Borç yiğidin kamçısı dönemi bitti
Global krizle birlikte piyasalara saçılan paralar artık yuvalarına dönüyor. Artık sıkı para döneminde yaşamaya alışmak zorundayız. Tasarrufları artıracak tedbirler bir an önce alınmaya başlanmalı…
SON dönemde dövizdeki yükselişle tasarruf açığımız yüzümüze yüzümüze vuruluyor. Yurtiçi tasarruflar yetersiz olduğu için yatırımlar borç ile finanse ediliyor. Hükümet faizleri artırmak istemiyor, çünkü borçlanmak pahalı hale gelecek. Bunun da yatırımları olumsuz etkilemesinden korkuluyor.
Peki, ne yapacağız? Tabii ki bir çözüm bulunacak.
Zaten faizler 3 puan artırılarak şimdilik doların ateşi düşürüldü. Arkasından da TCMB’nin 7 Haziran toplantısında kalıcı önlemler alması bekleniyor.
NEDEN BORÇLANIYORUZ?
Şimdi soralım, borç almazsak ne olur? Neden borç alıyoruz? ister aile, ister kişi, ister şirket, isterse de ülke yönetimi olsun, gelirler ve giderler belli bir dengede olmak zorundadır. Ama insanın olduğu yerde ihtiyaçlar sınırsız, gelirler ise sınırlıdır. Gelirin az olduğu yerde borç almazsak yatırım yapamayız.
Herkes potansiyelini geliştirmek, gelecekte daha iyi bir gelire kavuşmak, daha rahat yaşamak için yatırım yapar. Ama bazen tüketim için borç alındığı da olur ki dünya piyasalarındaki para bolluğu borçlanma maliyetlerini düşürünce, gelişmekte olan ülkelerde alınan borcun büyük kısmı konut ve inşaata gitti, yoksa gelir getirecek yatırıma değil.
Yatırım dediğimizde, bu öğrenci için eğitim yatırımı olabilir, aile için ev, şirket için kapasite artırımı yatırımı olabilir. Konumuz bir ülke ise bu kez altyapı giderleri, örneğin kanalizasyon sistemi, ulaştırma sistemleri, iletişim sistemleri kurmak olabilir. Bunların içinde yollar, köprüler, metro hatları, hastaneler, okullar, sanayi kuruluşları olabilir. Bunları daha sonra gelirimiz artınca yapsak olmaz mı, dediğinizi duyar gibiyim. Çoğu zaman olmaz. Neden? Örneğin öğrenci geliri az olduğundan dolayı eğitimini sürdüremezse, potansiyelini ortaya koyamaz. Aile barınma ihtiyacını gideremezse, kötü koşullarda yaşaması sağlık sorunlarını artırabilir. Şirketler pazardaki payını artırmak için yatırım yapmak ve daha çok üretmek ister. Aksi halde potansiyel pazarını rakiplerine kaptırabilir. Ülkeler de vatandaşlarının daha iyi yaşaması, daha iyi şartlarda çalışması için altyapı yatırımları yapar. Böylece halk potansiyelini üretim için kullanabilir. Üretim ile bir taraftan refah artarken bir taraftan da ekonomi güçlenir.
Bazı yatırımlar bekleyemez. Hemen yapılması gerekir. Örneğin okullar, hastaneler mutlaka yapılması gereken, bekleyemeyecek yatırımlardır. Bunları finanse edecek gelir yoksa borçlanmak kaçınılmaz olur.
PARA UCUZDU
“Borç yiğidin kamçısıdır” demiş büyüklerimiz. Bir taraftan yatırım yapıp bir taraftan borç ödemek eski tabirle ‘kemer sıkmayı’ gerektirir. Ama kimse ‘kemer sıkmak’ istemez. 2008 krizinden sonra ABD, Japonya, Avrupa Merkez Bankası ve İngiltere’nin krize çözüm olarak sundukları genişlemeci politikalar, borçlanma ihtiyacı içindeki kesimleri rahatlattı. Çünkü hem dilediğince borç bulmak mümkün oldu, hem de faizler tarihte görülmemiş seviyelere düştü. Hatta bir ara Avrupa Merkez Bankası ve Japonya eksi faiz uyguladı. Bu ülkelerde yaratılan fonlar bizim gibi ülkelere koşa koşa geldi. Gelişmekte olan ülkelerin paraya ihtiyacı vardı ve faizler görece yüksekti. Gelişmekte olan ülke varlıkları da görece ucuzdu. Ne oldu? Gelişmekte olan ülkelerde konut fiyatları, borsalar yükseldi. Döviz fiyatları ve faizler düştü, tçerde üretim yapmaktansa, dışarıdan ithal etmek daha ucuza geldi. Sonuç? Halk olarak üretimde potansiyelin ortaya çıkarılmasını bırakalım, mevcut potansiyeli kullanmayı gerektirmeyen bir iş yapış şekli ortaya çıktı.
PARA ÜLKESİNE DÖNÜYOR
2013 yılında Amerikan Merkez Bankası FED, genişlemeci politikalara son vereceğini ve faiz artırımına gideceğini ilan etti. Yavaş yavaş faiz artırımlarına başlayan FED, Amerikan tahvil faizlerinin kritik seviye olarak görülen yüzde 3 seviyelerinin üstüne çıkmasını sağladı. Ayrıca aylık geri alım programı ile genişlemeci politikalarla dünya piyasalarına yayılan fonların artık geriye dönüşü başlamış oldu. Bunun sonucu olarak da dünya ekonomilerinde enflasyon ve faizlerde yukarı yönlü bir eğilimi başladı. Onlar yüzde 1-2’lik enflasyonu yukarıya çekmeye çalışıyorlar. Biz yüzde 1-2’lik enflasyonu aşağı çekmeye çalışıyoruz. Ne oluyor, dünyada faizler yukarıya hareket ederken, biz genel eğilimin tersine davranıyoruz. Ancak dünyadaki fon akımları öylesine güçlü ve bizim tasarruflarımız o kadar düşük ki, bu akıma karşı duramıyoruz. Fon akımları bizim piyasalarımızı da aynı yöne gitmeye zorluyor. Nasıl mı? Döviz fiyatları artıyor, faizler ve enflasyon yükseliyor.
TASARRUFLAR ARTMALI
Tasarrufları artırmanın yollan geliri artırmak veya gideri kısmaktan geçer. İçinde bulunduğumuz durumda yükselen döviz fiyatları, varlık değerlerini azaltıyor. Enflasyon cebimizdeki paranın değerini eritiyor. Yani fakirleşiyoruz. Devlet olarak önlemler alınacaktır elbette ki faiz artışı ile bu irade ortaya konuldu. Bireyler olarak daha fazla tasarruf yapmanın zamanı geldi de geçiyor. Gelirlerimizi artırmanın ilk yolu ise daha çok çalışmak, çalışmak, çalışmak…
ZEYNEP CANDAN AKTAŞ