Ekonomi durgunluğa geri döndü
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜlK) üçüncü çeyrek döneme ilişkin milli gelir verilerini geçen hafta açıkladı. Bu verilere göre üçüncü çeyrekte re-el Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYÎH) geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 1,7 büyüdü. Oldukça düşük olan bu oran beklenenin de çok altında kalıyor. Ekonomik kamuoyundaki beklentiler üçüncü çeyrekte yüzde 3’e yakın bir büyümenin çıkacağı yönündeydi. Biz de geçen hafta bu sayfalarda üçüncü çeyrekte yüzde 2-3 arasında bir büyümenin çıkmasını beklediğimizi yazmıştık.
Ekonomideki büyüme ikinci çeyrekte yüzde 2,2 olmuştu. Önceki iki çeyrek döneme ilişkin revizyonların da yer aldığı son veriler yayınlanmadan önce biz bu dönemdeki büyümeyi yüzde 2,1 olarak biliyorduk ama arada çok fazla bir fark da yok. İkinci çeyrekte yüzde 2,6 olan sanayi üretimindeki yıllık artışın üçüncü çeyrekte yüzde 3,5’e çıkması (bu da ekim ayı verileri yayınlanırken yapılan revizyonla yüzde 3,6’ya yükseldi), ekonomik kamuoyunda bu dönemde ekonominin genelindeki büyümenin de ikinci çeyrektekinden yüksek çıkabileceği düşüncesine yol açmıştı. Fakat biz geçen hafta bu sayfalarda perakende satışlar ile altın hariç rel ihracatta üçüncü çeyrekteki yıllık artışın ikinci çeyrekteki düzeylerinin altında kaldığına ve de tarımdaki kuraklığın olumsuz etkilerine dikkat çekmiştik. Bu nedenle üçüncü çeyrekteki büyümenin ikinci çeyrekteki düzeyinin çok üzerinde değil de ona yakın çıkabileceğini düşünüyorduk. Gerçekleşme ise ekonomideki durumun bizim endişelendiğimizden de kötü olduğunu gösterdi.
DURGUNLUK ZAMANI
Ekonomide yüzde 1,7’lik büyüme, bizim kıstaslarımıza göre, durgunluğa karşılık geliyor. Bu konuda genel kabul görmüş bir kriter yok ama biz yıllık bazda yüzde 0-2 arasında büyümenin olduğu durumu durgunluk olarak kabul ediyoruz. Çünkü bu seviye yıllık nüfus artış hızına yakın ve bu nedenle ekonomideki büyüme bu aralıkta kaldığında kişi başına gelir yani refah seviyesi yerinde saymış oluyor. Yeri gelmişken yüzde 2-4 arasındaki büyümeyi yavaş, yüzde 4-6 arasındaki büyümeyi normal, yüzde 6’nın üzerindeki büyümeyi ise hızlı olarak kabul ettiğimizi de belirtelim. Büyümenin sıfırın altında kaldığı yani ekonominin küçüldüğü durumu ise elbette herkes gibi resesyon olarak adlandırıyoruz.
Ekonomideki yıllık büyüme en son 2012’nin son iki çeyreğinde yüzde 2’nin altında gerçekleşmişti. 2013’te biraz toparlanır gibi olan ekonomi, bir yılını doldurmak üzere olduğumuz 17 Aralık sürecinin etkileriyle ise yeniden durgunluğa geri döndü. Bu süreçte geleceğe güvenin kaybolması hanehalkı tüketimindeki yıllık artışı üçüncü çeyrekte yüzde 0,2’ye kadar geri çekti. Özel yatırımlar ise ilk iki çeyrekte düşüş gösterdikten sonra üçüncü çeyrekte geçen yılki seviyesiyle aynı düzeyde kaldı. Üçüncü çeyrekte, kamu yatırımlarındaki düşüş ve stoklardaki artışın geçen yılın çok altında kalması büyümeyi aşağı çekti. Bu dönemde ekonominin az da olsa büyümesi ise büyük ölçüde ihracattan kaynaklandı. Esasında ihracattaki durum da çok parlak değil ama yine de buradan büyümeye 2 puanlık katkı geldi. İthalatın geçen yılın altında kalması ve kamu tüketimindeki artış da üçüncü çeyrekte büyümeye pozitif katkı yaptı.
Sektörel büyüme oranlarına baktığımızda ise tarımın beklediğimiz gibi ekonomideki büyümeyi aşağı çektiğini görüyoruz. Öncü göstergelerden biri olan sanayi üretimindeki yıllık artışın üçüncü çeyrekte ikinci çeyreğe göre yükseliş göstermesine rağmen, imalat sanayiindeki büyümenin üçüncü çeyrekte ikinci çeyreğe göre biraz daha yavaşladığı dikkati çekiyor, inşaat, ticaret ve ulaştırma-depolama sektörlerindeki büyüme de çok düşük kalırken, göreceli olarak en yüksek büyümenin ise yine finans sektöründe yaşandığı görülüyor.
SON ÇEYREK DE KÖTÜ
Geçen hafta açıklanan ekim ayma ilişkin bazı öncü göstergeler ekonominin son çeyrek döneme de iyi girmediğini gösteriyor.
En önemli öncü gösterge olan sanayi üretimi ekim ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 4,4 artış gösterdi. Bu oran nispeten yüksek gibi görünüyor ama bunda “bayram etkisi”nin rolü var. Geçen yıl tamamı hafta içine denk gelen Kurban Bayramı tatilinin bir bölümünün bu yıl hafta sonuna denk gelmesi, ekim ayındaki işgünü sayısını geçen yıla göre yükseltmişti. Bu durum sanayideki performansı olduğundan yüksek gösteriyor. Nitekim takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretiminde ekim ayında yaşanan yıllık artış yüzde 2,4’te kalıyor. Sanayideki bu düşük performans ekonomideki büyüme için iyi bir sinyal vermiyor.
Ekim ayında perakende satışlardaki yıllık artış sadece yüzde 0,4 olarak gerçekleşti. Bu durum ekonominin 1,5 yıl aradan sonra yeniden durgunluğa girmesine neden olan iç talepteki zayıflığın hala sürdüğüne işaret ediyor.
Ekim ayında altın hariç reel ihracattaki yıllık artış yüzde 10,6’yı buldu. Bu artış kalıcı olursa son çeyrekte dış talebin büyümeye katkısı daha yüksek olabilir. Ancak ekim ayındaki ihracat artışı “bayram etkisi” kaynaklı ve de geçici gibi görünüyor. Nitekim Türkiye ihracatçılar Meclisi’nin (TİM) öncü gösterge niteliğindeki verileri kasım ayında ihracatta düşüş yaşandığına işaret ediyor. Bu durum dış talebin büyümeye katkısının son çeyrekte de ekonomiyi durgunluktan kurtarabilecek bir düzeyde olmayacağını düşündürüyor.
Altın hariç reel ithalatta ekim ayında yaşanan yüzde 6,8’lik yıllık artış da “bayram etkisi” kaynaklı ve de geçici. Yani aslında bu öncü göstergede de büyüme açısından umut verici bir gelişme yok.
YIL SONUNDA NE OLUR?
Hükümet 2014 yılına girerken yüzde 4 büyüme hedefliyordu. Bu hedefin tutmayacağı daha yılın ilk aylarındaki gelişmelerle belli olunca, 2015 hedefleri belirlenirken 2014 için yüzde 3,3’lük gerçekleşme tahmini yapılmıştı. Ancak şimdi bu gerçekleşme tahmininin tutması da zor görünüyor, ilk üç çeyrekteki ortalama büyüme sadece yüzde 2,8 oldu. Bu gidişle 2014’ün tamamındaki büyüme de yüzde 3’ün altında kalacağa benziyor.
Burada yüzde 4’lük büyümenin hedeflendiği 2015’in de şu anda pek parlak görünmediğini belirtelim. En azından haziran ayında yapılacak genel seçime kadar ekonomideki tablo pek değişmeyecek gibi. Yılın ikinci yarısındaki tablo ise seçim sonuçlarına bağlı olarak değişecek. Ancak bu değişim olumlu yönde olsa bile 2015’in kurtulması zor görünüyor.
Geçen hafta yayınlanan milli gelir verilerine ilişkin son bir saptamayı da mevsimsel düzeltilmiş büyüme oranları üzerinden yapalım. Ekonomi ikinci çeyrekte mevsimsel düzeltilmiş olarak önceki çeyrek döneme göre yüzde 0,5 küçülmüştü. Üçüncü çeyrekte de mevsimsel düzeltilmiş olarak küçülme çıksaydı, ekonomi resmen resesyona girmiş olacaktı. Ancak geçen haftaki değerlendirmemizde üçüncü çeyrekte mevsimsel düzeltilmiş olarak pozitif büyüme yaşanmış olabileceğini belirtmiştik. Gerçekten de bu dönemde mevsimsel düzeltilmiş olarak yüzde 0,4’lük bir büyüme çıktı. Böylece ekonomi şimdilik resesyondan kaçmış oldu. Ancak öncü göstergelerin ekim ayma ilişkin mevsimsel düzeltilmiş verileri pek iyi değil ve bu kaçışın ne kadar süreceği belirsiz. Ayrıca ekonomideki durgunluğun faturası da resesyondan çok aşağı kalmıyor.