Bankacılıkta ‘OH AL’günleri…
Darbe kalkışmasının polis, adliye başta olmak üzere kamu kurumlarındaki yansımaları, adım adım özel sektöre de gelmeye başladı. Fethullahçı yapıyla organik ilişkisi devam eden çok sayıda şirketin sahip ve yöneticisi gözaltına alındı. Bazıları da tutuklandı. Gaziantep kökenli Naksan, Kayseri kökenli Boydak, Akbulut grubu gibi şirketlere kayyım atandı. İş dünyası, sürecin hızlanması, ‘kurunun yanında yaş da yanar’ söyleminin geçersiz olması için dilek ve temennilerini dile getiriyor.
Ya bankalar cephesi? Bankaların nakit veya gayrinakdi kredi, çek karnesi verdikleri, kredi limiti tanıdıkları şirketlerin performansının, zaten büyüme temposu düşmüş ekonomiyi daha da fazla negatif etkilemesi olasılığı var. Bu yüzden sürecin nasıl işlediğini bir bankanın genel müdürüyle konuştuk. Bu bankacı ana hatlarıyla şunları söylüyor:
• Bir kere, mahkemelerden, resmi kurumlardan bize düzenli olarak bilgi geliyor. Gözaltı, hesaplara tedbir, mal varlığına, hesaplarına el konulması, tutuklanma veya serbest bırakılma kararları, bütün bankalara düzenli olarak iletiliyor. Dolayısıyla gözaltına alınanlar, bilgisine başvurulmak üzere davet edilenler, arananlar ve serbest kalanlara yönelik bilgi akışı hiç aksatılmıyor.
• Doğal olarak bankalar olarak biz de bu süreçte riskleri yönetmeye çalışıyoruz. Ne olduğunu anlayana kadar da duruyoruz. Örneğin hissedarı, yöneticisi tutuklanan bir şirketin kredi limiti varsa bile yeni kredi kullandırılmıyor. Mahkeme hesaplarını bloke etmişse aynen yerine getiriliyor. Serbest bırakılmışsa da getirilen bütün geçici tedbirler kaldırılıyor.
• Naksan, Boydak gibi şirketlere kayyım atandı. Burada da var olan yapıyı iyi yönetebilecek kişilerin seçilmesine özen gösterildiğini görüyoruz. Örneğin Naksan’da öncelikle atanan iki akademisyen kısa sürede değiştirildi ve bölgeyi, ili, fınansı bilen iki bankacı atandı. Böylece şirketin bankalarla, müşterileriyle, tedarikçileriyle iletişimi daha sağlıklı hale geldi. Eminim Boydak Grubu’na atanan kayyım da benzer niteliktedir.
Çünkü bu şirketler ulusal varlıktır. İyi yönetilmesi, istihdamda, üretimde, ihracatta performans düşüşü olmaması gerekiyor. Nitekim bilançoları da çok iyi olduğundan, bugüne kadar bir tane çeki bile yazılmamıştır.
Nakit akışında, kredi, faiz geri ödemelerinde bir sorunla karşılaşılmamıştır. Bu tablonun devamı, ekonomimiz açısından da çok önemlidir.
• Bu sürecin hızlı bitirilmesi isteniyor. Haklı bir istek ancak Türkiye’nin de ciddi bir riskten, uçurumun kenarından döndüğü unutulmamalı. Hükümet, teröre finansmanı kontrol ediyor. Bugüne kadar büyük şirketlerin yüzde 75-80’inde bu kontrol yapıldı. Ağustos ayının sonuna kadar bitirilmiş olacağını tahmin ediyorum. OHAL’in de ikinci kez uzatılmayacağını umut ediyorum.
• Eylül ayından itibaren Türkiye’nin darbe girişiminin yarattığı hasarı tespit etmiş, sorumlularını ortaya çıkarmış bir yapı olarak, yeni bir dönemi konuşmaya başlayacağını düşünüyorum. Ekonomi odaklı, yeni teşviklerle, düzenlemelerle, moralle, muhalefetle uyumlu bir yönetim anlayışıyla yeni bir dönem başlayacağını ümit ediyorum. Bu olursa, darbe girişiminin yarattığı hasarı asgariye indirmiş oluruz.