Bilim - Teknoloji - İnovasyon

Eugene Goostman adlı sanal çocuk Turing Testi’ni geçti

Bir Uzay Macerası filminden bu yana yapay zeka konusunda birbirinden farklı örneklerle karşılaşıyoruz. HAL9000 zeki bir bilgisayar olarak satranç oynayabiliyor, insani duyguları birbirinden ayırabiliyor ve bir insan gibi, hatta biraz da hipnotize edici bir tonda iletişim kuruyordu.

Ama kendisine aşılanan insancıl yaklaşımlar soğuk siber mantıkla gelişince ortaya insanlar açısından korkunç bir tablo çıkmıştı. Yıllar sonra Terminatör serisinde daha acımasız bir versiyonu olan SkyNET’le tanıştık. SkyNET uluslararası bir savaşa neden olup bu kargaşa esnasında tüm kontrolü ele geçirmişti. Böylece yapay zekanın gücü tamamen ele geçirmesi durumunda yaşanabilecekleri görmüş olduk. Bilim-kurguda ele alındığında genelde korkutucu yönü vurgulanmış olsa da Spike Jonze’un yazıp yönettiği Her’de konuyu bambaşka bir açıdan değerlendirme fırsatı bulduk. Filmden bu yana herkesin aklında aynı soru var: Bir insan bilgisayara aşık olabilir mi?

goostman

Tüm bunlar şimdilik bir fanteziden ibaret. Çünkü şu ana dek yapay zeka başarısı olarak kabul edilen Turing Testi’ni geçebilen bir program olmamıştı. Fakat geçtiğimiz günlerde Eugene Goostman adlı sanal çocuk, testi geçen ilk program olmayı başardı.

50’li yıllarda İngiliz matematikçi Alan Turing tarafından yaratılan testin amacı makinelerin taklit kapasitesini ölçmek. Bir başka deyişle, bir bilgisayarın insan gibi davranma becerisini belirlemek. Turing, 2000’li yıllarda bilgisayarların çok zeki olacağını fark etmişti. Ona göre, bilgisayarla iletişim kuran kişi onun insan mı yoksa bir bilgisayar mı olduğunu anlayamıyorsa bilgisayar bu testi geçmiş demektir. Alan Turing, bunun için satranç oynayabilme ve insanla sohbet edebilme kabiliyetlerini baz almıştı. Ardından fikrini kanıtlamak adına bir makinenin oynayabileceği satranç programı yazdı. Üstelik henüz bilgisayar icat edilmemişti. Yani aslında bunları gerçek anlamıyla test edemiyor, sadece gelecekte pratiğe dökülebilecek bir teori olarak ortaya koyuyordu. Bilgisayarlar üretilmeye başlandığında Turing’in bu çalışmaları ‘yapay zeka’ olarak adlandırdığımız bir bilim dalına dönüştü.

Tabii satranç denilince hepimizin aklına 1997’de dünya şampiyonu Garry Kasparov’u yenen Deep Blue (IBM) geliyor. Ancak o bile altın bir standart haline gelen bu testi geçememişti. IBM’in sonraki yıllarda yarattığı VVatson ise Turing Testi standartlarının ilerisine geçerek ünlü yarışma programı Jeopardy’de (bizde Riziko adıyla yayınlandı) tüm zamanların en zorlu yarışmacısını yenmeyi başardı. Ancak yine de Turing Testi açsından bir örnek oluşturmuyor. Çünkü test bilgisayarın zekasını değil, bir insan gibi davranabilme kabiliyetini ölçüyor.

Günümüzde Turing Testi, daha pratik bir ölçümle ve zamanın koşullarına uyum sağlayacak şekilde sürekli güncellenerek uygulanıyor. Bir bilgisayar programı, ilk 5 dakika içinde insanların en az yüzde 30’unu kandırmayı başarabiliyorsa teknik olarak testi geçmiş sayılıyor. Tabii insanla bilgisayar arasındaki bu iletişim, bir arayüz aracılığıyla sunulan yazıya dayalı sohbet programıyla gerçekleşmekte. Eugene, kendisiyle sohbet eden her üç kişiden birini ikna etmeyi başardı. 13 yaşındaki siber çocuğun tıpkı gerçek bir insan gibi belirli karakteristik özellikleri, hobileri, sevdiği ve nefret ettiği şeyler var. Ukrayna uyruklu olduğu için İngilizce Eugene’in ana dili değil. Aslında bu ufak ayrıntı, bizleri kandırarak insan olduğuna ikna etmesi için büyük bir avantaja dönüşüyor. Tabii bir de yetişkinlerin iletişim kurmakta zorlandığı bir yaş diliminden seçilmiş olduğu ve bu role uygun karakter özelliklerine sahip olduğu gerçeği var. Bu ikisi üst üste eklenince şunu görüyoruz: Bir bilgisayar değil, kanlı canlı bir çocuk olsaydı bile birçoğumuz onunla düzgün bir iletişim kurmakta zorlanırdık. Dürüst olalım, bir de bunu sanal ortamda yapıyorsak, arada sırada sorduğumuz sorular ve aldığımız cevaplar arasında bazı tutarsızlıkların olmasına şaşırmaz, yaşına verirdik. Eugene’i yaratanların kullandığı bu hile, testi geçmesi için ona ekstra avantaj sağlamış gibi görünüyor. Ama bunu hak etmediği anlamına gelmez. Aksine, testin asıl amacı, bir bilgisayarın bu tür hileler kullanarak bir insan olduğu yönünde bizleri ikna ettiği noktada alarma geçmek. Çünkü Turing Testi’ni geçebilen bir program sayesinde geleceğin yardımsever ve zeki robotları yaratılabileceği gibi, siber suçlara da imza atılabiLir. Özellikle günümüzde gerçek zamanlı sohbetlerimizin büyük bölümünü çevrimiçi sanal sohbet programlarıyla gerçekleştirdiğimiz düşünülürse.

Eugene Goostman, 2001 yılında Vladimir Veselov, Eugene Demc-henko ve Sergey Ulasen tarafından geliştirilmeye başlandı. Veselov; “Ana fikir, her şeyi bildiğini iddia eden bir ergen olmasıydı. Tabii ki yaşına bakarak her şeyi bilmesinin mümkün olmadığını söyleriz. Dolayısıyla ona gerçek bir ergen kimliği yükledik. Karakterinin inandırıcı olmasının sebebi de bu” diyor.

Aslında bu bilgisayar programları bir aldatmacaya dayanıyor, yani gerçek anlamda zeki değiller. Fakat Turing bu tür bir kandırmacanın uygulamada zeka izlenimi verdiğini, bu yüzden zekanın kendisi kadar başarılı olabileceğini söylüyordu. Amerikalı füturist ve yazılım gurusu Ray Kurzvveil, mevcut gelişme hızımızla 2029 yılında insan beyninin ham işlem kapasitesine sahip bilgisayarlar üretilebileceğini öngörüyor. Şimdilik özgün makine zekası yaratma gücünden bir hayli uzağız ama Eugene, hedefteki ilk kırılma noktasını aştığı için artık büyük bir hızlanma yaşanma ihtimali de var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu