Büyüme ve Eğitim
2023 yılında 25 bin dolar kişi başı gelirle dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birine sahip olmayı hedefleyen Türkiye’nin, bu yolda önünü açabilecek yegane unsur yüksek katma değer ve inovasyon yaratabilecek bireyler yetiştirebilen eğitim planlamasıdır. Makine parkına dayalı basit imalattan insan sermayesine ya da beyin gücüne dayanan üretime geçiş sürdürülebilir büyümenin kilit noktasıdır. Modern iktisatçıların üzerinde fikir birliğine vardığı ve teorisini modellediği bu görüş pratikte de birçok örnekle doğrulanmıştır. Sadece yaratıcı bir fikirden doğan ve aktifinde hiçbir konaklama birimi bulunmayan Airbnb bugün 30 milyar dolarlık piyasa değerine sahiptir. Bu piyasa değeri Hilton Hotelleri’nin ve Hyatt’ın piyasa değerleri toplamına eşittir. Benzer şekilde neredeyse hiçbir ticari taşıma aracına sahip olmayan ulaşım uygulaması Uber, 70 milyar dolarlık piyasa değeri ile sektörün en büyüklerindendir. Aktif büyüklükle değil, insan sermayesi yani yaratıcılıkla ulaşılan bu değerlerin anlaşılabilmesi için Tüpraş’ın piyasa değerinin yaklaşık 6 milyar dolar, THY’nin ise yaklaşık 2 milyar dolar olduğunu hatırlayabiliriz.
“SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜMENİN BİRİNCİL KAYNAĞI EĞİTİMDİR”
Sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak bu insan gücünün birincil kaynağının eğitim olduğu açıktır. Birçok ülkeyi kapsayan örnek olay incelemelerinin tümünde, oranı farklılaşmakla birlikte eğitimin ekonomik büyümeye anlamlı bir katkısının olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durum Türkiye için de şüphesiz farklı değildir; hatta yapılan bir çalışmada ekonomik büyüme ile eğitim yatırımları arasında ülkemizde tek yönlü nedensellik bağı tespit edilmiş; büyüme eğitim yatırımlarını etkilemese dahi, eğitim yatırımlarının ekonomik büyümeyi etkileyen faktörler arasında yer aldığı görülmüştür. OECD’nin yaptırdığı bir araştırmada, 15 yaşındakilerin temel kabiliyetlerini geliştirebilmeleri halinde Türkiye’nin GSYİH’nın büyüme potansiyeli yüzde 400’e yakın hesaplanmıştır. Bu da ekonomik büyüme için eğitimin ve eğitim yatırımlarının önemini iyice belirginleştirmektedir.
ORTA GELİR TUZAĞI VE TÜRKİYE
Bir ekonominin, kişi başına gelir düzeyi açısından belirli bir noktaya ulaştıktan sonra ileriye doğru gitmekte zorlanması ve o düzeyde sıkışıp kalması haline ‘orta gelir tuzağı’ denir. Dünya Bankası kişi başına gelire göre yaptığı sınıflandırmada kabaca bin ila 12 bin 275 dolarda kalan ekonomileri orta gelirli ekonomiler olarak kabul etmektedir. Türkiye neredeyse Cumhuriyetin ilanından bugüne bu bant içerisinde sıkışıp kalmıştır ve bu bantta en uzun süre kalan üç ülkeden biri olarak anılmaktadır. Orta gelir düzeyindeki ülke sayısı 1960’larda 100 civarında iken 55 yılda ancak 15 civarı ülke bu sıkışıklıktan kurtulabilmiştir. Sadece bu veri bile kalkınmada orta gelir tuzağından kurtulabilmenin önemini ve zorluğunu ortaya koymaktadır. Türkiye için bu seviyeden yukarıya çıkmak çok daha fazla gayret ve planlama istemektedir. Eğitim, bir ülkenin ‘orta gelir tuzağı’ndan çıkışı için gereken inovasyon ve bilgiye dayalı teknolojik ilerlemede ana faktördür. Kişi başına milli gelirin artırılabilmesi için dönüşümü sağlayacak nitelikli iş gücüne ihtiyaç vardır. Bu da ancak eğitim alanına yapılacak niteliği yüksek, planlı ve uzun vadeli bir program sonucunda gerçekleşebilir.
EĞİTİMDE NEREDEYİZ?
‘Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’ PISA’da zorunlu eğitimin sonunda örgün eğitime devam eden 15 yaş grubundaki öğrencilerin; Matematik okuryazarlığı, fen bilimleri okuryazarlığı ve okuma becerileri konu alanlarının yanında, öğrencilerin motivasyonları, kendileri hakkındaki görüşleri, öğrenme biçimleri, okul ortamları ve aileleri ile ilgili veriler toplanmaktadır. 72 ülke/ ekonominin katıldığı 2015 PİSA sonuçlarına göre; Türkiye, fen başarı sıralamasında 52, matematik başarı sıralamasında 49 ve okuma başarı sıralamasında ise 50’nci sırada yer almıştır.
TSKB Ekonomik Araştırmalar bölümü tarafından Haziran 2014’te hazırlanan ‘Eğitim Sektörü Raporu’na göre; Türkiye’nin kişi başı gelirine yakın düzeyde geliri olan ülkelerin vatandaşlarının ortalama eğitim süresi 7.2 yıl ile 11.7 yıl arasında seyrederken Türkiye’de yetişkinlerin ortalama eğitim süresi 6.5 yıldır. Dolayısıyla,. Türk insanı benzer zenginlikteki ülkelere kıyasla daha az eğitimlidir. OECD 2016 eğitim raporuna göre Türkiye bütçeden eğitime ayırdığı pay itibariyle OECD ortalaması olan yüzde 5,2’yi tutturmuş olmasına rağmen, OECD ülkeleri arasında öğrenci başına en az para harcayan ikinci ülkedir. Keza OECD eğitim endeksinde de Türkiye 38 üye ülke arasında ancak 35’inci sırayı alabilmektedir.
Eğitimin süresi ve kişi başına eğitime ayrılan kaynak yanında Türkiye’de eğitimin niteliği de gözden geçirilmesi gereken bir konudur. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan 2015-2016 Küresel Rekabetçilik Raporu’nda Türkiye’de iş yapmada karşılaşılabilecek problemli alanlar listesinde ‘niteliksiz iş gücü’ en üst sıralarda yer almaktadır. Yine aynı raporda Temel Eğitim Alt Endeksi Sıralaması’nda Türkiye, 140 ülke içerisinde 100’üncü, yenilikçilik kapasitesinde 83’üncü, firmaların Ar-Ge harcamalarında 79’uncu sırada yer alabilmiştir. Tüm bu veriler ve karşılaştırmalı sıralamalarda bulunduğumuz yer, ülkemizin bu eğitim yapısı ile 2023 ekonomik hedeflerine ulaşmasının zor olduğunu göstermektedir. Her ne kadar eğitim sektörü 2012 yılından itibaren yatırımlarda öncelikli sektörler arasında sayılmış ise de, gerek mali mevzuatta gerekse değişik tarihlerde yürürlüğe konan ve yatırımlarda devlet yardımlarını düzenleyen kararlarda getirilen avantaj ve teşvikler, Türkiye’de eğitimin nicel ve nitel gelişmesini sağlamaya yetmemiş, dolayısıyla eğitim mevcut haliyle ekonomik büyümeye yeterince katkı verememiştir.
EĞİTİMİN SÜRESİ VE KİŞİ BAŞINA EĞİTİME AYRILAN KAYNAK YANINDA TÜRKİYE’DE EĞİTİMİN NİTELİĞİ DE GÖZDEN GEÇİRİLMESİ GEREKEN BİR KONUDUR. DÜNYA EKONOMİK FORUMU TARAFINDAN YAYIMLANAN 2015-2016 KÜRESEL REKABETÇİLİK RAPORU’NDA TÜRKİYE’DE İŞ YAPMADA KARŞILAŞILABİLECEK PROBLEMLİ ALANLAR LİSTESİNDE ‘NİTELİKSİZ İŞ GÜCÜ’ EN ÜST SIRALARDA YER ALMAKTADIR
Servet Ozkok / Bahçeşehir Koleji icra Kurulu Başkan Yardımcısı