Girişimcilik ve inovasyon ekonomileri nasıl etkiliyor?
Girişimcilik ve inovasyon artık çok sık duymaya başladığımız iki sözcük. Bu bile ne kadar önemli olduklarını anlatmaya yetiyor. Artık herkes daha girişimci ve daha inovatif olmaya çalışıyor, bu sadece iş dünyası için değil, sosyal hayat, bireyler ve ülke ekonomileri için de geçerli.
Girişimcilik ve inovasyon’a önem veren, ar-ge çalışmalarını destekleyen, girişimcilere destek paketleri sunan, ihracata yönelik kaliteli ve verimli üretim yapan ülkeler daha hızlı büyüyor, dolayısıyla bu ülkelerde kişi başına milli gelirde artış, gelir dağılımında iyileşme, refah seviyesinde yükselme gözleniyor.
İnovasyon’u temele alan ve ihracata yönelik üretim yapan ekonomiler uluslararası arenada rekabet avantajı kazanıyor. İhracat, büyümenin ve döviz girişinin en önemli faktörlerinden biri olduğu için ekonomilere etkisi büyük. Örneğin, Ulusal İnovasyon Programını(National Innovation System) kurarak, ar-ge, insan sermayesi, patent ve yüksek teknoloji ürün ve hizmet ihracatına yatırım yapan Hindistan ve Çin özellikle 1981-2004 arasında hızlı büyüme sağladı.
Çin örneğine baktığımızda inovasyonun ve yüksek teknolojili verimli üretimin sonuçlarını görüyoruz. Çin’in 2008’deki milli gelirinin %32’si ihracattan gelmiş. İhracata bağımlı bir ekonominin, dış risklere açık olduğu bir gerçek ama işler iyi gittiği sürece ihracat hem milli gelire katkı yapıyor, hem de yerli üreticiyi destekliyor.
Çin, 1979dan 2008 global krizine kadar çift haneli büyüme sağlamış, bu Çin kadar büyük bir ekonomi için alışılagelmiş bir durum değil. Çin’in bu kadar hızlı ve sürdürülebilir büyümesinin arkasında çeşitli faktörler var. Bunlardan ikisi inovasyon ve girişimcilik!. Çin, 2006’da ar-ge harcamasında dünya 3.sü oldu, 1990’da milli gelirin yüzde 0.70’i ar-ge’ye ayrılırken, bugün milli gelirin yüzde 1.70’ı ar-ge’ye ayrılıyor. Aynı dönemde patent başvuruları ise 70,000 civarından 590,000 civarına çıktı. (Yanrui Wu, University of Western Australia, 2010)
Hindistan örneğinde ise bilgi teknolojisi, biyoteknoloji ve hizmet sektörünün gelişmesi ekonomik büyümeye önemli katkılar sağlamıştır. Bunlara ek olarak, kaliteli iş gücünün varlığı ve entellektüel mülkiyetin korunması (patent,tescil vb) dünyanın dört bir yanından şirketlerin ar-ge bölümlerini Hindistan’a kaydırmasına sebep oldu. Bugün Hindistan’da faaliyet gösteren firmalar arasında Amazon, Accenture, Bosch, General Electric, Google, Dell, Deloitte, Microsoft, Oracle gibi teknoloji devleri var.
Hindistan’ın yürürlüğe koyduğu İnovasyon Programı sayesinde birçok Hindistan menşeili teknoloji firması global piyasada kendine yer buldu. Bunlara örnek olarak, Tata Bilgi Teknolojileri, Tech Mahindra Bilgi Teknolojileri, Langoor Dijital Ajansı ve dahası verilebilir.
İnovasyon ve büyüme arasındaki ilişkiye diğer taraftan bakarsak, dünyanın en hızlı ve sürdürülebilir büyüyen ekonomileri arasında, asyanın 4 kaplan ekonomisi (tiger economies of asia) olarak anılan Hong Kong, Singapur, Güney Kore, Tayvan ve artık bunlarla birlikte anılmaya başlayan Çin ve Japonya’yı görüyoruz. Bu ekonomilerin hızlı ve sürdürülebilir büyümesinin arkasında çeşitli faktörler var, bu faktörlerden en önemlisi inovasyon.
Örneğin: Singapur, bugün kişi başına milli gelirde dünya 7.si, kişi başına girişimci sayısında ise dünya 2.si. Peki bunu nasıl başardı? Singapur hükümeti işletme dostu olmasıyla biliniyor. Ayrıca, Singapur hükümeti girişimcilere hibeler, avantajlı krediler, etkinlikler ve daha fazlasıyla destek oluyor.
Singapur aynı zamanda çok önemli bir liman kenti. Böylece, hem Singapurda üretilen ürünler dünyaya açılabiliyor, hem de Singapur deniz taşımacılığı’nın merkezlerinden biri oluyor. Singapur, deniz taşımacılığında taşınan toplam yük açısından dünya 2.si. Sadece 2005 yılında Singapur limanı 1.15 milyar gros tonluk yük taşımış. Ayda 10 000 civarında yolcu turist gemileriyle(cruise ship) limana uğruyor. Bütün bu avantajlarla birlikte, ihracata yönelik üretim yapılınca ülke ekonomisi hızlı bir şekilde büyüyor.(Forbes, 2014)
Türkiye de bu konuda geri kalmıyor. Artık her gün, yeni girişimcilerin ve yatırımcıların haberlerini duyuyoruz. Şirketler, kurumsal girişim sermayesi fonları (corporate venture capital fund) kuruyorlar, kişiler yatırımlarını faizden alıp girişimlere yatırmayı (Melek Yatırım) tercih ediyorlar. Bugün, çeşitli melek yatırımcı ağlarında toplamda 300’e yakın kayıtlı melek yatırımcı var ve bu sayı her geçen gün artıyor. Devletin KOSGEB, Tübitak ve çeşitli bakanlık destekleri artıyor ve daha fazla girişimciye ulaşıyor. Özel şirketlerin, bankaların, kuluçka ve hızlandırma merkezlerinin destekleri, girişimcilik forumları, etkinlikleri ve girişimcilik yarışmaları sürekli artıyor. Bu yüzden önümüzdeki dönemde daha fazla başarılı girişim göreceğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.
4,5,6 Aralık tarihlerinde yapılan Türkiye İnovasyon Haftasında da girişimcilere verilecek destekler, inovasyonun şirketleri nasıl etkilediği ve ekosistemin geleceği konuşuldu. Etkinlik kapsamında, 5 Aralık’ta Başbakan Prof.Dr.Ahmet Davutoğlu ve 6 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşma yaptılar.
Kısaca, inovasyon ve girişimciliğin önemi çok büyük. Bunlardan beslenmeyen ekonomiler ve şirketlerin önümüzdeki dönemde geri planda kalacağı aşikar. Üstelik, bu iki konsept, azalan doğal kaynaklar ve artan gelir eşitsizliğine çözüm olabilir. Çünkü, inovasyon ve girişimcilik, verimliliği artırıyor, yeni fikirler ve yüksek katma değerli ürün, hizmetler ile hayatı kolaylaştırıyor. Bunların sonucunda otomasyon ve teknolojinin gelişmesiyle işgücü ihtiyacı azalsa da, insan sermayesine yapılan yatırımlar ve teknolojinin eğitime sağladığı kolaylıklar ile refah düzeyinin yükseleceğini söyleyebiliriz.
Burak Dikmenoğlu – Analist, BUBA