Haberler

Derin denizlerdeki balık avına kısıtlama geliyor

Derin denizlerdeki balık sayısının azaldığı gerekçesiyle yeni yıldan itibaren yapılacak avlara kısıtlama getiriliyor. AB devletlerinin uzlaşması halinde kotalar yüzde 60’tan fazla azaltılacak…

AVRUPA Birliği, bu kez de balık avında kısıtlayıcı önlemler almak için kolları sıvadı. Öneriye göre kuzeydoğu Atlantik’te iki yıl boyunca derin deniz avcılığında kota kısıtlamasına gidilecek. Amaç, sayıları hayli azalmış olan balık türlerinin çoğalmasını sağlamak. Üye ülkeler benimserse, kısıtlama yeni yılın ilk gününden itibaren geçerli olacak.

Avrupa’da balıkçılık izin ve kotalara bağlı. Her balıkçı istediği kadar avlanamıyor. İzin verilen av miktarlarını aşanlara değişik para ve avdan men cezaları veriliyor. Fakat çevreciler, AB’nin bu kararının etkili olamayacağı görüşünde. Kısıtlama, şimdiki kotanın yüzde 62 oranında azaltılması anlamına geliyor. Çevreciler sıfıra yakın bir kısıtlama taraftarı. Avrupa Birliği’nin, geçen yıl reform niteliğinde belirlenen Ortak Balıkçılık Politikası, 2020 yılma kadar balık popülasyo-nu yüksek denizler hedefliyor.

Kuzey Atlantik’te yaşayan derin deniz köpek balıkları ve kırmızı çupralar, özellikle aşırı avlanmaya karşı son derece duyarlı. Yavaş üreyen ve yavaş çoğalan bu balıklar, nesillerinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu nedenle kota kısıtlamasının zorunlu olduğu belirtiliyor.

derin denizlerde balik yasagi

HASSAS EKOSİSTEM

Denizcilik İşleri Komisyonu üyesi Maria Damanaki, “Derin deniz ekosistemi, balıkçılık gibi bir etkinliğe karşı çok hassas. Aşırı avlanma, bu türü dünyadan silebilir. Oysa türlerin devamı için çaba göstermeliyiz. Bazı türler için yapılan bilimsel araştırmalar, o türlerin sayısının son yıllarda arttığını gösteriyor. Bu son derece sevindirici bir gelişme. Ama derin sularda yaşayan bazı türlerin gelişme durumunu takip etmek çok zor. Onun için kısıtlama tedbirleri almak, gerekirse ileride daha fazla kısıtlamaya gitmek şart” diyor.

Damanaki, kotaların artırılmasını sağlayacak kadar yüksek popülasyona sahip türler olduğunu, bazı türlerde de kota değişikliği yapılmadığım sözlerine ekliyor. AB’nin kota kısıtlaması kararı üzerine, ünlü çevreci kuruluş Greenpeace de bu konuda yorum yapma gereği duydu. Kuruluşun Okyanuslar Politikası Direktörü Saskia Richartz, bütün üye ülkelerin kota kısıtlaması konusunda fikir birliği içinde olmayacaklarını, olsa bile uygulamayı yetersiz bulduklarını söyledi. Richartz, köpek balıklarının hiç avlanmaması gerektiğini ifade ederek, kısıtlamaların Baltık Denizi’ni de kapsaması gerektiğini hatırlattı.

VAHŞİ BİR ORTAM

ABD’de yayınlanan “Essentials of Oceanography” (Denizler Coğrafyasının Esasları) adlı eser, bin metre derinlikten daha derinde yaşayan canlıları, derin deniz yaratıkları olarak niteliyor. Bu canlılar gün yüzü görmediklerinden göze ihtiyaç duymuyorlar ya da kendi ışıklarını biyolüminesans özellikleri sayesinde kendileri üretiyorlar. Görebilen balıkların göz hassasiyeti ise insanlardan iki yüz kat daha fazla. Aslında bu balıklar, çok fazla ticari değeri olan, sofralarda bolca yer alan türler değil. Fenerbalığı, flaş balığı, köpek balığı, bıyıklı balık, boynuzlu balık, engerek balığı gibi türlerden başkasını da bilmiyoruz. Çünkü bilim dünyası, derin deniz canlılarının sadece yüzde 2’si hakkında bilgi sahibi.

Denizlerin yüzeyden bin metre derinliğe kadar olan bölgesinde hayat var. Bu bölge ışıklı, oksijen açısından zengin. Canlıların yaşamasını sağlayacak besin maddeleri ve mineraller de bol bulunuyor. Oysa bin metreden sonrasında hiç bir şey yok. Isı bile -1.8 ile 3 santigrat derece arasında değişiyor. Üstelik basınç, gövdesi titanyumdan yapılmış ve bin 300 metreye kadar dalabilen Rus denizaltısı Komsomolets sayılmazsa, sıradan bir de-nizaltıyı yumurta gibi kıracak şiddette. Burası son derece düşmanca ve tehlikeli bir bölge. Bilim insanlarını şaşırtan da bu. Dünyadaki denizlerin yüzde 75’ini oluşturan bin metre sonrası derinlikte canlılar nasıl hayatta kalabiliyor?

YALNIZCA YÜZDE 2’Sİ BİLİNİYOR

Derin deniz balıklarını incelemek neredeyse imkansız. Bu balıklar, yakalanıp laboratuvar akvaryumlarına konamıyor.

Binlerce tonluk basınca alışmış balıklar, akvaryumda yaşayamıyor. Bu gerçek, bir farbala köpek balığının yakalanıp dev bir akvaryuma konması, balığın da birkaç saat sonra ölmesi üzerine anlaşıldı. Çünkü Farbala köpek balığı bin 500 metre derinde yaşıyor, sığ sulara çok kısa süre uğruyor, yine derinlere dalıyor.

Derin deniz balıklarının en popüler olanı ise fener balığı. Balıkçılara göre derin denizlerdeki canlıların yüzde 65’ini fener balıkları oluşturuyor. Önceki yıllarda yapılan bilimsel bir araştırmaya göre fener balıklarının bütün dünyada 550-660 milyon ton kadar olduğu tahmin edilmişti. Bu miktar, küresel olarak yapılan balıkçılığın hacminden 6-7 kat fazlaydı. Yani dünyadaki bütün balıkçılar sadece fener balığı avlasa bile 15-20 yılda neslini tüketebilirdi. Bu sürede üreme de olacağından ne kadar avlanırlarsa avlansınlar türün geleceğini tehlikeye atamazlardı. Şimdi bu tahminler tekrar gözden geçiriliyor.

Biz ise, denizlerde balık miktarının azalıp çoğalmasıyla ilgilenmiyoruz. Bizim endişemiz derin denizlerde ağır metallerin ve kirli ortamın bu balıkları da yenemeyecek kadar kirli hale getirip getirmediği. Bu nedenle Türkiye’de derin deniz balıkları pek tavsiye edilmiyor.

Lüfer, barbunya, kalkan, levrek, mezgit, kefal gibi daha derin sularda yaşayan balıkların daha kirli ortamlarda yetiştikleri tahmin ediliyor. Palamut, hamsi, istavrit gibi yüzey balıkları ise şansımıza sağlıklı olmanın ötesinde ucuzlar da…

Sakıncasız balıklar

PALAMUT: Başta Atlas Okyanusu, Karadeniz ve Akdeniz olmak üzere geniş bir coğrafi dağılım içinde, yüzeye yakın sürüler halinde yaşayan bu hareketli balıkların sırtı çizgili, gövdesi mekik biçimli, karnı gümüş renginde uzunluğu en fazla 75 cm dolayında. Bir yaşından küçük olana ‘çingene palamudu’ denir. 2-5 kilo arasında olanlara ‘torik’, 5 kilodan büyüğüne ‘sivri’, pek görülmese de altı kilodan fazla olanına ‘altıparmak’ adı verilir. Atlantik Okyanusu’ndaki palamutlar, ‘bonito’ olarak adlandırılmaktadır. En çok sonbaharda tutulur. Ticari açıdan en değerli balıklardan biridir. Etinin lezzeti, ton balığı veya uskumruya benzer. Tuzlaması (lakerda] da yapılır.

HAMSİ: Geniş ağızlı, küçük, ince bir balıktır. Sırt tarafı yeşil-mavi ya da siyaha yakın mavidir. 2-3 yıl yaşar. Bir yaşına doğru ergenleşir. AvrupalIlar ‘ançüez’ olarak tanırlar. Aslında yüzü aşkın balık türünün ortak adıdır. Türkiye’de ise hamsi denince tek bir tür akla gelir. Uzunluğu 20 cm’i nadiren geçer. Bulgaristan, Hırvatistan, Fransa, Yunanistan, İtalya, Romanya, Rusya, İspanya, Türkiye, Ukrayna, Güney Norveç sahillerinde bol bol avlanır. Suyun 20 metre altında sürüler halinde dolaştıklarından kolay avlanırlar. Tek avcıları insanlar değildir. Yüz metre derinde yüzerlerken uskumru, lüfer, orkinos, mersinbahğı, köpek balığı ve yunus gibi deniz hayvanlarına, yüzeye yakın yüzerken de martı, karabatak gibi kuşlara yem olurlar. Sürüde bulunan hamsiler saldırıya geçen iri balıklar karşısında birbirlerine iyice sokulur ve sürtünmeyle kopan pulların oluşturduğu bir perdenin arkasına gizlenirler. İngiltere’de de görülürler. Ama ticari değeri olacak kadar çok avlanmazlar.

İSTAVRİT: Sıcak ve ılıman denizlerde yaşayan kemikli bir balıktır. Uskumruya çok benzer. Uskumru mevsiminde avlanan istavritlerin eti ezzetli olur. Sırtı gri-yeşil, vücudunun geri kalanı gümüş rengidir. Boyları 20 cm kadardır. Karadeniz’de avlanan istavritlerin boyu daha uzun olabilir. Türkiye sularında en çok görülen türdür. Yavruları ‘kıraça’ adıyla tanınır. Atlas Okyanusu’nun doğusunda Biskay Körfezi ile Madeira Adaları arasında, ABD kıyılarında, Hint Okyanusu’nun doğusunda, Japonya, Yeni Zelanda ve Kuzey Avustralya sularında yaygın olarak yaşarlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu