İngiltere’yi diğer zengin üyelerin takip etmesi ihtimali, birliği korkuttu.
Her şey, İngiltere’de kamu araştırmaları üniversitesi olarak tanınan iki yüz yıllık University College of London’ın, uzun süren bir çalışmadan sonra yayınladığı raporla başladı. Mi imH&Îİ Raporun oldukça ürkütücü olduğunu belirten İngiltere Göçmen İşleri Bakanı James Brokenshire, “Hükümet olarak bu rapor üzerinde titizlikle çalışıyoruz. Raporda İngiliz halkının vergilerinden göçmenlere 4 milyar 960 milyon sterlin fazladan para harcandığı saptanmış durumda. Göçmenlerin bir İngiliz vatandaşı gibi evleri, okulları, hastaneleri, yolları ve diğer kamuya açık alanları kullanma hakkı var. Biz çalışıyoruz, para göçmenlere gidiyor” dedi. Benzer bir şikayeti Başbakan David Cameron da dile getirince, ülkede zaten var olan AB karşıtlığı iyice körüklendi. Raporu, Kraliyet Ekonomi Derneği de yayınladı. Bu yayın, rapora ne kadar önem verildiğini gösteriyor.
KATILIMCI 10’DAN ŞİKAYETÇİLER
İngiliz halkı, yapılan anketlerde yabancı göçmenleri, hem ekonomiye yük hem de şiddet olaylarının sebebi olarak görüyor. Özellikle 2004 yılında birliğe katılan A10 (Accession 10 – Katılımcı 10’lar) olarak bilinen ülkelerin vatandaşları, diğer üye ülke vatandaşlarından daha çok şikayet konusu oluyor. Bunlar, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Le-tonya, Malta, Polonya, Slovakya, Sloven-ya ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi.
Raporda, Norveç, İzlanda ve Liech-tenstein’dan gelen göçmenlerin, İngiltere ekonomisine katkı sağladığı da belirtildi. Yine rapora göre, 1995-2011 arasında, Avrupa Ekonomi Bölgesi’nden (EEA) gelen göçmenler, İngiltere ekonomisine sadece 4.4 milyar sterlin katkı sağladı. Buna karşılık EEA dışı gelen göçmenlerin verdiği zarar (ki raporda negatif katı olarak geçiyor) 118 milyar sterlini buldu. (EEA, kişilerin, hizmetlerin, ticari malların ve sermayenin serbestçe dolaşabildiği, İsviçre dışında neredeyse bütün Avrupa’yı kapsayan bölgeyi ifade ediyor.)
İngiltere’de yaşayan göçmenlerin yarısı sosyal yardım alamıyor. Sosyal konutlarda yaşayanların oranı ise yüzde 7. Bu göçmenler kalifiye de değiller. AB’nin ilk 15 üyesinde üniversite mezunu olan göçmenlerin oranı yüzde 62. Sonradan katılan AlO’larda bu oran yüzde 25.
“KAMU HİZMETİ ALAN TURİSTLER”
Ünlü yayın kuruluşu BBC göçmenleri, ‘devlet yardımı ve kamu hizmeti alan turistler’ olarak niteleyip rapordan bir mizah payı çıkarsa da uzun vadede göçmenlerin, önlem alınmazsa büyük yük olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bu göçmenlerin emekli olduklarında nerede yaşayacakları, ülkelerine dönüp dönmeyecekleri de şimdiden tartışılıyor. Göçmenlerin emeklilik sonrası İngiltere’de kalmaları, daha büyük bir ekonomik yük olacak. Bu arada İngiltere’de iş çevreleri, ‘mükemmel vatandaşı’ şöyle tanımlıyor: Yüksek öğreniminden sonra hemen iş hayatına atılıp kesintisiz 40 yıl çalışan, çocuksuz ya da bir çocuğu olan, hastalık izni almayan, emekli olduktan sonra hobileri dışında başka bir işle uğraşmayan, yabancı ise kendi ülkesine dönen kişi…
Göçmen işçilerin en çok tercih ettiği ülke Almanya. Göçmenlerin yüzde 74’ü bu ülkeye gidiyor. Her yıl binlerce Alman gencinin de üniversitelerden mezun olmasına karşılık Alman şirketleri, kalifiye eleman bulmakta sıkıntı çekiyor. Sebebi, Alman üniversitelerinin gelişen teknolojinin gerisinde kalması. Çok sıkı bir öğrenim gören Çinli mezunlar ise Almanya’da iş bulmakta zorlanmıyor.
3D SEKTÖRÜ
Eğitimsiz göçmen işçilerin sayısı ise çok daha fazla. Bu sorun sadece Avrupa’nın değil, Asya ve Amerika ülkelerinin de meselesi. Bu işçiler, zor işlerde istihdam ediliyor. Hatta Japonlar, göçmen işçilerin çalıştığı alanları 3K (kitanai=pis, kiken= tehlikeli ve kitsui=zorlu) olarak niteliyorlar. Amerikalılar ise bu tür işlere 3D sektörü (Dirty=pis, Dangerous=tehlikeli ve Demeaning=küçük düşürücü) adını vermiş. Bu sektörde ücretler yüksek olmakla birlikte, yerli halk bu işleri yapmak istemiyor, yabancılara bırakıyor. Böylece eğitimsiz, özel bir becerisi olmayan göçmen işçiler, eğitimli kişilerden daha fazla kazanıyor ama daha az sosyal hak elde ediyor.
Örnek vermek gerekirse Japonya’ya giden Filipinliler, Orta Doğu’da inşaat işlerine giden PakistanlIlar ve Hintliler, ABD’ye göç eden MeksikalIlar ve diğer Latin Amerikalılar… Halbuki ABD’de 3D işlerini yüz yıl önce Almanlar ve İrlandalIlar yapıyordu.
Ekonomiye katkısı olsun olmasın, göçmen işçilerin tamamının kaydını tutmak neredeyse imkansız. Bu nedenle göçmenlerin kayda geçmemiş etkinlikleri ‘gayrı resmi ekonomi’ olarak adlandırılıyor. Şirketlerin yasa dışı çalıştırdığı göçmen işçiler, tekstil ürünlerini evlerde parça başı dikenler, restoranlarda bahşiş karşılığı çalışan garsonlar, çöp toplayıcılar, sokak satıcıları, gayrı resmi ekonomi kapsamına giriyor.
RAKAMLAR İNANILMAZ
Bu ekonominin büyüklüğü hakkında bir fikriniz var mı? Tarım dışı istihdamda bu oran Kuzey Afrika’da genel istihdamın yüzde 48’i, Latin Amerika’da yüzde 51’i, Asya’da da yüzde 65’i. Sahra altı Afrika ülkelerinde yüzde 72’si ve Hindistan’da ise yüzde 90’ı. Sanayileşmiş ülkelerde bile kontrol altında olmayan yüzde 15’lik bir gayrı resmi ekonomi mevcut.
Kayıt dışı ekonomide çalışanların neredeyse tamamı kadın. Yüzde 70’i kendi işini kendisi yoktan var etmiş. Büyüklüğüne gelince.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD’nin gelişmekte olan ülkelerde yaptığı araştırmaya göre, gayrı resmi ekonominin ulusal gelirdeki payı yüzde 38-41 arası. OECD üyesi ülkelerde bu oran yüzde 18.
Gayrı resmi ekonomide çok fazla kazanç yok. İş istikrarı da yok. Sosyal haklar bulunmuyor. Çalışanların herhangi bir güvencesi de söz konusu değil. Fakat yoksulluğu kırmanın, hayatta kalma ihtimalini yükseltmenin tek yolu bu. Üstelik hükümetlerin bu ekonomiden vergi alamaması, teşvik edici bir unsur oluyor.
Bir başka yol
Gayrı resmi ekonomiyi en iyi anlatan kitap, Perulu ekonomi uzmanı Hernando de Soto’nun kaleminden 1986’da piyasaya çıkarılan ‘El Otro Sendero’ [Bir Başka Yol) adlı eserdir. Yine Peru’nun ünlü yazarlarından Mario Vargas Llosa’nın önsözünü yazdığı kitapta, Peru hükümetinin aşırı düzenlemeci politikası yüzünden ekonominin büyük bölümünün gayrı resmi sektöre kaydığı ileri sürülür. Bu durum da ekonomik gelişmeyi baltalamıştır. De Soto, gayrı resmi ekonominin girişimci ruhuna hayran kaldığını belirtir. Verdiği örnek ise başkent Lima’daki küçük bir tekstil atölyesinin resmi olarak kaydını yaptırma çabasıdır.
Bunun için yüzden fazla idari kademeden izin almak gerekir. Atölye sahibi bu izinler için bir yıl kadar tam gün uğraşmalıdır. Sonunda o atölye kayıt dışı çalışmayı tercih eder. Kitap, 1990’larda yüzlerce ekonomist, sosyolog, antropolog ve kent planlamacısının gayrı resmi ekonomiye ilgi duymasını sağlamıştı.