Avrupa 2020 Stratejisi’nin Türkiye için önemi
Ayrıntılara bakılınca Avrupa 2020 Stratejisi ile Türkiye 2023 Vizyonu pek çok noktada birbiriyle örtüşüyor. Türkiye’nin hedeflerine ulaşması için atılım yapması şart…
GEÇTİĞİMİZ hafta Avrupa’nın 2020 yılına dek hedeflediği stratejiyi anlatmıştım. Bu stratejinin Türkiye için önemine ilişkin olarak İKV’nin Kıdemli Uzmanı Selen Akses ayrıntılı bir rapor hazırlamış. Bu raporu özetlemek istiyorum.
AB’nin (Avrupa Birliği) bu strateji ile girdiği değişim sürecini Türkiye’nin de yakından takip etmesi, sadece AB müktesebatına uyum sağlamak açısından değil, Türkiye’nin 2023 Vizyonu çerçevesinde belirlediği hedeflere ulaşması açısından da önemli.
“TÜRKİYE 2023 VİZYONU” İLE ÖRTÜŞÜYOR
Türkiye’nin 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri konumuna yükselmesi için oluşturulan bu strateji çerçevesinde belirlenen ekonomik ve sosyal hedefler, esasında Avrupa 2020 Stratejisi’nin hedefleri ile bir bakıma bağdaşıyor. Bu hedefler doğrultusunda, Avrupa 2020 Stratejisi’nde de olduğu gibi, eğitim, ulaştırma, çevre, gıda, enerji, sağlık gibi birçok alanı kapsayan Türkiye 2023 Vizyonu’nda da yenilikçiliğin teşvik edilmesi ve bilgi ve iletişim teknolojilerinin geliştirilmesi stratejik önem taşıyor.
Avrupa 2020 Stratejisi, Türkiye’nin yürüteceği politikalar ve alacağı önlemler açısından yapıcı bir model niteliğinde.
Örneğin, özellikle Avrupa 2020 Stratejisi’nde yer alan ‘Yoksulluğa ve Sosyal Dışlanmaya Karşı Avrupa Platformu’ girişimi kapsamında öngörülen önlemlerde sosyal boyut daha çok ön plana çıkıyor. Bu girişim altında örneğin, kurumsal sosyal sorumluluğun geliştirilmesi ve sosyal ekonominin teşvik edilmesi gibi hususlara önem veriliyor. Ayrıca, AB’nin sosyal dışlanma ve yoksullukla mücadele çerçevesinde sosyal güvenlik ve temel hizmetlere erişiminin kolaylaştırılması, göçmenlerin Avrupa ekonomilerine ve toplumlarma daha aktif katılımlarının teşvik edilmesi gibi çeşitli önlemler de değerlendiriliyor. Bu önlemlerin Türkiye’nin vatandaşların da yaşam kalitesinin yükseltilmesi hedefini gerçekleştirilmesinde önemli katkı sağlayacağı kuşkusuz.
ALINMASI GEREKEN YOL ÇOK UZUN
Ayrıca geçtiğimiz yıllar içinde AB’nin, Avrupa 2020 Stratejisi kapsamında çevreye yönelik belirlenen hedeflerde önemli yol kat ettiği ve 2020 yılına kadar bu hedeflere kolaylıkla ulaşabileceği tahmin ediliyor. Ancak hal böyle iken, küresel ekonomik krizin etkisiyle, AB’nin istihdam, yoksulluk ve sosyal dışlanmaya ilişkin 2020 yılı için istediği hedeflere mevcut koşullarda büyük olasılıkla ulaşamayacağı öngörülüyor. Ar-Ge ve eğitimi içeren hedeflerde ise, AB’nin 2020 yılma yönelik olarak istediği hedeflere ulaşması için çabalarını artırması gerektiği gözlemleniyor. Üye devletlerin bu hedeflere ulaşabilme olasılıklarının önümüzdeki yıllar içinde bu alanda gösterdikleri performansa bağlı olduğu anlaşılıyor.
AB tarafında durum böyle iken, Türkiye’nin tüm bu hedeflerin çok gerisinde kaldığı gözlemleniyor. Nitekim Türkiye’nin, hem istihdam, hem de Ar-Ge, eğitim ve çevre alanlardaki performansı AB ortalamasının altında kalıyor. Özellikle teknoloji ve yenilikçilik, Türkiye 2023 Vizyonu’nun temellerini oluştururken, GSYİH’den Ar-Ge faaliyetlerine ayrılan payın yüzde 0,92 olması, Türkiye’nin bu konudaki çabalarının artırılması gerektiğini gösteriyor.
Oysa AB müktesebatına uyum çalışmaları kapsamında hazırlanan müzakere pozisyon belgesinde Türkiye’nin, 2010 yılma kadar bilim ve araştırmaya GSYİH’den ayırdığı payın yüzde 2’ye çıkarılacağı ve bunun yaklaşık yarısının özel sektör kaynaklı olmasına yönelik taahhütte bulunulduğunun unutulmaması gerekiyor. Eğitim, istihdam ve çevre alanlarında da Türkiye’nin AB’yi çok geriden takip ettiği gözlemleniyor.
POTANSİYELLER DEĞERLENDİRİLMELİ
Türkiye’de yüksek öğretim oranı yüzde 19,5 ile sınırlı kalmaya devam ediyor. Eğitim ve öğretimden erken ayrılanlarm oranı 2012 yılında yüzde 39,6 iken, bu oranın 2013 yılında yüzde 37,6’ya düşmesi bu alanda Türkiye’nin ilerleme kaydettiğini gösteriyorsa da, çabaların daha da artırılması büyük önem arz ediyor.
Öte yandan, çevreye ilişkin veriler incelendiğinde,
Türkiye’nin yenilenebilir enerjide önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen, ülkemizde brüt nihai enerji tüketiminde yenilenebilir kaynakların oranının yüzde 10 ile sınırlı kaldığı görülüyor. Tüm bu göstergelerin Türkiye’nin insan kaynaklarına daha fazla yatırım yapması ve sürdürülebilir büyümeye yönelik önemlerini artırması gerektiğini gösteriyor.