Gidişatı Ekonomi Belirliyor
Her ne kadar ilk bakışta göze batmasa da, aslına bakarsanız ABD ile Türkiye arasındaki siyasi ve toplumsal dinamiklerde ciddi benzerlikler var.
Son yıllarda her iki ülkede de hem siyasi hem de toplumsal boyutta ciddi kırılmalar yaşanıyor. Her iki ülkede de iktidar ve muhalefet arasında acımasız bir mücadele mevcut ve bu ideolojik mücadelenin verildiği en önemli alan yazılı ve görsel medya. ABD’de biraz FOX TV gibi Cumhuriyetçi Partiye yakın kanalları izlerseniz, Öbama’nın sosyalist bir diktatör olduğu izlenimini edinebilirsiniz. Demokratların tercihi MSNBC ise Cumhuriyetçileri bir Faşist parti gibi göstermekten çekinmiyor. Başka bir benzerlik her iki ülkenin de sürekli seçim havası içinde olması.
Ama belki de ABD ve Türkiye arasındaki en önemli benzerlik seçmenlerin kime oy vereceklerine ekonomiye bakarak karar veriyor olmaları. Bu durumu en güzel Bili Clinton döneminde danışmanlık yapan James Carville, Demokrat Parti’nin doksanlı yıllardaki seçimlerdeki başarısını bütünüyle ekonomiye bağlayan “it’s the economy, stupid” (“ahmaklık yapma, ekonomiye bak” şeklinde tercüme edilebilir) diyerek açıklamıştı. Bu nedenle iki ülkede de siyasette artan tansiyonu anlamak için ekonomiye bakmak gerekiyor.
2012 seçimlerini kötü giden ekonomiye rağmen beklenmedik derecede rahat kazanan Obama şimdi siyasi hayatının en zor günlerini yaşıyor. Her ne kadar ekonomi cılız bazı canlanma sinyalleri verse de, işsizlik oranı bir türlü düşmüyor. Obama’nın güçlendirmeye çalıştığı sosyal devlet ve sağlık sigortası sistemi bu ortamda Cumhuriyetçi muhalefet tarafından abartılı bir şekilde “sosyalizmin ayak sesleri” olarak görülüyor. Öte yandan Amerikan ekonomisindeki göreceli canlanma şimdi bütçe kesintileri ve Fed’in sıkılaşma sinyalleri veren para politikası nedeniyle nedeniyle tehdit altında.
Türkiye’ye baktığınızda benzer bir manzara var. Her ne kadar son aylarda artan siyasi gerilimin arkasında hükümet-cemaat kavgası varmış gibi görünse de toplumu asıl ilgilendiren mesele zorlaşan ekonomik şartlar. Burada ekonomiye hem temel makro ekonomik dengeler hem de halkın daha hassas olduğu hizmetler, altyapı ve işsizlik gibi konulardan yola çıkarak bakabiliriz. Temel makro ekonomik dengelerden yola çıkarsak bütçe konularına bakmak gerekiyor. Bilindiği gibi Türkiye ekonomisi, verdiği yüksek cari açık yüzünden kırılgan bir yapıya sahip. Enerji ve hammadde ithalatına bağlı olan bu cari açık, küresel likidite yani sıcak para akışı sayesinde tehlikeli boyutlara ulaşmıyor.
Fed’in son yıllarda uyguladığı aşırı düşük faiz ve esnek para politikası bütün dünyaya likidite pompaladı. Şimdi yeni Fed başkanı faizleri artırma sinyalleri verirse küresel likidite azalacak. Türkiye gibi yükselen pazarlardan sıcak para çıkışı zaten bir süredir yaşanıyor ve bu sıcak para çıkışı ancak yüksek faiz uygulanırsa duracak. Nitekim Merkez Bankası geçen ay faizleri beklenenden daha yukarı bir seviyeye çekti ve biraz olsun sıcak para çıkışını engelledi. Öte yandan bu durum yani yüksek faiz, uzun vadede Türkiye’de kalkınma hızı, üretim, işsizlik gibi konularda ciddi sorun yaratacak.
Öte yandan AK Parti’nin oylarında bütün yaşanan kavgaya rağmen ciddi bir oy düşmesi olmazsa bunun temel nedeni makroekonomik dengeler değil halkı daha çok ilgilendiren sosyoekonomik hizmetler ve altyapı konularında bir kötüye gidiş yaşanmıyor oluşu çok önemli olacak. Yani halkın gözünde ekonomik gidişat, kalkınma hızı düşüyor olmasına rağmen henüz kötüye dönmüş değil. Ama neresinden bakarsanız bakın uzun dönemde kalkınma hızının düşüyor olması hizmetleri ve altyapıyı da etkileyecek. Ancak ve ancak o zaman, ekonomik şartlar kötülediğinde, ciddi bir siyasi değişim mümkün olacak gibi gözüküyor. Bugün krizden ziyade zorlaşan ekonomik şartlardan bahsetmek daha gerçekçi.
Sonuç olarak Türkiye 2014 Mart yerel seçimlerine ekonomik dinamiklerde bu tür ciddi sorunların oluşmaya başladığı bir konjonktürde giriyor. Bu yerel seçimler artık sadece yerel seçim olmaktan çıktı ve AK Parti ve Başbakan için bir referanduma dönüştü. Özellikle İstanbul ve Ankara’da sonuçlar önümüzdeki 10 yıla damga vuracak önemde. AK Parti’nin performansı Çankaya hesapları ve Başkanlık rejimi gibi konularda belirleyici olacak.
Peki oy potansiyelini belirleyecek en önemli unsur ne? Tabii ki ekonomi. Türk ekonomisinin en son alarm sinyalleri verdiği 2009 yılında yapılan yerel seçimlerde AK Parti yüzde 39 oy almıştı. Ama iki yıl sonraki 2011 genel seçimlerinde, ekonomi iyi giderken oylar yüzde 50’ye çıkmıştı. İşte bu nedenlerle ABD ve Türkiye’deki toplumsal kutuplaşmaya sadece siyasi ve sosyolojik değil biraz da ekonomi perspektifinden bakmakta yarar var.