Ekocenter Su Arıtma Cihazı
Johannesburg’da bir gecekondu mahallesinde, yolun kenarında duran parlak kırmızı konteynır, ilk bakışta yüzlerce insanın hayatını değiştirecek bir şeye benzemiyor. Kayan kapılar açıldığında küçük bir dükkân tezgâhı görünüyor. Tezgâhın arkasında sıra sıra konserve, tuvalet kâğıdı, yağ ve ilkyardım malzemesi var. Çatıdaki güneş panelleri, kablosuz interneti ve ara sıra futbol maçı izlemek için açıldığında televizyonu çalıştırıyor. İki adet musluktan ise isteyen herkes için arıtılmış ücretsiz su akıyor.
Coca Cola ve mucit Dean Karnenin New Hampshire merkezli Deka Ar-Ge şirketi tarafından yapılan bu konteynır, bir tür taşınabilir şehir; dünyanın her yerinde gelişmemiş köylere taşınabilecek internet bağlantılı bir toplum merkezi. Coca Cola buna “Ekocenter” adını veriyor. Kısa ve öz bir tanım ama konteynırın içindeki, dünyayı değiştiren teknolojiyi gizliyor.
Büyük kırmızı kutunun içinde mini buzdolabı büyüklüğünde, adına Slingshot (sapan) denilen bir kutu daha var. Slingshot, düzinelerce medikal ekipmanın ve en ünlüsü Segway kişisel taşıtın bulunduğu birçok icadın ardındaki Karnen tarafından geliştirilmiş. Karnen günümüzün Thomas Edison’u denebilecek biri. Yüzlerce patenti var ve yaratımları sayısız hayatı daha iyiye götürdü. Şu an üstünde uğraştığı projeler arasında DARPA için bir robot protez kol ve “yanabilen her şeyi” yakıt olarak kullanarak ucuza elektrik üreten bir Stirling motoru bulunuyor. On yıldan uzun bir çabanın sonucu olan Slingshot ise onun tüm diğer icatlarının toplamından daha büyük bir etki gösterebilir.
Buhar sıkıştırmalı damıtma denilen bir yöntem sayesinde tek bir Slingshot yılda 250.000 litreden fazla suyu arıtabiliyor. Bu, yaklaşık 300 kişinin yıllık su ihtiyacı demek. Dahası, bunu ne kadar kirli olduğu fark etmeksizin tüm su kaynaklarıyla yapabiliyor. Deniz suyu, atık su, kimyasal atık fark etmiyor.
Temiz su sıkıntısı çeken toplumlar için bunun önemi ortada, fakat asıl potansiyelini göstermesi için önce Slingshot’m onlara ulaşması gerekiyor. İşte, Coca Cola da burada devreye giriyor. Şirket yalnızca meşrubat üreticisi değil, aynı zamanda belki de dünya üzerindeki en büyük, en sofistike dağıtım sisteminin sahibi. Bu da çok önemli zira dünyanın önünde benzeri görülmemiş ölçekte bir su krizi var.
Su görünürde o kadar bol ki, ne kadar çok insanın temiz su bulamadığını unutuyoruz. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre yaklaşık bir milyar kişi güvenli içme suyuna erişemiyor ve bu yüzden her yıl yüz binlerce insan ölüyor. Çok daha fazlası ise korkunç hastalıklara yakalanıyor.
Elbette bir sürü su arıtma aracı mevcut: klor tabletleri, ters ozmos tesisleri vb. Fakat hepsinin dezavantajları var. Ya yeteri kadar taşınabilir değiller ya da bulunması, değiştirilmesi zor parçalar gerektiriyorlar ya da en sıkıcısı, suyu tüm kirleticilerden arındırmadıkları için bundan habersiz insanların zehirlenmesine yol açıyorlar.
Karnen, küresel su krizini “Golyat’a benzetiyor. Bu bir bakıma kendisini Davud’un yerine koyduğu anlamına geliyor. Kutsal kitaplardaki bu eski öyküyü anlatıp hafızamızı tazeleyi-veriyor: “Davud, Golyat’ı tek bir sapanla dize getirmişti”.
“Hayatımda kolay ya da uğraşsız bir şey yok” diyor Karnen. “Bir gün yataktan kalkıp da ‘Vay be, bir küresel su problemi varmış. Hadi buna kafa yorayım’ demedim.” Manchester, New Hampshire’da Merrimack Nehrinin kenarında tuğladan yapılmış eski bir dokuma atölyesindeki ofisinde oturuyor. Önünde gerçek boyutlarda, kartondan bir Darth Vader duvara yaslı duruyor ve bir dizi döner iskemlenin ortasında ise üzerine Al-bert Einstein’m oturur vaziyette resmedildiği bir tahta iskemle var. Karnenin farklı helikopterlerinin fotoğrafları duvarı süslüyor (yıllar boyu farklı helikopterleri olmuş ve bazen bir tepenin üstündeki arazisinden Deka’ya helikopterle gidiyor). Dışarıdaki koridor ise Mad Magazine ve Tales from the Crypt’in illüstratörlüğünü yapan babasının resimleriyle dolu.
İLK OTURDUĞUMUZDA Karnene basit bir soru yöneltiyorum: Su kriziyle ilgilenmeye sizi ne itti? Yanıt, Karnenin zengin ya da ünlü olmadan önceki kariyerinin kilometre taşlarıyla ilgili bir açıklamaya dönüşüyor. Karnen doğal bir hikayeci ve öyküsünü adeta hızlı çekim anlatıyor. Şu anda 63 yaşında olan Karnen Long Island, New York’ta büyümüş ve ilk firması olan AutoSyringe’i kurmak için 1976’da üniversiteyi terk etmiş. Firmayı tıp öğrencisi olan ağabeyinden duyduğu bir sorunu çözmek amacıyla kurmuş: Kimi hastaların o kadar sık tedavi görmesi gerekiyor ki hastaneye gidip gelmekten üretken bir yaşam süremiyorlar. Karnenin çözümü ilacı otomatikman belirli dozlarda hastaya uygulayan ilk giyilebilir infüzyon pompası olmuş. Ürün çok tutulunca Karnen, AutoSyringe’i Baxter Internati onal adlı medikal firmasına satmış. O sıralar daha 30 yaşındaymış.
Bir anda milyoner olan Karnen, Manchester’a taşınarak Deka’yı (adının ve soyadının ilk hecelerinden oluşuyor) kurdu. İçlerinde dünyaca ünlü Segway’in de bulunduğu birkaç istisna haricinde şirketin odak noktası, yaşam tarzı sorunlarını çözen medikal icatlar. Böylesi projelerden biriyse 20 yıl önce başladığı, böbrek yetmezliği yüzünden her gün diyalize girmek zorunda olan hastalar için bir makine. î
Baxter International, peritoneal diyaliz denen, karın boşluğunu steril tuz çözeltisiyle doldurup kanı süzmek için vücudun kendi membranlarmdan yararlanan yöntemi kullanan bir makine geliştirdi. Bu yöntem, kanın harici bir filtreden geçmesini gerektiren hemodiyalizden daha az travmatik olsa da aygıt hantal ve gürültülüydü. Şirket, tasarımı iyileştirmesi için Kamena gitti.
Kamen’m HomeChoice adlı tasarımı, hastaların yataklarının başucundaki komodine sığacak kadar küçük, onlar uyurken çalışabilecek kadar da sessizdi. Bununla birlikte hasta başına litrelerce saf su gerektiriyordu ve bu da maliyeti artırıyordu. İçgüdüleri Kamena medikal uygulamalar için bir su arıtma aygıtı geliştirmesini söylüyordu. Böylelikle hastalar diyaliz solüsyonu için musluktan akan suyu kullanabilecekti. Biliyordu ki büyük kısmı filtreye dayalı mevcut saflaştırma sistemleri gereksinimlerini karşılamada yetersizdi.
Bunun üzerine damıtma konusuna eğilmeye karar verdi.
Kamerfa göre damıtma o kadar basit ki, sihirli gibi görünüyor. “Güneş açık bir tuvaletteki suyu buharlaştırınca tüm biyo yük, Kriptos-poridyum ve Giardia geride kalır” diyor. “Hatta suyu arsenikten ve kimyasal atık sitelerindeki altı değerlikli (hekzavalan) kromdan bile ayrıştırır.”
Yenilikler genellikle birbirinden kopuk gibi görünen fikirlerin birleştirilmesiyle ortaya çıkar. Kamen’in benzersiz dehâsı da bu bağlantıları başkaları görmezken görüp hemen tanımasında. Fakat gezegenin en hassas sistemlerinden birini evde çalışan bir aygıta bağlamak o denli kolay değildi. Damıtma makinesinin çalışması için her saat litrelerce su kaynatması gerekiyordu ve bu da tipik bir evde görülmedik bir enerji tüketimi gerektiriyordu. O yüzden Karnen ve mühendisleri bir başka temel bilimsel ilkeden faydalandılar. Buharlaşması için suyun ısınması gerekir ve su bu sırada enerji alır. Buhar yoğunlaşarak sıvıya dönüştüğünde bu enerji salıverilir. Karnen ve ekibi bu enerjiyi geri dönüştürebilirse çok daha verimli bir süreç olacağını düşündü. Bu yüzden de bir “ters akışlı ısı eşanjörü” tasarladılar.
Bu aygıtta soğuk haldeki sıvı ile aşırı ısıtılmış, buharlaştırılmış ve sıkıştırılmış saf su karşı karşıya geliyor. Sıcaklık farkı dışarı giden suyu anında soğutup gelen sıvının anında kaynamasını sağlıyor. Bunun için tek gereken biraz su kaynatmak, bir de kompresör çalıştırmak içn azıcık ekstra enerji.
Karnen öne eğiliyor ve öyküsünün ilk kısmını bağlarken gülümsüyor. “Şöyle dedik: ‘Dur bir saniye, herhangi bir su girişini, biyoyük, organik, inorganik, krom demeden alıp saflaştıran bir alet yapabilir miyiz? Bunu herhangi bir eve koyabilir, böylece tıp
standartlarına uygun, bir saç kurutma makinesinden daha az elektrik harcayan ve günde bin litre temiz su üreten bir makine yapabilir miyiz?’” Bir düşünün, böylesi bir şey ne kadar değerli olurdu.
SU ARITMA AYGITININ planı biçimlendikçe Karnen kendini afet bölgelerini düşünürken bulmuş. Ne zaman bir deprem ya da tsunami felaketi olsa, yardım örgütlerinin ilk ihtiyacı temiz su; zira yerel su kaynaklarına lağım ya da kimyasal maddeler karışıyor. Karnen, “Mobil diyaliz için taşınabilecek kadar küçük bir kutu yapmaya uğraşıyorum ve günde 925 litre su üretiyor. Bu, kriz anında ıoo kişinin gereksinimini karşılayabilir” diye düşünmüş. Dahası, bu makine neden su ihtiyacı sürekli olan köylerde, hatta ülkelerde kullanılmasmdı ki? “Dünyada her sabah uyandıktan sonra ilk işi su aramak olan yaklaşık bir milyar insan var” diyor Kameri. “İçlerinden birçoğu kendilerini öldürmeyecek bir su bulmak için’ uzun mesafelere yolculuk yapıyor. En üzücüsü, her yıl yüz binlerce insan bu yüzden ölüyor. Özellikle de çocuklar.” Fakat Kamen’in saflaştıncısında insanların tek yapması kirli çamaşır suyuna, kirlenmiş bir nehre, hatta kendi fosseptik çukurlarına bir hortum sokup makinenin diğer ucundan akan mikropsuz, kristal berraklığındaki suyu içmek.
Asıl sorun bu arıtma aygıtlarını seri üretmek ve gereksinimi olanlara ulaştırmaktı. Karnen bunun için küresel yardım örgütlerinin kapısını çalmaya başladı. Deka’da iş geliştirme alanında çalışan Jim Scott, bu grupların teknolojiyi ölçeklendirecek kapasitede olmadığını söylüyor. “Bu işlerle uğraşmayan bir kuruluşsanız çok göz korkutucu olmalı.”
Kamen’m yıllar boyu birlikte çalıştığı medikal ve ilaç firmaları da yardım edemeyecek durumdaydılar. Gelişmiş ülkelerde altyapıları vardı, ama Kamen’m teknolojiyi ulaştırmak istediği yüz küsur ülkede değil.
Hüsrana uğrayan Karnen düşünüp tekrar bir çözüm bulmuş. “Çok yolculuk yapanlarla konuştuğumda ‘Dünyanın her yerinde bulabileceğiniz bir şey varsa o da Coca-Cola’dır’ diyorlardı. Fıkrayı siz de bilirsiniz. Adamın teki üç haftada Everest’in tepesine tırmanmış, sonra gidip orada bir Coca-Cola satın almış. Ben de şöyle
düşündüm. Coca-Cola içilen bir şey ve bizim makinemiz büyüklüğünde soğutucuları, dünyanın dört bir yanında kutulama ortaklıkları var.
Bu işi yapacağım, onları buna ikna edeceğim.”
■k-k-k
KAMEN’İN SIRA DIŞI teklifine şirketin yanıtı şöyle oldu: Sizden haber almak güzel, ama önce bizim için bir proje yapmaya ne dersiniz? Bu olay 2005’teydi ve şirket o sırada daha iyi bir meşrubat makinesi geliştirmekte güçlük yaşıyordu. Karnen, Coca-Cola araştırma laboratuvarımn eski müdürü Nilang Patel’le işbirliği yaptı ve medikal ekipman alanında, kemoterapi ilaçlarının ve ensülinin dikkatlice uygulanması için geliştirdiği teknolojiden yararlandı. Böylece ortaya Freestyle çıktı. Bu meşrubat makinesi 20 litrelik şurup paketlerinde değil de küçük kartuşlarda tutulan konsantre içeriği gazlı suyla ve tatlandırıcılarla karıştırıp birbirinden farklı 100 içecek üretebiliyor.
2009’da Freestyle üretime geçince Karnen, Coca-Cola’ya artık Slingsho-tadını almış olan projesi için yaptıkları anlaşmayı hatırlattı. O sırada Coca-Cola’nm yöneticisi ve yönetim kurulu başkanı değişmiş, yerine Türk yönetici Muhtar Kent gelmişti. Karnen destek için iki büklüm olup yalvarması gerekeceğinden korkuyordu fakat kendi ifadesiyle, “Muhtar’la tanıştıktan daha iki dakika sonra onun muhasebeci tipli biri değil de küresel düşünen, büyük resmi görebilen biri olduğunu” anladı.
“Kent bana ‘Dean’ dedi, ‘eğer su üretebiliyorsa niye başka şeyler de yapmayalım?’ “ Temiz su sağlamak, gelişen pazarlar için piramidin tabanı denilen stratejiyi oluşturabilirdi. Dünyanın en fakir insanlarına yeni teknolojiler, hizmetler ve fırsatlar götüren bir şirket, onları fakirlikten kurtararak kârlı birer müşteriye çevirebilir. O yüzden de Ekocenter kimi pazarlarda su arıtıcıya eşlik edecek bir konsept halini aldı.
Ekocenter programının genel müdürü Derk Hendriksen, “Coca-Cola’nm parçası olduğu toplum ne kadar sağlıklıysa işler de o kadar iyi olur. O yüzden toplumun sağlığı uzun dönem stratejimiz için çok önemli” diyor. Hemen belirtmek gerekiyor ki şirketin programdan sağladığı doğrudan bir kazanç yok. Fakat elbette meşrubat devi de bu
süreçte büyük bir prestij sağlıyor.
2011’de Coca-Cola ve Deka, altı aylık bir test için Gana’ya 15 adet Slingshot yolladı ve burada beş kırsal okula temiz su sağladı. 2013 sonbaharında Coca-Cola ve ortakları 2015 sonuna kadar Afrika, Asya ve Latin Amerika’da 2.000 birim (ya tek başına Slingshot ya da Ekocenter) konuşlandırma hedefini açıkladı. Hendriksen, “Amacımız ihtiyaç duyan toplumlara yılda 500 milyon litre içme suyu ulaştırmak” diyor. Bu da her yıl 500.000 kişinin hayatını iyileştirmek demek.
Karnen her zamanki gibi Ka-men’lığmı yapıyor ve Coca-Cola ortaklığının mevcut hedeflerini çok daha büyük bir şeye doğru atılmış ilk adım olarak görüyor. “Gelişmekte olan dünyada insanların %5o’si suda taşman patojenler yüzünden hasta oluyor” diyor. “İnsanlara sırf temiz su verebilseydik, tüm hastanelerdeki yatakların yarısı boşalırdı.” Kamen, Slingshot’un tüm bu insanların derdine deva olmayacağını ama bu uğurda çaba harcamaktan geri çekinmeyeceğini söylüyor.
Slingshot’un kapsamını genişletmenin yollarından biri, onu Kamen’m tutkuyla bağlandığı bir diğer proje olan verimli Stirling jeneratörüyle birleştirmek olabilir. Stirling motorları içten yanmayla değil, kapalı bir sistemde ısıtılıp soğutulan gazın genleşip büzülmesiyle çalışıyor. Konsept 1800’lü yılların başına dayansa da hiç yaygın kullanım alanı bulamadı. Kamen’in jeneratöründeki motor yakıt olarak çöpten, yapraklardan ya da yakıt olarak kullanılabilecek yanabilen materyallerden başka hiçbir şeye gereksinim duymuyor. Bangladeş’teki bir test ünitesi altı aydır inek tezeğiyle çalışıyor. Slingshot’la bir araya gelen Stirling jeneratörü, suyun her yerde saflaştırılabilmesini sağlayacak. İster şebeke cereyanıyla ister Ekocenter üzerindeki güneş panelleriyle.
Bu çok önemli zira temiz su sıkıntısı çeken çoğu yerde doğru düzgün elektrik de yok. Kamen daha şimdiden, Ekocenter’lara güneş paneli sağlayan NRG Energy ile geliştirme meselesini konuşmak için bağlantıya geçmiş. “Bir milyardan fazla insana temel güç sağlayabiliriz” diyor. Bu sırf Slingshot’la ulaşabileceğinin iki katından fazla ve neredeyse dünya nüfusunun beşte biri. V%