Makaleler

Her zaman en yeni kavram, YENİLİK

Yenilik’ kavramı KOBİ’ler için önemli bir anahtar haline geldi! Gereksinimlerin üretimi; üretimin gereksinimleri yarattığı bir dönemin tam ortasındayız. Bu trendi ileri taşımayı başaranlar kazanacak…

YENİ nesil ihtiyaca ‘gereksinim’ demeyi tercih ediyor. Ben de öyle devam edeceğim.

Gereksinimlerin temelinde insana özgü güdülerin rolü var. Psikoloji açısından bu böyle. Ancak tüketim ve üretim diyalektiğinden bakınca iş biraz değişiyor.

Uygarlık dediğimiz etik değerler silsilesini besleyen ana damar tüketim. Tüketim olmadan uygarlık gelişmiyor. Bir başka deyişle uygarlık ilginç bir çevrimin neden sonuç ilişkisi içinde şekilleniyor: Gereksinim üretimi; üretim gereksinimi yaratıyor. Bu öylesine bir çevrim ki, ileriye doğru bir kartopu misali durmadan büyüyor. Üstelik büyüdükçe daha da hız kazanıyor.

yenilik

YENİLİK KÂRLILIK KADAR ÖNEMLİ

işin iktisattaki ayrıntılarına girmeyeceğim. Benim gözlemim ünlü ‘Maslow Teorisi’nin dışında kalan yeni inançlara ilişkin sosyo-psikolojik bir kaç tespit.

Şunu açıklamakta yarar var: Üretim ve tüketim döngüsünü besleyen şey her zaman ‘yenilik’ dediğimiz o sihirli sözcük.

Bir başka ifadeyle söylersek; yenilik her an bir başka yeniliği yaratıyor. Hatta yaratmak zorunda kalıyor. (Siz üretim eksenli düşünüyorsanız buna ‘inovasyon’ da diyebilirsiniz.)

Yenilik bastırılmış ihtiyaçları tetikliyor, uygarlık sonsuza doğru gidiş hızını artırıyor. Bu süreç klasik öğretide iyi bilinen ‘Homo Faber Econonıicus’ tanımını bu aşamadan sonra ‘Transhümanizm’ etiğine taşıyor.

‘Transhümanizm’ insanın bilimsel ve kurgusal yöntemlerle daha fazla tanışıp yücelmesi demek. Almanların bir zamanlar ortaya sürdüğü ırkçı söylem ‘übermensch’ (üstün insan olmak) kavramının elbette dışında bir terim. Yalın anlamıyla gereksinimlerin yenilikleri doğurması ilkesine bağlı idealize edilen bir başka akım bu.

“İNOVASYON KAPİTALİZMİ”

Tam da burada bir sosyolojik tespiti hatırlatmam lazım: Bastırılmış gereksinim olgusu hızı gittikçe artan üretim-tüketim döngüsü çerçevesinde bugün sorun haline gelmiş durumda.

Kimileri yenilikleri metalaştıran anlayışı neo-kapitalist görüşe bağlarken, kimileri de son yüzyıl içinde ortaya çıkan aşırı sosyalist ve başkaldırıcı akımların yenilikleri frenlediğine inanıyor.

Oysa sorun basit gibi görünen yenilik dediğimiz kavramın toplumun /toplumların alt katmalarına kadar indirilip henüz tam benimsetilmemiş olmasında.

işte bu noktada işin gerçeği beliriyor: Biliyoruz ki, aşırı sosyalizm zamanında üretimi yenilikle ilişkilendiremediği için yok oldu. Bunu fark eden Çin şimdi -biraz taklitle de olsa- tüm ekonomisini yenilik üzerine oturtmaya çalışıyor.

Sınıf farklarını azaltan ‘yoksul-varsıl’ aralığını küçülten ülkeler ise yenilik bazlı düşüncelere daha fazla yer veriyor.

Avrupa bir zamanlar yenilik unsurlarının yegâne merkeziyken bugün önceliği Amerika’ya kaptırmış durumda, ekonomik tarihinin sancılı dönemlerinden birini yaşıyor. Son politik gelişmeler bunun teyidi niteliğinde.

SÜRECİ KOBİ’LER BAŞLATIYOR

İşin can alıcı noktası şu: Ekonomik dizgede üretici unsurların (KOBİ’ler dâhil) sadece yenilik üzerine odaklanması sonucu, gereksinimlerin üretimi; üretimin gereksinimleri yarattığı bir dönemin olgunlaşma aşamasındayız.

Tam da burada işin tarihsel başlangıcına ilişkin inovasyon temelli birkaç basit hatırlatma yapmakta yarar var:

Bakınız; 1940’larda İngiltere’de John Randall ‘Manyetron’ adını verdiği bir buluşa imza attı. Radar teknolojisinde devrimci bir buluştu bu. Elektromanyetik enerji üreten tüpün radyasyon yayması önlenince Amerikalılar aynı tekniği evin içine soktular. ‘Mikrodalga Fırın’ harcıâlem bir ürün olarak böyle doğdu. Üstelik bunu ilk önce KOBİ diyebileceğimiz bir kuruluş üretti.

Bundan esinlenen başka girişimciler de bu tekniği daha güvenli ve yaygın hale getirdiler.

Eskimiş bir icat gibi görünen floresan lambası da öyle… ‘Fransız fizikçi Becquerel’in 19. yüzyılın ortalarında ortaya koyduğu buluş, ticaret sahasında nerelere ilham kaynağı oldu.Ünlü Amerikalı dev ‘General Electric’i dünya firması yapan yeniliklerden biriydi bu. Yenilikler öylesine kurumlaştı ki ‘KOBt’ düzeyinde çoğu firma bugün bu tekniğe ilişkin yenilikler üretmeye devam ediyor.

Hemen burada dijital haberleşme çağının başlangıç noktasını da bir düşünelim: Adeta oda büyüklüğündeki aletler küçülerek nerelere geldi. Şimdi cebimize sığan küçücük aletlerin yanı sıra, radyo dalgalarını kullanan sonraki yenilikler aldı başını gidiyor. Bu konuda ortaya konan inovasyon ve marketing yeniliklerine ilişkin haberler baş döndürücü nitelikte. Ve ‘KOBİ’ler bu konuda da epey önde.

Hadi bunlara inovasyonun teknik yüzü olan ‘icat’ deyip geçelim. Hatta yüksek teknolojiyle ilişkilendirip teknolojideki son aşama diyelim. Lâkin gereksinim skalasmda insanın en duyarlı noktalarından biri olan beslenme güdüsünü de şekillendiriyor yenilik dediğimiz kavram.

Yenilik kavramı kültürlerin alışılageldik kalıplarını bozuyor, onların yavaşça yer değiştirmesine yol açıyor.

Türk Kültürü’nün temel ürünlerini bugün hangi uluslar geliştirip yenilik kulvarında kendilerine mal ediyor?

Amerika’da satılan basit bir yoğurdun bile onlarca ve onlarca çeşidi var. Ve pazar hala -neredeyse her ay- bir yenilik beklentisi içinde…

‘İNOVASYON KOMİTESİ’ KURUN!

Sorun şurada: “Siz yapmazsanız (ya da yapamazsanız) başkası yapar!” Bu cümle özellikle KOBİ’ler için geçerli bugün.

Günümüzün üretim-tüketim döngüsüne baktığımızda Türkiye’de ortalama bir şirketin her altı ayda bir yenilik kurgulaması gerekiyor.

Bunun illa üretim bazlı olması da şart değil.

Evet, ‘yenilik’ dediğimiz şey gereksinimlerden doğuyor ama üretimin yanı sıra; lojistik, ikmal, hammadde, pazarlama, reklam, hatta yönetim/yönetişim alanları da buna dâhil.

Her toplumun küreselleşen dünyada kültür algısıyla doğru orantılı bir yenilik beklentisi içinde olması bundan…

Gelişmekte olan toplumlarda firmalar bunun farkında olmadığı için mevcutla yetinmek zorunda kalıyor.

Her zaman söylediğimiz bir şey var: Çare, KOBİ’ler dâhil bünye içinde ‘İnovasyon Komitesi’ kurmaktan geçiyor. Çalışma prensibi oldukça basit: Yerel/küresel üretim gelecekte hangi gereksinimleri karşılayacak? Gelişen tüketim dürtüsüne göre hangi yeniliklere ihtiyaç var?

Petrol zengini ülkeler gibi statükoyu koruyup günümüzü gün edelim felsefesi mi geçerli olmalı; yoksa yeniliklerle liderlik kulvarında ilerlemek mi?

Bir şirketin (ve elbette KOBİ’lerin) yaşam kaynağı bundan böyle gereksinimleri görebilme becerisine bağlı olacak. İyi kârlar, yüksek cirolar, dağıtılan temettüler yanında aykırı nitelikte yenilik faktörü de ölçülebilir hale gelecek.

Bugün yükselen döviz ya da yükselme eğilimi gösteren enflasyonu dizginlemenin çaresi yenilik kulvarından ilerleyerek dış pazarlara ulaşmakla mümkün. Çünkü yenilik demek aynı zamanda ihracat demek.

Kısacası, KOBÎ’ler dahil, tüm kurumlara yöneltilecek son iki soru şu olmalı: “Genel performans ölçümünde yeni bir kriter olduğuna inanıyor musunuz? Ne kadar zamanda hangi yenilikleri nasıl gerçekleştirdiniz?”

Nur Demirok / Para

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu