Hangi ülke, mutfak tanıtımı için ne yapıyor?
Ülkeler arasında imzalanan ikili anlaşmaların, varılan uzlaşmaların, sadece diplomat ve siyasetçilerin ikna edici konuşmalarının sonucu olduğunu mu düşünüyorsunuz ? Bir de yemek masalarına bakın! Orada ‘‘yemek diplomasisi”ni göreceksiniz…
FRANSIZ Devrimi’nin ünlü generali, Fransa Cumhuriyetinin ilk başkanı Napoleon Bonaparte, “Ordu, midesi üzerinde yürür” demişti. Kamı tok asker, daha iyi savaşıyordu. Fakat bu durum sadece askerler için mi geçerli? Tabii ki değil. Günümüzde ülkeler arası siyasi ve ekonomik ilişkiler, iş bağlantıları, anlaşmalar, kültürel etkinlikler hep güzel, özenli bir yemek masasından geçiyor. İş adamlarının, yabancı ortaklarım etkilemek için onları lüks restoranlara götürmesinin altında yatan sebep de bu.
ABD’nin tanınmış öğrenim kuramlarından Tufts Üniversitesi’nin Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu araştırmacısı Sam-Chapple Sokol, “Mutfak Diplomasisi: Kalpleri ve Beyinleri Kazanmak için Ekmeği Karşılıklı Koparmak” adlı çalışmasında, yemeğin önemim gösteriyor. Tarafların, bir anlaşma zemini hazırlarken ortaya çıkan pürüzleri gidermenin en iyi yolu, önünüze konan enfes bir tabak yemekten başka ne olabilir?
ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Hillary Clinton, yemeğin, en eski ve en ikna edici araç olduğunu belirtmişti. Clinton’a göre, görüşmelerde yüzü asılan konuğu, güler yüzlü hale getirmenin en iyi yolu, önüne elmalı pasta koymaktı. Hiçbir konuk, elmalı pastaya “hayır” diyemediği gibi ruh hali bile olumlu etkileniyordu.
Aslında bu gerçek Fransızlar tarafından yüzyıllarca biliniyor. 19’uncu yüzyılın başlarında Fransa’nın efsanevi sembolü kabul edilen ve “kralların aşçısı, aşçıların kralı” olarak tanınan Şef Antonin Çareme, “işi tatlıya bağlama” ustasıydı ve baş-kanlardan, bakanlardan, delegasyondan çok daha etkiliydi. 1815’te Viyana Kongresi’nin mimarlığını yapan Fransa Dışişleri Bakanı Talleyrand, aşçı Careme’i de yanma almış, taraflar arasında anlaşmayı “yemek masasında” sağlamış, kongreyi neredeyse Fransa’nın zaferine çevirmişti. Oysa ki kongre, İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya’nın oluşturduğu Koalisyon Orduları tarafından yenilgiye uğratılan Fransa’nın durumunu ve Avrupa’daki yeni sınırları değerlendiriyordu.
ŞEFLERİN ŞEFLERİ
Fransa’da 1977’de kurulân “Şeflerin Şefleri Kulübü” (Club des Chefs des Chefs), insanları yemek yoluyla bir araya getirmeyi amaçlayan bir kurum. Bugün bu kulübün üyesi olmak demek, neredeyse Fransa cumhurbaşkanından daha prestijli bir konumda olmak demek. Beyaz Saray’ın, Elysee Sarayı’nm, İngiltere Kraliçesi ile Hindistan Cumhurbaşkam’mn baş aşçıları bu kulüpte.
Yemek, yaşantımızın hayati bir parçası. Tarihi, gelenekleri ve kültürü temsil ediyor. Sadece hayatta kalmamızı sağlayan bir araç değil. Aynı zamanda kendimizi iyi hissettiren, başkalarıyla iletişim kurmamıza zemin hazırlayan, toplumları birbirine bağlayan bir simge. Antik Yunan filozofu Aristo, ülkesindeki bütün kent devletlerin yasalarını bir araya getirdiği kitabı “Politika”da, toplumları bir arada tutan unsurun, yemek olduğunu vurgulamıştı. Günümüzde ABD’den Uzakdoğu’ya kadar pek çok ülke, iş bağlantıları için mutfaklarına güveniyor.
Fransa’nın dünya mutfak tarihine katkısım göz önünde bulunduran Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı UNESCO, Fransız gastronomisini, İnsanlığın Kültürel Mirası listesine kaydetti. Bugün kayıt altına alman üç mutfak bulunuyor. Diğerleri Meksika mutfağıyla Akdeniz mutfağı. Bu mutfaklar, kültürler arası diyalogu güçlendiren, sosyal etkileşimi ön plana çıkaran, belgesel ve ulusal kimlikleri belirgin hale getiren, sosyal bağları sıkılaştıran en önemli unsurlar olarak tanımlanıyor.
Ne var ki Fransız mutfağını beğenmeyenler de var. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Çinli konuğu Başkan Xi Jinping’i, cumhurbaşkanlığı sarayı Elysee’de ağırlarken, yemeğe katılan Fransa Dış Ticaret Bakanı Nicole Bricq, yemekleri iğrenç bulduğunu açıklamış, sözleri resmi tutanaklara da geçmişti. Mönüde kaz ciğeri, Güney Asya usulü yapılmış yassı ekmek ve Viyana usulü pişirilmiş mantar vardı.
YUMUŞAK GÜÇ
Amerikalı siyaset bilimci Joseph Nye, mutfak diplomasisini “yumuşak güç” olarak tanımlarken 1800’lü yılların Fransız hukukçu ve siyasetçisi Jean Anthelme Brillat-Savarin’in ünlü aforizması “Ne yediğini söyle, sana ne olduğunu söyleyeyim” sözleri, tarafların “nabza göre şerbet vermeyi” çok iyi bilmesi gerektiğini açıklıyor. Günümüzde Normandiya bölgesinde yapılan yumuşak bir peynir türüne Brillat-Savarin’in adı bile verilmiş.
Fransa’nm eski cumhurbaşkanlarından Jacques Chirac’ın, Japonlarla iyi ilişkiler içine girmesinde, Fransız mutfağının katkısı olduğu bilinen bir gerçek. Kaldı ki Japon konuklar, masadaki pek çok yemek tabağını ilk kez görüyordu.
Mutfak diplomasisinin hedeflerinden biri de ülkelerin yemek kültürlerim kaynaştırmaktır. Sadece görüşme yapmak için gittiğiniz ülkenin yemeklerini yemezsiniz. Önünüze sizin ulusal mutfağınızdan örnekler de getirilir. Bu, ilişkileri en üst düzeye çıkarmanın yoludur. ABD’nin eski başkanlarmdan Ronald Reagan, duvarları yıkan Rus mevkidaşı Mihail Gorbaçov’u, Beyaz Saray’daki yemekte bizzat Rus havyarı servis ederek adeta ele geçirmişti. Taraflar, stratejik nükleer füzelerini imha etmiş, sınırlar açılmış, duvarlar yıkılmış, milyonlarca insan, savaş korkusu olmadan özgürce yaşamaya başlamıştı. Bütün bunların birkaç kaşık havyarla başlamış olması inanılmaz.
Hangi ülke, mutfak tanıtımı için ne yapıyor?
Tayland
Hükümet 2002 yılında “Global Thai” adıyla bir proje başlattı. Amaç, dünyadaki Tayland restoranlarının sayısını artırmaktı. 2006’da 9 bin olan restoran sayısı, 2009’da 13 bini buldu. Günümüzde 20 bini aştığı tahmin ediliyor. Bu gelişme, ünlü İngiliz dergisi The Economist’e de yazı konusu oldu. Dergi, Tayland restoranlarının hem ekonomik etkileri olduğunu hem de diğer ülkelerle ilişkileri güçlendirmeye katkı sağladığını belirtti. Tayland Ticaret Bakanlığından sertifika alamayan, bu restoranlara aşçı olamıyor.
Güney Kore
Tayland’ın projesinden ilham alan Güney Kore de, 44 milyon dolarlık bir bütçeyle, “Dünyada Kore Mutfağı” programı başlattı. Buna “Kimchi Diplomasisi” de deniyor. Kimchi, lahanadan yapılan, kırmızı biber ve bazı sebzelerin de katıldığı geleneksel bir yemek. Program sadece Kore lokantalarının dünyaya yayılmasını değil, Kore mutfağını öğreten kursların açılmasını da öngörüyor.
Tayvan
Bu ülkenin işi zor. Aslında Tayvan, uluslararası platformda çok fazla tanınan bir ülke değil. Tartışmalı topraklar üzerinde kurulu fiili bir devlet. Geleneksel yöntemlerle yürütülen ilişkilerde fazla etkili olamadıklarından mutfak diplomasisine bel bağlamış durumda. Başlattıkları 30 milyon dolarlık programla ilgili olarak İngiliz The Guardian gazetesi şöyle yazmıştı: “Bu, bütün dünyaya, özellikle de Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı açılmış benzersiz bir kampanya.
Kıta Çin’ini alt etmenin, bütün dünyaya Tayvan’ın varlığını ve üretim potansiyelini kanıtlamanın en iyi yolu.”
ABD
Dünyanın ilk “mutfak elçisi”ni atayan ülke. 2011’in eylül ayında Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, ispanydl asıllı Amerikalı Jose Andres’in bu unvana sahip ilk kişi olduğunu açıklamıştı.
Aslında Amerikan mutfağı diye bir şey yok. italyanlar, İspanyollar, Ruslar, Fransızlar gibi Amerika’ya göç eden toplumlar, Amerikan mutfağını oluşturuyor. First Lady Michele Obama’nın ise sembolik olarak yerel ve sağlıklı yiyeceklere önem verdiği biliniyor. Hepsi bu…
Malezya
2010 yılından bu yana Malezya mutfağının da benzer girişimleri görülüyor. Hedef ülkeler; ABD, Avustralya ve İngiltere. Saf bir Malezya mutfağından söz edilemiyor.
Hint ve Çin mutfaklarının karışımı olduğu kabul ediliyor. Fakat Rick Stein ve Norman Musa adlı iki MalezyalI şef, İngiltere’nin en tanınmış şefleri. Süpermarketlerde, mutfak festivallerinde, Londra’nın Trafalgar Meydam’ndaki yıllık gece marketi etkinliklerinde bu iki aşçının, Malezya’nın adını duyurduğu bir gerçek. Malezya mutfağı, 2014’te dünyanın en iyi üç mutfağından biri seçilmişti.