İş dünyasında alışkanlıkları terk etmenin tam sırası
Dünya değişiyor, zaman inanılmaz bir hızla akıyor. İş dünyasında alışkanlıkları terk etmenin tam sırası. Bunu yapmayanın yaşama şansı yok…
Yoksa siz de konformist misiniz?
BİLİNEN fıkradır: Nasrettin Hoca ilerlemiş yaşında güngörmüş bir bilge olarak nam salmış. Aralarında ihtilaf çıkanlar Hoca’ya gelip dertlerini anlatırlarmış. Günün birinde aralarında anlaşamayan üç kişi gelmiş huzura. Hoca ilk söz alanı dinlemiş ve “Besbelli ki sen haklısın” demiş. İkincisi girmiş araya, onu da dinledikten sonra, “Valla sen de haklısın” deyivermiş. Üçüncü kişi konuşmaya başlayınca dayanamamış Hoca, “Yahu sen de haklısın elbet” demiş. Arkada konuşmaları dinleyen Hoca’nın karısı dayanamayıp patlamış: “Hoca bu ne iştir; üç kişinin üçü de haklı olabilir mi?” İstifini bozmayan Hoca aynı ses tonuyla cevap vermiş: “Eh, bak sen de haklısın be hatun!”
Eskilerin ‘idare-i maslahat’ dedikleri suya sabuna dokunmadan durumu idare etme vaziyetlerinin ‘sosyal psikoloji’de iyi bilinen bir adı var. 19. yüzyılda literatüre girmiş bu tavra ‘uymacı davranış’ deniyor. Bilimsel tam karşılığı ‘konformizm’. Bizim bildiğimiz konfor (rahatlık, erinç) kavramıyla hiç alakası yok. ilişki basit bir ses benzeşmesinden ibaret…
DEĞİŞMEYENLERİN DEĞİŞİMİ
Bir toplulukta hâkim görüşe, baskın standartlara ve değişmeyen kabullere körü körüne uyan kişilere ‘konformist’ deniyor. Bunların oluşturduğu topluluğa ise ‘konformist öbekler’ adı veriliyor.
Bu psikososyal kalıp sanat dünyasında ince eleştirilere de konu olmuş. Örneğin İtalyan sinemasının kült filmlerinden birinde ünlü yönetmen Bernardo Bertolucci’nin konuyu dantel gibi işlediğini anımsıyorum. Benim kuşağıma dâhil olanlar anımsarlar; 1940’ların faşist İtalya’sında silik karakterli birinin otoriteye karşı çıkmadan durumu nasıl idare ettiğini gösteren bu filmin adı ‘İl Conformista.’ Yıllar önce 70’lerin başında orijinalinden izlemişliğim var.
Bir de bizdeki ünlü tiyatro oyunlarından birini hatırlatayım hemen: Üstat yazar Haldun Taner’in “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” oyunu. Kabare türü yerginin muhteşem örneklerinden biri… ‘Vicdani’ ve ‘Efruz’ adlı karakterlerin kendi öbeklerine uyan konformist davranışlarını unutmak mümkün mü?
KONFORMİST YÖNETİCİLER KULÜBÜ
Anlatmaya çalıştığım davranış kalıpları bugünün iş dünyasında da geçerli. Tam da bu aşamada kısa bir özeleştiri yapmamızda yarar var: Şöyle bir düşünün: Patron, CEO ya da üst düzey bir yöneticisiniz. Acaba hangi evrelerden geçerek bu yerlere geldiniz? Her terfi edişinizde kurulu düzene karşı çıkarak yenilik ve değişiklik ihtiyacını hissettirmenizin hiç mi rolü olmadı?
Elbette ki oldu! İşte bu açık meydan okumaya konformizm karşıtlığının iktidarı deniyor. Büyük girişimcilerin, ilkleri başlatan patronların ve sıra dışı lider yöneticilerin kişilik dokusuna işlemiş derin bir sır bu. Sıradanlığa, basitliğe, geçmişin başarılarına sığınmayıp arada bir iddia ve inanmışlık bayrağını açabilme meselesi.
Tabii bir de bunun aksi var iş yaşamında: Bir şirkette bilinçli bağlılık gösterisi yapanları dışarıda tutarak söylüyorum. Bunlar üst yönetimin koruması altında belki aileden bir kaç kişi olabilir. Bunlar hariç elbette. Vereceğim örnek ise dikkat çekmeyen, hiçbir varlık göstermeden aynı
pozisyonda saklanarak yıllarca çalışmış profesyoneller. Aradan 20 – 25 yıl geçmiş, adam etliye sütlüye karışmadan hep aynı mevkide takılı kalmış.
Açıkçası, durumu çaktırmadan devam ettirme hali.
VAZİYETİ İDARE ETME
îşte kurumsallıkta sütre gerisine çekilip, her şeye ‘evet’, herkese ‘haklısınız’ diyen; suya sabuna dokunmadan ‘bana ilişmeyen bin yaşasın’ diyebilen bir kısım tipler.
Bunların özelliği söylenti pazarlamasıyla kendilerini İK yöneticilerine, üst düzey idarecilere ve hatta patronlara kabul ettirmeleri. Hem korkak hem de uymacı davranış içindeler. Ama kendilerinin alternatifi olamayacağını da sinsice yayarak yerlerini hep korumuşlar.
Bugün batıda iş dünyası ‘challenge’ (meydan okuma) olgusu üzerine inşa ediliyor malum. Yapılan istatistiklerin söylediği önemli şey şu: İşin niteliğine göre en fazla beş yıl içinde yeni sorumluluklar almayan, terfi edemeyen, yeni görüşler üretemeyen kişiler ‘konformist’ karakterlidir ve işletmenin tümü üzerinde olumsuz etkileri vardır.
Kimi uzman şunu da söylüyor: Konformistler durumu idare etmekle kalmıyor; kolektif bilincin bulanmasına da yol açıyor. ‘Eski köye yeni adet gelmesin’, ‘her iş olacağına varır’, ‘acele işe şeytan karışır’, ‘şimdi ne gereği var’ gibi cümle kalıpları onların bilinçaltında yer etmiş ifadeler.
SESSİZ VE DERİNDEN GİDİŞ
Benim kuşağımda daha yaşlı ‘idare-i maslahatçıların’ Osmanlı edebiyatından devşirme 1970 ve 80’ler arası çok kullandıkları şu laf hala korunuyor maalesef: “Erişir menzil-i maksûduna aheste giden!”
Yani, yavaş giden hedefine daha çabuk varır hikâyesi! Biraz kaba olacak ama bu bilgece (!) lafa günümüzde şu karşılık çok yakışıyor: “Yürü! Anca varırsın!..” Peki, yerinden kımıldamayan pek kıdemli
profesyonellerin bulunduğu şirketler ne olacak? Onlar şu konformizm denilen gizli gücün olgunlaştığı kuvözler değil mi?
İşte işin asıl korkutucu tarafı da bu. Büyük olduklarına inanarak zaman akışının çıkardığı ıslık sesine kulaklarını tıkayan patronların göremedikleri tek şey bu galiba!
Şimdi soruyorum: İlginç bir örnek ‘challenge’ eksenli rekabet kültürünün egemen olduğu Amerika’da yaşanmadı mı? Yakın geçmişe ait bir paradoksu hatırlayın hemen. Otomotiv endüstrisinde ünlü ‘Detroit Yakası’nı incelemek bu derin konuya çeşni katmak açısından yararlı olabilir.
• Şirketlerde stratejik planlamalar sadece dışsal olgulara göre yapılmamalı. İçeride orta kademe yöneticileri ne kadar sürede terfi etmiş? Kaç yıldır aynı pozisyonda görev yapıyorlar? Klasik SWOT analizlerinde mutlaka yer verilmesi gereken yenilikçi bir ayrıntı bu.
? Konformizm aslında bir işletme hastalığı. Dinamik şirketlerde etkisi görülmüyor. Başarılı yöneticiler hızla yükseliyor. Başarısız bireyler ise bünye tarafından ayıklanıyor. Hacim ve ciro olarak büyük kurumlara ise daha çabuk yerleşiyor.
• Konformizmi besleyen önemli süreç büyüklük sanrısı… Rakipsiz olduğuna inanan şirketlerde konformist bireyler daha çabuk serpilip gelişiyor. Büyük tehlike ise bilgi eksenli dünyanın kendilerini bir gün deşifre edeceğinden hiç korkulmaması.
• Tek kişinin egemen olduğu, şirketlerde konformizm daha fazla yer buluyor. Yetki göçermesi olmadığından neredeyse tüm bireyler uymacı davranış içine giriyorlar. ?Evet efendimcilik? bir kültür haline geliyor. Çare, her işletmede tek lider değil, çok sayıda lider yaratmak…
• Hazine, varlık yönetimi gibi pozisyonlarda yatay düzlemde kıdem kazanmak önemli olabilir. Diğer tüm yönetsel birimlerde ise yıllarca aynı düzeyde görev yapanlara bir projektör tutmanın şimdi tam zamanıdır.
Nur Demirok