Çözülme ürünle başlar markayla devam eder…
Varoluşun diyalektiği ‘değişim’ dediğimiz süreci zorunlu kılıyor. Entropi kavramı ise işin tam merkezinde. Değişmeyen şirket sonunda mutlaka yok oluyor…
BİRKAÇ yıl önce ‘International Business&Economics Research’da araştırma konusu oldu. Şirketlerdeki olumlu değişimin önündeki en büyük engel bugün için ‘Entropi’ dediğimiz kavram. Bir sistemde (şirkette/kurumda) karışıklık, denge bozukluğu ve kaos çıkması halinde modern yönetim anlayışı buna ‘Pozitif Entropi Tepkimesi’ adını veriyor.
Bilinenin aksine buradaki pozitiflik dağılma parçalanma anlamında. ‘Negatif Entropi’ ise olumlu değişimler başta olmak üzere en az enerjiyle (çabayla) büyük dönüşümlerin başlatılması anlamında kullanılıyor.
Bana göre bu kuramın iş dünyası içinde geliştirilmesinde sıra dışı üç önemli ismin payı bulunuyor: Fritjof Capra, James Champy ve Michael Hammer…
Fritjof Capra Avusturya asıllı Amerikalı fizikçi. Entropik düzenin (ya da düzensizliğin) objektif olduğu kadar akıldışı anlamları olduğunu da söylüyor. Tao felsefesinin iş dünyasına uyarlanan kurallarında bunu görebilmiş tek fizikçi.
James Champy ve Michael Hammer ise Amerika’nın yakından tanıdığı, ‘liderlik, gelişim ve gelecek’ konularında uzmanlaşmış isimlerden. Şirketlerin yeniden yapılanmasında ‘Devrimsel Manifesto’ başlıklı çalışmada entropi yasasının gizemli özelliklerinden bahis açıyorlar.
‘Entropi’ kavramı, kaynağını,doğadan alan, zamanın geriye çevrilemediği temel yasalardan biri. Konu iş dünyası olunca düzenden düzensizliğe geçişi temsil ediyor.
Aslında ‘entropi’ fiziksel bir yasa ve termodinamiğin yapı taşlarından biri. Yalnız termodinamikte değil, sosyoloji, psikoloji ve görüldüğü gibi iş alanında da önemli yeri var.
Dolaysıyla bu kavram özellikle yönetim bilimi açısından büyük değer taşıyor.
DÜZENSİZ DÜŞÜNCELERİN İVMELENMESİ
Zamanın akışı içinde idealler ve ilkeler değişebiliyor, yönetsel düşünce kendi içinde ayrışıyor. Böylece istatistiksel anlamda benzer gücü temsil etmelerine rağmen kurumlar bozunma sürecine girebiliyorlar, îşte buna kısaca ‘yönetsel entropinin görünmeyen yüzü’ deniyor.
Örneğin, bir topluluğu temsil eden insanlar temel ilkeleri ‘değişim’ ve ‘yenilik’ ekseninde paylaşırlarsa başarılı oluyorlar. (Şirket ve kurumlarda görülen aidiyet bilinci ve devrimcilik ruhu…)
Bu süreci ulusların kaderinde de gözlemek mümkün. ‘Böl ve parçala kuralı’ bunun kalıp değiştirmiş olumsuz hali. Keza borsa, entropi yasasının geçerli olduğu alanlardan bir başkası. Borsanın can damarı sayılan ‘teknik analiz’ aslında düzen ve düzensizlikten hüküm çıkarma tekniği. Burada kurallar anlık işliyor. Bir anda yatırımcıyı uçurabiliyor ya da yere vuruyor.
Değişim süreci iş dünyasında genellikle düzensiz (ani) düşüncelerin çarpışmasıyla başlıyor. Entropi bir bakıma alışılmış kurallara karşı düzensiz düşüncelerin değişim fitilini ateşlemesiyle ortaya çıkan bir süreç. Bu türden değişimde alışılmışın zamanla kayıtlı kuralları bulunmuyor.
YENİLENMEYEN HER ŞEY YIPRANIR
Araştırmacılar şunu söylüyor: Süreçle birlikte yöneticiler, hatta çalışanlar değişebilir. Daha doğrusu, değişim üsten başlayarak altta doğru inen bir olgudur. Değişim kimi zaman pazarlama, kimi zaman üretim, kimi zaman da finansman penceresinden boy gösteriyor. Fakat çoğu şirket bu düzenin farkına varamıyor. Düzensizlik ise zaman dediğimiz sürecin katkısıyla büyüdükçe büyüyor.
İşin ilginç tarafı yüzyıllık şirketler bile düzensizliğin farkına vararak kendilerini yenilemiyorlar. Yenilenmeyen şey ise zamanla eskiyor, tahrip oluyor, içerden çürümeye başlıyor.
Garip olan şey, ‘entropik farkındalık’ın yenileyici, hayat verici gücünün somut olarak hissedilememesi. Bu nedenle kimi düşünürler entropinin kendisinin de yapıcı bir değişim olduğunu iddia etmeleri.
Değişimi tetikleyen şey belki de ‘entropi’nin bizzat kendisi. Değişmeyen organizma, değişmeyen fikir, değişmeyen görüş, değişmeyen ideoloji olmaz. Canlı olsun cansız olsun varoluşun diyalektiği ‘değişim’ dediğimiz süreci zorunlu kılıyor çünkü.
En küçüğünden en büyüğüne tüm kurum ve şirketler için bu böyle. Değişmeyen şirket entropi yasalarına yenik düşüyor, eninde sonunda batıyor. Değişimden kaçmak ise geleceğin geçmişin devamı olduğu sanısında bulunanları ürpertici sonuçlara doğru sürüklüyor.
DÜZENSİZLİKTEN DÜZENE DOĞRU…
Entropi tam da burada ‘düzenin düzensizliği’ ya da ‘düzensizliğin düzeni’ olabiliyor. Bu garip paradoks aslında kaostan beslenen gizil bir süreci tanımlıyor. Kaosu fırsata çevirmek için ‘entropi’nin ne olduğunu iyi bilmek gerekiyor. ‘Negatif Entropi’ ise bir şirketi yeniden doğuş aşamasına getirebiliyor.
Malum, bir şirket tıpkı canlı organizma gibi doğuyor, yaşıyor ve ölüyor. Eğer şirketin çok güçlü markaları varsa kurgulanan sistem tüketicinin düş gücünden enerji almaya devam ediyor. Böylece ‘entropi süreci’ yavaşlıyor, şirketin ömrü uzuyor.
Yine de canlı organizmalarda olduğu gibi zaman okunu geriye çevirmek mümkün değil. Entropi yasası uyarınca geçen zaman, enerji alimim sekteye uğratıyor, kaçınılmaz son gerçekleşiyor. Bu nedenle sonsuza değin yaşayan bir şirketin düşünülmesi mümkün değil. Sadece bu sırrı bilen kısa ya da uzun yaşayan şirketlerden söz edilebilmesi yalın gerçeğin ifadesi.
Çözülme, çoğu şirket için ürünle başlıyor, markayla devam ediyor. Pratikte süreci tetikleyen kaotik eğilim ise tüketici psikolojisinde görülen hızlı değişimler. Şirketin ufka yönelmiş amaçları değişimi yakalayamazsa bu noktada aniden ‘Entropi Yasaları’ devreye giriyor.
Kural şu: Hiçbir şirket ‘Sıfır Entropi’yle çalışamıyor.
Yararsız enerji kullanımı arttıkça süreç hızlanıyor. Değişen dünya karşısında önce zamanın gerisinde kalmış ürünler, sonra markalar ve en sonunda da giderek eskiyen şirket yok oluyor. ‘Düzenden düzensizliğe geçiş’ ilkesi uyarınca rekabetçi yeni girişimler doğan boşluğu hemen dolduruyor. Değişim talebinin yarattığı enerjiyi oluşa çeviremeyen her şirket böylece ‘entropi’ gerçeğine yenik düşüyor.
MİNİMUM GÜÇLE MAKSİMUM FAYDA
İşte tam da burada ‘değişim talebi’ni zaman okunun önüne geçirenler gerçek lider haline geliyorlar. Ufku algılayan yönetim sadece insanları yönetmiyor, tıpkı bir kâhin gibi geleceği görüp, geleceği yönetiyor.
Dolaysıyla entropiyi yavaşlatan süreç yönetimin geleceğe yönelik hayal gücünü de harekete geçiriyor. Bir bakıma minimum güçle maksimum fayda böyle sağlanmış oluyor.
İnişe geçen bir şirketi emirle talimatla yeniden yükseltmek entropi yasası uyarınca pek mümkün değil. Sadece emir vermeyi yöneticilik sayan liderler geçen zamanı asla geriye çeviremiyor.
Bu süreci Michael Hammer şöyle tanımlıyor ve soruyor: “Roma Lejyonları’mn kullandığı komuta, emir ve denetim modelinin çağımızda yeri olmadığını ne zaman anlayacağız acaba?”
İşte bu yüzden ‘Herakleitos Prensibi’ uyarınca aynı nehirde iki kere yıkanılmıyor; ortaya çıkan gerçekler yeni bir geleceğin üzerinde tekrar hayat buluyor.
O halde sürecin kaotik ortamından yaralanmanın ve ‘Phoenix’ gibi küllerinden yeniden doğmanın çaresi nedir? Önce her yönetimin, zaman okunun düzensizliğe eğilim gösterdiğini bilmesi gerekiyor. Düzenli hareketlerin eninde sonunda düzensizliğe doğru meylettiğini bilerek önlem almak, zamanın ötesini görmek önemli hale geliyor!
Soruna en iyi çare entropiyi yavaşlatmak ‘gelecek yönetimi’ni bir yaşam felsefesi haline getirmek! Garip bir şekilde görebilen gözler için- tüm fırsatlar düzenli oluşumların düzensizliğe geçiş aşamasında ortaya çıkıyor.
Bu nedenle liderlerin entropik gerçekliği iyi kavraması, düzensizlikten devrimci sonuçlar çıkarmaları beklenmeli. O liderler biliyor ki, eninde sonunda kendisi de entropiye yenik düşecek bu fani dünyada ‘değişim’ dışında sabit olan hiçbir şey yoktur. Benzersiz ürünler, ünlü markalar ve en muhteşem şirketler bu gerçeğe pek inanmasa da…
Nur Demirok / Para