Girişimcilik ve İnovasyon
Girişimciyi zor durumda bırakan şirket ortaklıklarının, sözleşmelerin kamu tarafından sağlıklı denetiminin yapılmaması inovasyonda gelişimi frenletiyor.
“Sermayedar kısa vadede para kazanmak istiyor, inovasyona ihtiyaç duymuyor”
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve Ekonomi Bakanlığı önderliğinde bu yıl İkincisi düzenlenecek Türkiye İnovasyon Haftası takvim sayfalarında yerini almış vaziyette. 28-30 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek organizasyonun vizyonu “Değişimi gerçekleştirmek, geleceği tasarlamaktır” olarak sunuluyor. Bilim, tasarım, teknoloji, pazarlama, kent, iş ve sanayi dünyası, pazarlama, enerji ve tıp alanlarının inovatif yönlerinin ön plana çıkartılacağı Türkiye İnovasyon Haftası’na bu yıl 20 bin ziyaretçinin katılımı bekleniyor. Etkinliğe, inovasyonun sağladığı katma değeri kariyerlerine donatmış olan dünyaca ünlü isimler konuşmacı olarak katılım gösteriyor. İki kez yılın öğretmeni ödülüne layık görülen, nam-ı diğer “Molekül Adam” Jeffrey A. Wright, 16 yaşında Scientific American dergisi tarafından muz kabuğundan biyoplastik üretimi projesiyle birincilik ödülü olan Elif Bilgin, Google X’in kurucusu Sebastian Thrun gibi birçok başarılı isim konuşma yapacak kişiler arasında. Organizasyonda sadece sunumlar değil, TİM’in geçtiğimiz yıl düzenlediği 17 farklı tasarım yarışmasından seçilen ödüllü tasarımlar da ziyaretçilerle buluşmuş olacak.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin Türkiye İnovasyon Haftası’nın tanıtım toplantısındaki, “2023 hedefine ulaşmak için yüksek katma değer oluşturmaya yönelik inovasyon ve Ar-Ge fikirlerin ticarete dönüşmesi büyük önem taşıyor” açıklaması iş dünyasından belli bir kesimin inovatif anlayışa kolektif olarak sahip çıkmaya başladığının adeta bir göstergesi. Peki, mevcut farkmdalık ne kadar yeterli? Türkiye, önümüzdeki dokuz yıl içerisinde ulaşmasını arzuladığı 500 milyar dolarlık ihracat hedefi için inovasyonun küresel ayağında nasıl bir pozisyon almış durumda?
Cornell Üniversitesi, Dünya Fikri Haklar Örgütü ve INSEAD (The Business School of the World) tarafından hazırlanan 2013 yılı Küresel İnovasyon Endeksi’ne göre, Türkiye 142 ülke arasında 68. sırada yer alıyor. 417 sayfalık raporun kıstas aldığı dinamikler ise inovasyona global bir bakış açısıyla bakılmasını sağlıyor. İnovasyonun Dinamikleri alt başlığıyla hazırlanan endekste, sadece Ar-Ge’ye ayrılan bütçeler değil eğitim harcamaları, üretilen elektrik enerjisi, hangi ülkenin Youtube’a kaç adet video yüklediği, Wikipedia’ya hangi aralıkla yazı girildiği gibi birçok kriter değerlendiriliyor.
Kamunun inovasyonu desteldeyen politikaları neden Türkiye’yi endekste üst sıralara doğru taşımıyor? Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Güven Sak’a göre, devlet teşviklerinde yapısal sorunlar mevcut. Özel sermayeye doğrudan yapılan desteklerde projelere tek tek kaynak aktarmak yerine, erken aşama girişimcileri destekleyen ekosistem unsularmı te-tiklemenin daha doğru olacağını söylüyor Sak. Peki ya inovatif ekosistem neyi işaret ediyor? “Sürdürülebilirlik” burada anahtar kelime. Teknolojik yatırımda girişimcilere verilen desteğin rasyonel bir kimlikte olması, temel koşullardan biri olarak gözüküyor. Devlet desteğinin bürokratik altyapısının karmaşık olması ise, yaratılan fonun inovatif kültürü tesis etmekten uzak olduğunun bir diğer göstergesi.
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden Doç. Dr. Mehmet Göktürk, özel sermayenin sonuç almada sabırsız davrandığını işaret ediyor. “Sermayedar kısa vadede para kazanmak istiyor, inovasyona ihtiyaç duymuyor” diyen Göktürk, teknolojide kültürel gelişimi hatırlatıyor. Ar-Ge’de Batı ve Doğu arasındaki anlayış farkını anlatırken “British Royal Society” örneğini veriliyor. Keza, 1670 yılında İngiltere’de kuru lan topluluğun yaptığı yayınlarla, Batı’nm bilim kültürüne sağladığı kazanımları görmek mümkün. Konu Türkiye’den açıldığında sorunsalın temeli yayınlanan ilk bilimsel yazına kadar gelebiliyor. “Ülke olarak sadece son 50 senedir bilim kelimesini telaffuz ediyoruz” diyor Göktürk.
Elbette tüm bu tarihsel gelişim, beraberinde birçok sorunu günümüze taşıyor. Teknolojik girişimlerde hukuksal bir altyapının olmaması ciddi bir kusur olarak göze çarpıyor. Girişimciyi zor durumda bırakan şirket ortaklıklarının ve sözleşmelerin kamu tarafından sağlıklı denetiminin yapılmaması inovasyonda gelişimi frenliyor. “Topluluk Davası”nın ise bu noktada devreye girmesi gerekiyor. Anglosakson hukuk sisteminden doğan kavram, birden fazla gerçek veya tüzel kişinin aynı davalıya karşı taleplerinin bir tek dava içinde karara bağlanmasını sağlıyor. Girişimci ve sermayedar ilişkisinin hukuki bir düzende olması, ancak Topluluk Davası’nın etkin kullanılabilmesiyle mümkün. 2011’de yürürlüğe giren Hukuk Mahkemeleri Kanunu, Topluluk Davası’nı kapsıyor fakat pratiğe dökülemiyor.
Batılı bir inovatif kültürün tesisi için giderilmesi gereken bir diğer eksiklik ise sermayenin şirketleşme sorunuyla boğuşuyor olması. CEO’ların adeta birer patron haline bürünmesi bir yandan, aile şirketi olmaktan kurtulamamış yapılar, kurumsallaşmaya doğru ileri adım atmakta zorlanıyorlar. Bu yüzden, inovatif hamlelerle yapılacak uzun vadeli bir yatırımın getireceği katma değer çoğu zaman hesaba katılmıyor. İnovasyondaki ekosistem yine burada devreye giriyor. Yatırım yaparken tasarrufu da denkleme dahil etmek isteyen inovasyondan yoksun sermayedarlar, sonuca ulaşamıyorlar. Türkiye’nin önde gelen burjuvazi örgütlerinden MÜSİAD ise geçtiğimiz yıl yayınladığı Ar-Ge ve İnovasyon Raporu’nun “Geleceği Görmek” adlı bölümünde bu konunun üstünde ayrıca duruyor. Enerji yoğun sektörlerin sanayinin büyük çoğunluğunu oluşturduğu konjonktürde, Türkiye sermayesinin uzun vadeli inovasyon stratejileri belirlemesi gerektiği şeklinde uyarılar yapılıyor, ipuçları veriliyor.
MÜSİAD hazırladığı raporda, Asya ülkelerinin ulusal inovasyon sistemlerinin karşılaştırmalı analizine de yer veriliyor. İlerleyen sayfalarda ise Güney Kore’yi ele alan özel bir bölüm göze çarpıyor. Devletçi politikayla teknoloji üretmenin metotları tek tek incelenirken, özel sektörün kamu tarafından aldığı akılcı destekler değerlendiriliyor. Doç. Dr. Göktürk, bu konuda kamuoyunda pek de bilinmeyen bir gerçeği ifade ediyor. Güney Kore’nin, Samsung’un kuruluş yıllarında şirket personelini zorunlu askerlik hizmetinden muaf tuttuğunu söylüyor. Konu hakkında izlenen politika ise bir hayli ilginç noktalar taşıyor. Samsung çalışanları, askerlik süresi boyunca Libya’da görevlendirilip, şirket adına Ar-Ge çalışması yapıyor. Böylece ülkenin inovatif gelişimine “askerlikten muaf olma” motivasyonuyla katkı sağlanıyor.
Küresel İnovasyon Endeksi’nde son beş yıla göz atıldığında sırasıyla, 2009’da 51’inci, 2010’da 67’inci, 2011’de 65’inci, 2012’de 72’inci ve 2013’te 68. sırada kendisine yer bulan Türkiye’nin atması gereken adımlarda anlayış değişikliğine gidilmesi gerektiğini rakamlar gösteriyor. Devletin izlediği inovasyon politikalarında ekosistemi inşa etmeden, kültürü aşılamadan, sadece fon dağıtımına odaklanmasının olumlu sonuçlar getirmediği ortada. Ancak, çok daha iyi kurgulanmış, eğitim sistemiyle entegre olmuş, uzun vadeli inovasyon kalkınma politikalarının Türkiye’yi kalkınma yoluna sürükleyeceği görülüyor.
Alp Börü
Sözün Özü: Küresel inovasyon endeksinde bir türlü üst lige çıkmayı başaramayan Türkiye’nin inovatif düşünce sistemini tam olarak özümseyemediği görülüyor.