AB ile ilişkilerde yeni bir dönem
Nihayet 17’nci fasıl açıldı. Ekonomi ve maliye yönetimi açısından AB ile uyumlaşmanın en önemli gereklerinden birini oluşturan bu faslın açılması büyümeye de olumlu etki edecek…
TÜRKİYE’NİN AB’ye katılım müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başladı. Aynı tarihte, müzakerelerin usul ve esaslarını belirleyen ‘Müzakere Çerçeve Belgesi’ de kabul edildi. Müzakerelerin ilk aşamasını tarama toplantıları oluşturdu.
Buna göre Türkiye-AB Müzakereleri çerçevesinde toplam 35 başlık bulunuyor. Bunların sekizi Katma Protokol’ün Kıbrıs’a genişletilmemesi, dördü ise Fransa nedeniyle askıda.
Nihayet, 17’nci fasıl olan ‘Ekonomik ve Parasal Politika’ 14 Aralık 2015 tarihinde Brüksel’de gerçekleşen hükümetler arası konferansta müzakereye açıldı. Faslın ekonomi ve maliye yönetimi açısından AB ile uyumlaşmanın en önemli gereklerinden birini oluşturması ve Sarkozy yönetimi tarafından “üyelikle doğrudan ilişkili olduğu” gerekçesiyle Fransa tarafından bloke edilen başlıklardan biri olması da faslın açılmasını daha da önemli hale getiriyor. Bugün açılan fasıl sayısı 15’e çıkmış bulunuyor.
Türkiye’nin dış ticaretinde AB’nin payı 2014 itibarıyla yüzde 40’tan fazla. 2014’te AB’nin Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırımlar içindeki payı ise yüzde 56 düzeyinde. Bu faslın açılması ile ekonomideki olumlu gelişmeler dış ticaret ve yatırımlara, dolayısıyla büyümeye de olumlu yansıyacak.
TEMEL BAŞLIK MERKEZ BANKASI’NIN BAĞIMSIZLIĞI
17’nci fasıl kapsamındaki müktesebatm temelini Merkez Bankası’mn bağımsızlığı, kamu sektörünün Merkez Bankası tarafından doğrudan finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi konuları oluşturuyor.
Fasıl, kapsadığı alanın yapısı itibarıyla, Kopenhag Ekonomik Kriterleri ve bu kapsamda işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı ve Birlik içindeki rekabetçi baskılarla ve piyasa güçleriyle başa çıkabilme yeteneğinin yanı sıra, tek para politikası ve fiyat istikrarının korunması hedeflerine ilişkin ilkeleri de içeriyor.
Ekonomik ve Parasal Politika alanında Türkiye’nin AB müktesebatma kısmen uyumlu olduğu görülüyor. Türkiye, esasen ilgili mevzuatı uygulayabilecek ve mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirebilecek bir altyapıya, insan kaynağına ve kurumsal kapasiteye sahip.
Ancak, Merkez Bankası’nm bağımsızlığı ilkesi ve kamu sektörünün finansal kuruluşlara imtiyazlı erişiminin engellenmesi ilkesine ilişkin birtakım uyumsuzluklar mevcut. Merkez Bankası’nm tam olarak bağımsızlığının sağlanamaması bu alanda sorun oluşturuyor ve fiyat istikrarına odaklanılması gerekiyor.
2015 Türkiye İlerleme Raporunda Avrupa Komisyonu, 17’nci Fasıl ile ilgili aşağıdaki adımların atılmasını öngörmüştü:
• Merkez Bankası’nın bağımsızlığına zarar verecek siyasi müdahalelerden kaçınılması.
• Belirlenen tarihler içinde mali bildirim tabloları ve Ekonomik Reform Programının AB’ye sunulması.
Diğer yandan, Avrupa Komisyonu 2014 raporunda, ayrımcı stopaj vergisi oranlarının kamu sektörü borçlanma araçlarını özel sektöre göre ayrıcalıklı kıldığı, bu durumun kamu sektörünün finansal kuruluşlara imtiyazlı erişiminin engellenmesi ilkesi ile uyumlu olmadığına da işaret edilmekte. Ekonomi politikalarının oluşturulmasının plansız ve parçalı bir yapıda olduğu, Türkiye’nin, mali kuralın uygulamaya koyulmasını da içeren bütçe çerçevelerine ilişkin 85/2011 sayılı Yönerge ile uyum sağlamak için ciddi çaba sarf etmesi gerektiği de rapordan anlaşılıyor.
MAASTRICHT KRİTERLERİ’NE UYUM SORUNSUZ
Türkiye’nin AB’nin Ekonomik ve Parasal Politikası’na uyumu kapsamında Maastricht Kriterleri’ne uyum düzeyi oldukça yüksek görülüyor. Özellikle kamu açığının GSYİH’ye oranı ve kamu borç stokunun GSYÎH’ye oranı Maastricht kriterleri çerçevesinde öngörülen sınırların altında seyrediyor ve birçok üye ülkenin oranlarından daha iyi durumda bulunuyor. (Kamu açığının GSYİH’ye oranı yüzde 1.39 ve kamu borç stokunun GSYİH’ye oranı yüzde 33.5 düzeyinde. AB’nin verileri ise sırasıyla yüzde 3 ve yüzde 88.6.)
Ekonomik ve Parasal Politika çerçevesinde Türkiye’nin tek para birimi euro’ya geçmesi ise ancak üyelik tarihinden sonra Maastricht kriterlerine uyumu ile gerçekleştirmesi gereken bir gereklilik durumunda.
Bundan sonrası için Türkiye’nin ilerleyebileceği çok kısıtlı bir alan kalıyor. Bunlar da sırasıyla Sosyal Politika ve İstihdam, Rekabet Politikası ve Kamu Alımları fasılları. Türkiye bu başlıkları AB’den tam üyelik perspektifi almadan açmak konusunda tereddüt ediyor.