Enflasyon, ekonomi ve Moody’s beklentileri…
Mart ayı enflasyon rakamları MB’nin ölçülü faiz indirimi yapmasına engel değil. İhracatta ise dış pazarlardaki durgunluk ve jeopolitik riskler nedeniyle durum parlak değil. Ancak Moody’s’in Türkiye’nin notunda değişiklik yapmasını ise beklemiyorum…
Enflasyonda sorun ne?
Mart ayı enflasyonu açıklandı. Tüketici fiyatlan şubat ayma göre yüzde 1.19 arttı. Bu artış yüzde 0.87’lik piyasa beklentisinden yüksekti. Böylece yıllık enflasyon mart ayında yüzde 7.61’e yükseldi. Enflasyon mart ayında da gıda şoku yaşadı. Aylık enflasyondaki yüzde 1.19’luk artışın 0.61 puanı gıdadan kaynaklanmış. Grafikte görüldüğü gibi gıdada yıllık enflasyon yüzde 14.12’ye yükselmiş durumda. Gıda dışı enflasyon ise yüzde 6’nın altında bulunuyor.
Peki, bu rakamlar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nm faiz indirimi yapmasına engel mi? TCMB faizde ölçülü (0.25 veya 0.50 puan) adım atabilir. Ancak TCMB’nin politika faizinde indirim yapması değil mesele. İş dünyası ve vatandaşı ilgilendiren piyasa faizine yansıyabilecek politika faizi indirimi yapamadıktan sonra faiz indirimleri işe yaramıyor. Politika faizindeki indirimin piyasa faizlerine yansıyabilmesi için ön şart ise kurda istikrar.
Özetle, TCMB nisan ayı toplantısında ölçülü faiz indirimi yapabilir. Ancak bu indirimin yukarıdaki bahsettiğim etkileşim nedeniyle borsaya ve gösterge faize etkisi çok sınırlı olur.
Ekonomik görünüm nasıl?
Geçen yılın son çeyreğine ait büyüme rakamları açıklandı. Manşet rakam beklenenden yüksek geldi. Ama “beklenenden hızlı büyüdük” diyerek kendimizi kandırmamalıyız. Yıllık yüzde 2.57’lik büyümenin 1.43 puanı stok artışından kaynaklanmış. Bir başka ifadeyle, üreticiler ekonomideki yavaşlamanın derecesini iyi kestirememişler. Talebin dikte ettiğinden çok daha fazla üretim yapılmış. Bu, gelecekteki üretimden çalacaktır. Bu yılın ilk çeyreğinde stok eritmeye çalışacaklardır. İkinci husus ise özel yatırımlardaki durgunluğun devam ediyor olması. Son çeyrekte özel yatırımların büyüme katkısı sadece 0.18 puan. Gayri safi sabit sermaye oluşumu (özel yatırımlar) bir ekonominin gelecekteki büyüme kapasitesini belirleyen en temel faktördür. Özel yatırımlardaki durgunluğun devam etmesi pek ümit verici değil.
Peki, ne yapılabilir? Büyüyebilmek için yaslanabileceğimiz iki mecra var. Birincisi, dış pazar? Dış pazarlarımız adeta kurumuş durumda. Bitişikte, ihracatımızın 12 aylık değişimi görülüyor. Yılın ilk çeyreğinde 2014’e kıyasla yüzde 13 mertebesinde daralma var. İhracat partnerlerimizdeki ekonomik durgunluk ve jeopolitik riskler ne yazık ki dış pazardan momentum almamıza engel.
İkincisiyse iç piyasa… İç piyasanın canlanması için iki ön koşul var; Kurda istikrarın sağlanması ve politika faizlerinin piyasa faizlerine yansıyabilecek şekilde düşürülmesi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bu iki ön koşulu henüz sağlayabilmiş değil. Hal böyle olunca da büyüme yavaş seyrediyor. Seçim sonuçlarından sonra ekonominin ön plana çıkacağı bir meclis aritmetiği oluşmazsa yılın ikinci yarısını da kaybedebiliriz. Mevcut görünümle yılın bütünü için yüzde 2.6 düzeyindeki büyüme tahminimi koruyorum.
Moody’s beklentiniz nedir?
Moody’s, Türkiye için değerlendirmesini 10 Nisan Cuma günü yapacak. Moody’s, Türkiye’yi “yatırım yapılabilir” ülkeler liginde tutan iki kredi derecelendirme kuruluşundan biri. Ancak bize verdiği notun görünümü “negatif. Bir başka ifadeyle, notta artırımdan ziyade indirime yakın konumda. Peki, seçim öncesi not indirimi olur mu? Çok açık ve net bir şekilde notta değişiklik beklemediğimi, not değişimi ihtimalinin sıfıra yakın olduğunu söylemeliyim.
Evet, Türkiye ekonomisi 2015’e oldukça kötü giriş yaptı. Hem de düşen petrol fiyatları ve Avrupa Merkez Bankasının (ECB) güçlü tahvil alım programı yapmaya başladığı bir yıla büyük umutlarla girmişken. Kuruyan ihracat pazarları ve cansız iç talep nedeniyle bu yılın ilk çeyreğinde ekonomimizde daralma ihtimalini göz ardı edemeyiz. Ancak düşük büyüme olgusu bu yıla ait bir mesele değil. Türkiye ekonomisi 2012 yılında yüzde 2.1, 2013 yılında 4.1 ve 2014 yılında da yüzde 2.8 (tahmin) büyüme gerçekleştirebildi. Üç yıldır potansiyel büyüme hızımız olan yüzde 4.5’un altındayız. Zayıf büyüme olgusu Moody’s için “hesapta” ya da “mevcut not içinde olan” bir konu.
Enflasyon cephesinde de son durumu “deja vu” şeklinde özetleyebiliriz. Türkiye ekonomisi düşük büyüdüğü dönemlerde dahi enflasyonu “kalıcı” bir şekilde yüzde 5 bölgesine yerleştiremiyor. Kur yükselişi (ithalatın üçte ikisi dolar cinsinden olduğu için özellikle dolar-TL yükselişi) düşük büyüme ortamında dahi enflasyonu yükseltiyor. Düşük büyüme ortamında dahi hizmetler sektöründeki fiyat katılıkları nedeniyle enflasyonda kalıcı düşüş yakalayamıyoruz. Bunun da Moody’s için yeni bir hikaye olmadığını söyleyebiliriz.
Türkiye’deki siyasi kamplaşma da yeni değil. Moody’s’in Türkiye notunu “yatırım yapılabilir” düzeye çıkardığı dönemde de kamplaşma tavan yapmış haldeydi. Bu cepheden de Moody’s’e notta indirime gerekçe olabilecek malzeme çıkmaz.
Evet, bankacılık sektöründe batık kredilerde yükseliş eğilimi kaçınılmaz. Büyümenin zayıf, kurun ciddi şekilde oynak, reel sektörün dövizde açık pozisyonun çok yüksek olduğu bir ekonomide batık kredilerin toplam kredilere oranında yükseliş beklenir. Bu doğrultuda Moody’s geçen haftaki değerlendirmesinde finans sektörünün batık kredi oranının yüzde 2.9’dan 3.5-4 civarına yükseleceğini öngörmüş. Bu yükseliş beklentisi de not indirimine kapı açmaya yetmez. Türk bankacılık sektörü çok güçlü sermaye yapısına sahip ve Avrupa’daki muadilleri için “iyi emsal” konumunda.
Kaldı ki, ekonomimizin iskeleti de sağlam. Avrupa’nın kendi standartlarına göre hesapladığımız genel yönetim borç stoğu. Türkiye için yüzde 36 düzeylerinde. Avrupa bu oranda yüzde 60 ve altı olarak belirlediği kendi kriterini tutturamazken Türkiye kamu mâliyesinde yıllardır başarılı bir performans sergiliyor.
Gelelim cari açığa. Cari açıkta bu yıl gerileme devam edecek. Tabii ki kalıcı bir şekilde değil. Cari açıkta istenen eğilimi başka metrikte (büyüme) istenmeyen eğilimle yakaladık. Türkiye’nin yüksek büyüme dönemlerinde yükselen, zayıf büyüme dönemlerinde göreli olarak kabul edilebilir düzeylere gerileyen cari açık olgusu Moody’s için “alışıldık” bir olgu.
Özetle, en azından 7 Haziran seçimlerine kadar olan süreçte Türkiye ekonomisine ilişkin olarak Moody’s için “hesapta” olmayan ya da Moody’s tarafından mevcut nota “yansıtılmamış” bir durum söz konusu değil. Haliyle de 10 Nisan tarihinde notta değişim getirmeyen ama birçok uyarıyla dolu negatif tandanslı bir rapor bekliyorum.