BES’ten niye cayıyorlar?
2003 yılında hayata geçen Bireysel Emeklilik Sistemi (BES), 2013 yılında doğrudan yüzde 25’lik devlet katkısı teşviki uygulamasına kadar ağır aksak yol aldı. 2013’e kadar 10 yılda yaklaşık 3 milyon kişiye ulaşan sistem, 16 Haziran 2017 tarihi itibariyle 6 milyon 803 bin kişiye ulaştı. Sistemde 60 milyar TL fon birikimi oldu. Yüzde 25’lik devlet katkısı katılımcılardan ilgi gördü ve hedeflenen başarıyı sağladı.
1 Ocak 2017’ye gelindiğinde BES’in yanında ‘otomatik katılım’ süreci fıaşladı. 1 Ocak’tan itibaren öncelikle 1.000 kişi ve üzeri çalışana sahip işyerleri, 1 Nisan’dan itibaren 250-1.000 arası çalışana sahip işyerleri, 1 Temmuz’dan itibaren de 100-250 aralığında çalışana sahip işyerleri sisteme dahil edildi. 16 Haziran 2017 itibariyle ‘otomatik katılım’ yöntemiyle sisteme dahil olan çalışan sayısı 2 milyon 575 bin 698 kişiye ulaştı. Çalışanların fon tutan 534 milyon TL seviyesinde. Burada da bir başarı var. Ancak, bu başarı umut edilen kadar olmadı.
1.000 TL ek katkı payı da var
Halbuki devlet ‘otomatik katılım’ sisteminde yine yüzde 25’lik devlet katkısı teşvikini veriyor; üzerine her çalışan için 1.000 TL ek katkı payı veriyor; bu da yetmiyor emeklilik hakkı kazanıldığında, 10 yıllık ‘yıllık gelir sigortası’ yaptıranlara birikimleri üzerinden yüzde 5 daha katkı payı veriyor. Ancak, bunca teşvike rağmen Başbakan Yar-dımcısı Mehmet Şimşek’in de ifade ettiği gibi cayma hakkım kullanarak sistemden ayrılanların oranı yüzde 38’ler mertebesine ulaştı. Bu beklenenin çok üzerinde bir oran. Peki, neden böyle oldu? Bu sorunun cevabını bulabilmek şu anda sektörün en çok istediği şey. Belki kapsamlı araştırmalar ve anket çalışmaları daha net cevaplar bulunmasını sağlayabilir. Şimdilik görünürde problemler belli alanlarda yoğunlaşıyor:
■ Birincisi daha önce BES’e girmiş olan katılımcılar ‘otomatik katılım’ sistemine dahil olsalar bile cayma hakkını kullanarak sistemden ayrılıyor. Çünkü bu kişiler gelir olarak toplumun orta ve üst gelir grubunda yer alıyor. Finansal okuryazarlık oranı bu grupta yüksek. Sistemdeki avantajları erken tespit edip, sisteme katıldılar. Şimdi, ‘otomatik katılım’ ile bir kez daha BES’e yatırım yapmak istemiyor olabilirler.
■ İkincisi, yeni sistemde devlet teşvikleri mahsuben takip edilecek, TÜFE oranında değer kazanacak. Hak ediş süresine uygun olan kısmı devlet katkısı ile ilişkili hesaba ödenecek. Bu teşvik sistemi önceki sistemde uygulanan yüzde 25’lik devlet katkısı teşvikinin hemen hesaplara yansıması ve fona dönüşmesi kadar net bir uygulama değil. Birden fazla hesap, birden fazla teşvik söz konusu. Ayrıca hak ediş süreleri gibi bilgi ve takip gerektiren bir uygulama mevcut. Özellikle KOBİ düzeyinde çalışanlara doğru gidildikçe, finansal okuryazarlık oranının düşüklüğü nedeniyle, çalışan teşvikleri anlama ve takip etme yerine en kestirme yolu tercih ederek sistemden uzaklaşabilir.
■ Üçüncüsü, yine finansal okuryazarlık oranının düşüklüğüne bağlı olarak ‘cayma hakkı’ sistemden son çıkış olarak algılanıyor olabilir. Halbuki ‘cayma hakkı’ çalışanın sistemi test etmesine ve sistemden zarar etmeden ayrılabilmesi esasına dayanıyor. Devlet çalışanın ‘cayma hakkı’ süresi boyunca zarar etmemesini garanti altına alıyor. Yoksa çalışan dilediği her durumda sistemden çıkabilir. Sistemden ayrılırken de kendi birikimlerinin tamamını geri alabilir. Sadece devlet katkılarını geri almada hak ediş sürelerine bağlı kalmak gerekecektir.
Fon sistemi karmaşık gelebilir
■ Dördüncüsü ‘otomatik katılımda’ uygulanan fon sistemi finansal okuryazarlığı düşük çalışanlar için karmaşık geliyor olabilir. Önce faizli-faizsiz başlangıç fonu seçeneği, sonra standart fonlar, risk profil anketleri sonunda yeni fon seçimleri gibi, çalışanın değişik aşamalarda, birçok tercih yapmak zorunda kalması katılımcıları korkutuyor olabilir. Çünkü sermaye piyasaları gibi özel bilgi gerektiren bir alanda yatırım yapmak zorundalar ve tercihleri sonunda kayıplar oluşabilir. Çalışanlar böyle bir kayıp riskini göze almak istemiyor olabilir.
■ Sonuncu olarak da işten ayrılmalarda ana kural olarak katılımcının emeklilik sözleşmesinin de sona ermesi büyük bir problem. Evet, katılımcı kendi birikimlerinin tamamını geri alabilir ama devlet katkısı teşvikleri, hak ediş sürelerine bağlı olduğu için onları alamama riski doğuyor. Ayrıca sistemden erken çıkışlarda stopaj oranları yüksek. Denilebilir ki, katılımcı isterse emeklilik sözleşmesini dışarıdan ödemeye devam edebilir veya isterse ödemeye ara verebilir, ama bu seçenekler de çalışmayan biri için sürdürülebilir görünmüyor.
MURAT GEYLANİ AKTAŞ