Bilim Dünyasındaki En Berbat Meslekler
İşinizden mi yakınıyorsunuz? Sizi bir de 4.500 yıllık yarasa dışkısı kazarken görelim. Burada zor, tehlikeli ve düpedüz iğrenç olsa da insanların severek yaptığı 10 mesleği tanıtıyoruz.
İçeriğe Ait Başlıklar
BALIK AYIKLAYICISI
Tertemiz deniz havası bile mide sıvılarının, yarı sindirilmiş kalamarların iğrenç kokusunun hakkından gelemiyor. Fakat deniz biyoloğu Michelle Staudinger şikâyetçi değil. Balıkçı tekneleri ABD’nin Doğu Kıyısı’na balık avlama turnuvalarından döndüğünde Michelle limanda bekliyor ve balıkçılara, balıkların midesinden çıkanları alma karşılığında balıkları bedavaya ayıklamayı teklif ediyor. Hafta sonları için şöyle diyor: “Genelde Doğu Yakası’nın pelajik (derin deniz) balıklarına gırtlağıma kadar batmış oluyorum. Balıkçılar ton balığı ayıklama hızıma övgüler yağdırıyor.”
Massachusetts Amherst Üniversitesi’nde çalışan Staudinger, avcı-av ilişkisini zaman içinde değerlendirmek için kıyı balıklarıyla deniz memelilerini inceliyor. Kıyıdan açıkta yaşayan türleri getirmeleri için balıkçılara güvenmenin yanı sıra bazı hayvanların, örneğin cüce ispermeçet balinalarının leşlerinin kıyıya vurmasını bekliyor. Bir seferinde tır ile Florida’dan Massachusetts’e taşınmış bir balinanın nekropsisini yapmış. “Evet, iğrençti,” diyor, “ama artık elimizde, iklimsel değişikliğin etkileri arttıkça ekolojinin nasıl değiştiğini gösteren temel bilgiler var.”
AYIKLIK TESTÇİSİ
İnsanlar içkiliyken kanlarındaki alkol düzeyini doğru biçimde tahmin edebilirler mi? Loyola Marymount Üniversitesi araştırmacılarının yanıtlamaya çalıştığı soru bu. Veri almak için de o zamanlar psikoloji öğrencisi olan Greg VVİsenberg’i güney California’da-ki çeşitli üniversitelerin civarına, öğrenci partilerine ve tüm gece açık pizzacılara yollamışlar. Wİsenberg’in görevi insanlara kanlarındaki alkol düzeyini tahmin etmesini sağlamak ve sonrasında bunu bir üflemeli alkolmetreyle ölçmek. Tahmin edileceği gibi farklı tepkilerle karşılaşmış. “İnsanlar şüpheyle bakıyordu,” diyor VVİsenberg. “ ‘Senin burada ne işin var? Niye sen de sarhoş değilsin?’ der gibi davranıyorlardı.”
Sonuçlar, içki içenlerin iki gruba ayrıldığını gösteriyor: Bir kısım insan az içip kendini sürekli çok içti zannederken, kimileri de çok içip az içtiğini sanıyor. Araştırmacılar, eğlenmeye gidenlerin sarhoşluğu nasıl algıladığını öğrenebilirse başkaları da bu bilgiyi güvenlik ve kaza önleme yöntemlerini öğretmekte kullanabilir. Asil bir hedef ama bunlar sürekli hakarete hatta bazen şakayla karışık fiziksel tehdide maruz kalan VVİsenberg için züğürt tesellisi. Hatta bir seferinde taşkın bir gruba, “Şu anda çalışıyorum. Sizinle kavga etmeyeceğim ama isterseniz yaptığım araştırmaya katılabilirsiniz!” demiş.
YAG DAĞI TEMİZLEYİCİ
Çok az insan evde lavaboya dökülen yiyecek atıklarının yağ dağına (fatberg) yani tonlarca ağırlıkta ve bir Boeing 747 boyutunda olabilen iğrenç, katılaşmış yağ yığınlarına dönüşebildiğim bilir. Londra’nın kanalizasyon şirketi her yıl geçitleri tıkayan ve su basmalarına yol açabilen 55.000 vakayla uğraşıyor.
Bu yüzden de Dan Brackley liderliğinde 38 kişilik bir ekip, yüksek basınçlı su püskürtücü, kazma ve zincirli testere benzeri kocaman bir araçla yağ dağlarını temizliyor. Bu iş iğrenç olmakla kalmıyor bir o kadar da tehlikeli. “Yağ dağları havadaki oksijeni emiyor, ısı ve yüksek miktarda metan açığa çıkarıyor,” diyor Brackley. Bu yüzden de kıvılcım çıkarmayan tungsten çivili uzun çizmelerini, taşınabilir metan ve hidrojen sülfit alarmını, acil durumlar için yeniden solunum maskesini ve Tyvek’ten yapılmış, tüm vücudunu kaplayan bir kıyafeti kuşanıyor (neyse ki şu ana kadar sadece bir kez düşmüş).
Yine de şöyle diyor: “Koku, iki üç duşla bile bedenimden çıkmıyor. Sabunla ovalamam gerekiyor.”
ÖLÜDENİZ ÖRNEKÇİSİ
John Selker, İsrail’deki Ölüdeniz’e algılayıcılar yerleştirmeye başlamıştı ki, turistin teki bir yudum su içtikten sonra öldü. “Sudaki tuz o kadar yoğun ki, sağlığa zararlı,” diyor Oregon Eyalet Üniversitesi’nde hidroloji mühendisi olan Selker.
Bu ünlü göl kalın ve aşırı tuzlu, 36 derecelik bir su katmanıyla kaplı ve su buharlaştıkça tuz oranı daha da artıyor. Selker’in görevi yüzeyin çok daha aşağılardaki serin su katmanıyla değiş tokuşta bulunup bulunmadığını araştırmaktı. Sonunda bunun doğru olduğunu öğrendi. Bu bilgi gölün yönetiminde faydalı olabilir. Fakat Selker başka bir ders daha öğrendi: Ölüdeniz’e bırakılan her şey tuz yüzünden giderek ağırlaşıyor ve batıyordu.
Selker, maliyeti bir milyon doları aşan fiber optik kablo döşedikten sonra, bilgisayar idareli şamandırası dibe çöktü. Ardından ekip, şamandırayı kurtarmak gibi tehlikeli bir işle karşı karşıya kaldı. “Korkuyordum,” diyor. “Bu sıvı, gözünüze geldiğinde asit gibi yakıyor. Cankurtaran yeleğimiz yoktu, suyun yüzeyine konmuş küçük tahtaların üstünde duruyorduk ve ölü turisti götürmek için bir helikopter kumsala iniş yapıyordu.”
MİDE BULANDIRICI
Eski bir Yunan Deniz Kuvvetleri subayı olan Panagiotis Matsangas doktora derecesini mide bulantısı alanında yapmış.
Şu anda Monterey, California’daki ABD Donanması Lisansüstü Okulu’nda bilim insanı olarak çalışan Matsangas’ın görevi, denekleri bir saat boyunca iki yana sallanan özel bir motorlu iskemleye oturmaya ikna edip, sanal gerçeklik gözlükleri takılıyken bilişsel testler çözmelerini sağlamak.
“İnsanlar çalışma alanımı önceden bilirlerse deneylere pek katılmak istemiyorlar,” diyor Matsangas.
TROL AVCISI
Eğer Wİkipedia’da bir maddeyi düzenlerken muziplik yaptıysanız siz de bilgi bilimci Madelyn Rose Sanfilippo’nun araştırmasının parçası olmuş olabilirsiniz.
Eski ABD başkanı Grove Cleveland’ın sayfasını değiştirip “feci beat box yapardı” yazan her kimse, Sanfilippo’nun araştırdığı dalgacı trollerin bir örneği. Bu insanlar sırf yas tutanlarla dalga geçmek için, ölenlerin ardından açılan hatıra sayfalarına mesaj bırakıyor. “Orada öylece oturup uzun süre okuya-mıyorsunuz çünkü insan dayanamıyor,” diyor Sanfilippo.
Bilgi bilimciyi bir yem gibi gören trollere çok yakın olmanın mesleki tehlikeleri de var. Sanfilippo sürekli hakaret içeren e-postalar alıyor. “Birçoğu benim araştırmacı kimliğimle dalga geçiyor,” diyor. Fakat tüm bu sataşmalara rağmen yaptığı çalışmanın öneminin arttığını düşünüyor. “Trollük giderek yaygınlaşıyor,” diyor, “o yüzden de etkilerini nasıl hafifleteceğimizi anlamamız lazım.”
KÖPEKBALIĞI OTOPSİSİYLE NASH GURUR DUYULUR VE MIKE RONVE’DAN BAŞKA DERSLER
Oirty Jobs (pis meslekler) adlı programı uzun süredir sunan Mike Rovve’un yapmadığı kötü iş kalmadı. Şimdiyse yepyeni bir işi var: CNN’de yayımlanan Somebody’s Gotta Do İt (birisi yapmalı) programında tuhaf işleri yapmaya hevesli insanları araytp buluyor. Bir diğer deyişle Row, başka hiç kimsenin yapmak istemediği şeyleri neden birilerinin yapması gerektiği konusunda uzman.
Şu ana kadar yaptığınız en kötü iş neydi?
Yaptıklarım arasında en çok nefret ettiğim, üniversitede okurken telefon aracılığıyla dergi satmaktı. Nedendir bilemiyorum ama bu işte iyiydim ve çok da para kazanıyordum. Fakat bir işte iyi olmanın, onu yapmanız gerektiği anlamına gelmediğini öğrendim. Mutlu olmak istiyorsanız tutkularla sonuçları birbirinden ayırmalısınız.
Pis işler yaparken öğrendiğiniz en önemli şey neydi?
Bunların yapılması gerektiği. Örneğin Manhattan’da binaların çatılarındaki tahta su tanklarını değiştirirken. Ta yükseklerdesiniz ve üzerinde durduğunuz şeyi parçalıyorsunuz. Bütün gün boyunca bir kalasın üstünde balyoz sallıyorsunuz. Fakat ekiptekiler kendilerini kaba güç gerektiren bir iş yapan ameleler olarak değil, sekiz milyon insanın suya erişmesini sağlayan insanlar, birer hayat kurtarıcı olarak görüyorlardı.
Başkaları onlara bu gözle bakıyor mu peki?
Beceri gerektiren işlerin çok sevilmemesi bir problem. Şu anda ABD, üç trilyon dolar öğrenci kredi borcunun ve dört yıllık diploma değil de mesleki beceri gerektiren üç milyon işgücü açığının olduğu bir ülke. Anne babalarının bodrumunda yaşamak zorunda kalan, üniversite bitirmiş ve kendini tümüyle eğitmiş ancak ihtiyaç duyulan mesleki becerilere sahip olmayan bir sürü genç var.
Çok az kimsenin sevdiği işlere insanları çeken ne oluyor?
Köpekbalığı otopsisine ilk gidişimde kurada en kısa çöpü çekmiş insanlarla karşılaşacağımı düşünüyordum. Ama her seferinde mücadeleyi, o berbat kokuyu ve pisliği seven, sıradan bir insanın yapmayacağı bir şeyi yapmakla gurur duyan insanlarla karşılaştım. Genelde boğazlarına kadar bu işin içine gömülmekten çekinmiyor ve mesai bitiminde, diğer meslek sahiplerinin görmediği bir ilerlemeyi görüyorlar.
Tuhaf meslekler dünyasını keşfe çıkmakla ne kazanmayı umuyorsunuz?
Şahsen iyi ya da kötü iş diye bir şeye inanmıyorum. Ülkenin sorunlarından biri insanların işe bu düşünceyle yaklaşması. Mutlu olmak için iyi işlerden birine girmeniz gerektiğini düşünüyor, böylece daha birinci dakikada mutluluk olasılığınızı bir hayli daraltmış oluyorsunuz. Bu bence büyük bir ders.
ROBOT ÖĞRETMENİ
Bilim insanları çok uzun süredir C-3P0 gibi sosyal bir robot, candan bir makine geliştirmenin peşinde. Fakat yapay zekânın duygularımıza karşılık verebilmesi için birilerinin öncelikle robotları, duyguları tanıyacak biçimde eğitmesi lazım. İşte bu da Michel Valstar’ın işi. İngiltere’de Nottingham Üniversitesi’nde bilgisayar bilimcisi olan Valstar günlerini öfke, tiksinti, korku ve mutluluk sergileyen yüzlerden bir veri tabanı oluşturarak geçiriyor. “Bilgisayarlar her şeyi sözcüğü sözcüğüne anlıyor,” diyor Valstar. “Tüm mümkün durumları vermek, bağlamı öğretmek gerekiyor.” Öncelikle, Valstar kamera karşısında çeşitli yüz ifadeleri takınsınlar diye insanları kiralıyor. Örneğin, gerçek bir ıstırabı yakalamak için, kronik sırt ağrısı çeken bir grup insandan zor esneme hareketleri yapmalarını istemiş. Ardından bunu kaydetmiş. Bir iki dakikalık video için birkaç saatlik kayıt gerekiyor. “İnsanı zombiye dönüştüren bir iş” diyor. Çünkü yaptığı şey ayrıntılara büyük özen gerektiriyor ancak sonsuz bir monotonluğa sahip. Demlikler dolusu kahve sayesinde Valstar o denli kapsamlı bir veritabanı geliştirmiş ki, yeni gelişmekte olan “behaviomedics” (tıp için otomatik yüz ifadesi tanıma) alanında robotları eğitmek için kullanılacak ve bu sayede robotlar hastaların yüzünde depresyon ya da acı gibi tıbbi durumlar yüzünden meydana gelen değişiklikleri saptayabilecek.
FARE ANTRENÖRÜ
Marc Kubasak lisansüstü eğitimini tamamladıktan sonra kendine yüksek bir hedef belirledi: Felçlileri yürütmenin bir yolunu bulacaktı. Fakat bunun için insanlardan önce farelere yardım etmesi gerekiyordu. Kubasak felçli hayvanları aldı, beyindeki burun soğanı bölgesinden aldığı gliyal hücreleri hasarlı bölgelere nakletti, sonra da hayvanlara yeniden yürümeyi öğretti. Bunun için, fareleri havada tutacak bir robot kola bağlayacak küçücük ceketler dikti. Kubasak şöyle anlatıyor:
“Farelerin bacaklarını günde 5-12 saat, haftada 5 gün parmaklarımla koşu bandı üstünde hareket ettirerek küçük daireler çizdirdim.” 40 fareyi yıl boyunca 2.500 saat çalıştırdı. Kubasak çalışmanın ortasında bir de kemirgen alerjisi geliştirdi. Hava yolları kapandı ve eli şişerek beysbol eldiveninden farksız hale geldi. Hastanenin acil servisine yetiştirildi. Sonunda çalışmasını pilli res-piratöre sahip, tüm vücudu kaplayan bir özel kıyafetle yürütmek zorunda kaldı. Yine de vazgeçmedi. Farelerin birçoğu yürüme becerisini yeniden kazandı. Bu yıl Polonya’daki Wroclav Tıp Fakültesi ve Londra’daki University College, Kubasak’ın prosedürünü belkemiği bir bıçaklı saldırıda hasar gören bir adam üzerinde kullandı.