Göçmen krizi ışığında Türkiye, AB ilişkileri
Suriye’den yola çıkıp, Türkiye’den geçip Avrupa kapılarına dayanan göçmenler, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde yepyeni bir dönemin kapılarını açtı…
BİLDİĞİNİZ gibi geçtiğimiz hafta Türkiye-AB (Avrupa Birliği) ilişkilerinde önemli bir canlanmaya sahne oldu. Avrupa Komisyonu (Birinci) Başkan Yardımcısı Franz Timmermans’ın Ankara ve İstanbul’daki temaslarının ardından, Almanya Başbakanı Angela Merkel Pazar günü İstanbul’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ile görüştü. Son dönemde Türkiye ile ilişkileri düşük viteste tutan AB için bu hızlanmanın önemli bir sebebi vardı: AB’nin kapılarına dayanan ve 2015’in ilk dokuz ayında 710 bini bulduğu belirtilen mülteci ve düzensiz göçmenler…
ALACAKLAR, VERECEKLER…
AB, Türkiye’den mülteciler konusunda işbirliği beklerken, mülteci akınınm AB ülkelerine ulaşmadan Türkiye’de tutulmasını ve iltica talepleri reddedilen göçmenlerin kabul edilmesini talep ediyor. Türkiye hâlihazırda, 2.5 milyonu aşan Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Ancak daha iyi bir hayat umuduyla AB’ye gitmeye çalışan mülteciler, Türkiye üzerinden Yunan adaları ve Balkanlar hattını izleyerek Slovakya, Macaristan gibi AB üye ülkelerine ulaşmaya, oradan da Almanya gibi daha gelişmiş ülkelere geçmeye çalışıyorlar. AB, mülteci ve göçmenleri AB sınırlarına ulaşmadan Türkiye’de tutmayı ve Türkiye’nin ise göçmenleri barındıracak, mümkün olduğunda geldikleri ülkelere iade edecek ve AB’ye geçişlerini önleyecek bir mekanizma oluşturmasını bekliyor. Türkiye’nin bu kapasiteyi oluşturması için de yük paylaşımına giderek Türkiye’ye sağladığı mali desteği artırmayı hedefliyor.
3 milyar avro olarak ifade edilen maddi desteğin yanında, AB’nin Türkiye’ye sundukları ise şunlar: AB katılım müzakerelerinin yeni fasılların açılması suretiyle hızlandırılması, Türk vatandaşları için vize serbesti sürecinin öne çekilmesi ve Türk liderlerin AB zirvelerine davet edilmesi.
AB’nin vaatlerini yerine getirmesi için açılması öngörülen “Yargı ve Temel Haklar”, “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” gibi fasıllardaki Güney Kıbrıs Rum Kesimi blokajının kalkması, vize serbesti sürecinde ise yol haritasında öngörülmüş olan 73 kriterin Türkiye tarafından yeterince yerine getirildiğine hükmedilmesi gerekli. Dolayısıyla, AB’nin bu konularda hızla ilerleme sağlaması oldukça zor gözüküyor. Her koşulda Türkiye’nin, verilen sözlerin takipçisi olması ve zaten hak etmiş olduğu bazı kazanımların bir lütuf gibi sunulmasına direnmesi gerek.
Mültecilerin yaşadığı dram tüm ilgili tarafların tam işbirliği ve yük paylaşımım gerektiriyor. Türkiye, Ekim 2014 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşmasını imzalayarak, AB’nin sınır dışı ettiği düzensiz göçmenleri, Türkiye’den geçtiklerinin kanıtlanması şartı ile kabul etmeyi taahhüt etmişti.
Anlaşmanın imzalanması ile koşut olarak vize serbesti sürecini de başlatan Türkiye, bu süre zarfında, vize liberalizasyonu yol haritasında öngörülen kriterleri de yerine getirmeyi öngörüyor. Başka bir ifade ile Türkiye, göçmenleri barındıracak kapasiteyi oluşturmalı, sınır kontrollerini güçlendirmeli, insan kaçakçılığı ile daha yoğun bir mücadeleye girişmeli, belge güvenliğini sağlamalı, temel hak ve özgürlüklerdeki karnesini düzeltmeli. AB sınırlarının bekçisi konumuna gelen Türkiye’nin bu ağır yük ile baş etmesi elbette ki AB’nin sürekli, kapsamlı ve efektif desteğine bağlı.
İNATLA BIKMADAN, USANMADAN…
Öte yandan, sürecin gerçekten canlanabilmesi için Türkiye’nin demokratikleşme yönünde ilerlemesi, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü gibi alanlarda eksikliklerini gidermesi, ekonomik ve siyasi reformlara devam edebilmesi gerekiyor. AB tarafında ise, Türkiye’nin üyeliği yönünde bir iradenin oluşmadığını görüyoruz. Müzakere sürecinde fasıllar açılsa bile, AB Konseyi’nin 2006 kararı ile hiçbir fasıl geçici olarak kapatılamıyor.
AB’nin Türkiye’ye sunduğu üyelik perspektifi inandırıcılığını kaybetmiş durumda. Değil Türkiye’nin üyeliği, Türk vatandaşlarına vize serbestisi sağlanması dahi AB kamuoyunun soğuk yaklaştığı bir konu. Bu ortamda, Kıbrıs müzakerelerinden çıkacak olumlu bir sonuç müzakere sürecini canlandırma potansiyelini taşısa da, Türkiye’yi nihai hedef olan üyeliğe taşımada yetersiz kalacak.
Türkiye için AB çıpası her alanda önemli ve yeni başlamakta olan Gümrük Birliği revizyonu süreci ile birlikte vize serbesti süreci ve yavaş da olsa devam eden bir müzakere süreci AB ile angaje olmasını gerektirecek. AB için de bu süreçler, Türkiye’nin işbirliğini kazanmayı ve Türkiye üzerinde etkili olmaya devam etmeyi sağlayacak. Türkiye’nin beklentisi, AB kuramlarında ve karar alma sürecinde yer almasını sağlayacak üyelik hedefi için çalışmaya devam etmek olmalı. Türkiye, mülteci krizinde olduğu gibi, AB’nin Türkiye’ye yaklaşımını değiştiren olayları iyi değerlendirmeli ve bıkmadan AB reformlarını sürdürerek, AB’ye sadece çıkarda değil, değerlerde de yakın olabilmeli.