Kariyer ve İş İlanlarıMakaleler

İş yaşamında deontolojik yaklaşımlar

Son yıllarda küresel ekonominin öne geçmesiyle gündeme geldi. Tüm insanlığın bağlı olduğu evrensel ahlak teorisine kısaca ‘deontoloji’ deniyor.

IMMANUEL Kant 1724’te Almanya’nın Königsberg kentinde doğdu. Zamanında matematik, astronomi, coğrafya ve antropoloji gibi birçok alanda uzmanlaşmış bir filozof ve bilim adamıydı. Pratik ahlak, bilim, tarih ve siyaset öngörüleriyle ilgili birçok yazı kaleme aldı. Daha o tarihlerde bugünkü evresine ulaşmamış basit teleskoplarla görülebilen soluk bulutsu görüntülerin aslında gökyüzündeki bambaşka evrenler olduğunu öne süren ilk bilim adamıydı.

Kant’m tüm yeni fikirleri henüz bunları yeterince hazmedemeyen zamanın düşünce adamları ve bilginleri tarafından sık sık kınanıyordu. Ancak toplumsal ahlakla ilgili görüş ve eserleri çağımıza kadar yaşadı ve geleceğin düşünce dünyasının temellerini oluşturdu. Ahlak bağlamında en çok değer verdiği unsurlardan biri toplumun her katmanında rol alan bireylerin ‘deontolojik ahlak’ kavramına uymasıydı.

EVRENSEL ETİĞİN KALIPLAŞMIŞ ŞEKLİ

Peki, neydi bu deontoloji denilen gizemli sözcük? 1788’de deontolojik ahlak teorisini bizzat formüle etti. Geleneksel teorilerin aksine, Kant’m deontolojik kuralları başlangıç itibariyle başta felsefe olmak üzere tüm bilimlerde insan akimdan kaynaklanmalıydı. Böylece deontoloji teorisi, sonuca bakılmaksızın bir dizi ilke ve kurallara uygun olarak hareket etmeyi ahlaki bir zorunluluk haline getirdi.

Bugün iyi biliniyor ki, başta etik değerler olmak üzere hiçbir ayırım gözetmeden tüm insanlığın bağlı olduğu evrensel ahlak teorisine de hala ‘deontoloji’ deniyor. Antik Yunancada ‘görev’ ya da ‘görev yapma’ anlamlarını çağrıştıran sözcüğün tüm unsurlarıyla bizde ilk kullanıldığı alan ise modern hekimlik oldu.

‘Tıbbi Deontoloji’ ilkelerini uygulamaya koyan ilk ‘Bakanlar Kurulu Kararnamesi’ 1959 yılında hazırlandı 1960 yılının başında yürürlüğe girdi. Buna göre tüm hekimler insanların kültür, inanç, aidiyet ve sosyal konumlarına bakmaksızın eşit hareket edecekler ve insanları yapay kategorilere ayırmadan onlara aynı ruhsal sıcaklıkta yaklaşacaklar. Dahası, kendi aralarında bile ayırım yapmayacaklar.

Bu kural bugün dünyanın gelişmiş ülkelerinde birçok alanda geçerli hale geldi. Hatta bazı üniversitelerde ‘Disiplinler Arası Biyo-etik Merkezleri’ bile kuruldu. Burada bilhassa içselleştirilmiş inançlara saygılı olunması, bireye sadece insan olarak yaklaşılması gereği üzerinde duruldu ve duruluyor.

İÇ HUZURU KAZANDIRIR

Bugün deontoloji sadece hekimlik alanında değil tüm disiplinlerde geçerli bir sistem. Bir bakıma İnsanlığın ulaştığı en son çizgide ‘deontolojik etik’ görev temelli evrensel bir ahlak yaklaşımı.

Deontolojik etik, herkesin yerine getirmesi gereken belirli görevlere sahip olduğunu; bu görevleri yerine getirmenin, erdem ya da sonuçlarıyla ilgili -herhangi bir düşünceden ya da önyargılardan bağımsız olarak- ahlaki bir gerekliliğe vurgu yapıyor.

Şimdi bunun son örneklerini klasik disiplinlerin dışında ‘yöneticilik’, ‘girişimcilik’ ve ‘marketing’ alanlarında da görüyoruz. Fakat buradaki yaklaşım biraz daha farklı: En ilginç farklılık, ortaya konan yararın insanlığı büyük mutluluğa ve en iyi sonuca ulaştırmayı hedeflemesi. Buradaki mutluluk hem şirket hem üretici hem de tüketici için geçerli.

Örnek vermek gerekirse, şirketin sahip ya da yöneticileri daha fazla kazanma arzusuyla üretimde etik olmayan bir tavrı öngörüyor ve bunu dayatıyorlarsa bu işi uygulamaya koyacak kişilerin deontolojik yaklaşım anlamında direnmesi gerekiyor.

Aynı yaklaşım tüketici açısından da geçerli; içerik, ambalajlama, fiyatlandırma, dağıtım ve reklam aşamalarında hedef kitleyi yakalamak anlamında doğru olmayan bazı mesajlar veriliyorsa bu da deontolojik sınırların dışına çıkıldığının en belirgin ipuçlarını veriyor.

REKABET BİLİMSEL AHLAKTA ÖNE GEÇMEKTİR

Rekabet ise daha önemli etik kavramları çağrıştırıyor. Aynı sektörde görev yapan kurumlan kötülemek; onları aşağılamak, iftira atmak ya da bazı vaatlerle formül ve buluşları ele geçirmek için rakip şirketlerden eleman devşirmek ticari ve sınai deontolojiye uymuyor. Temel kural şudur: Başkasının patenti haline gelmiş uygulamaları karşı tarafın olurunu almadan kendinize asla mal etmeyin.

İşletmelerin insanları bir amaç için kullandığı doğrudur. Tabii ki hak ettiği ücreti vermek koşuluyla. Sonuçta, fabrika çalışanları işverenler için kâr elde etmenin aracıdır. Ama sadece insanları etik değerlerin dışında kullanarak bazı şeyleri elde etmek bugünkü ahlak ve hukuka aykırıdır. Tüketicilerin yanısıra çalışanlar da araç değildir. Onlar düşünsel eğilimleri ne olursa olsun insandır ve onlara insanca yaklaşmak gerekir.

Günümüzün iş pratiğinde sosyal sorumluluk konuları giderek öne çıkıyor.

Gelişmiş ülkelerde bazı sapmalar olsa da iş ahlakı ve sürdürülebilir deontoloji yeni buluşlara ve hizmetlere yol açıyor.

Çoğu kurumun kendi değerlerini ifade ederken sorumluluğa ve sürdürülebilirliğe vurgu yapmaları da tümüyle bundan kaynaklanıyor.

Kurumsal etik yaklaşımı artık sadece insanı değil, çevreyi de dikkate alıyor. Dingin bir çevre olmadan insani değerlerle yaşamak çok zor. İşte bu yüzden pazarlama odaklı uğraşılar sosyal sorumluluğu pekiştiriyor, insanlığa yeni bir kapı aralıyor.

ETİK TUTARLILIĞI OLAN FİKİR

Atıkların azaltılması, yerkürenin korunması en yüksek düzeyde çevreci üretim yapılması günümüzün olmazsa olmaz -insan odaklı- deontolojik ilkelerinden biri. Bu konunun içine tüm lojistik unsurlar da giriyor.

Fakat yine de piyasa oyuncularının evrensel etik değerlere uyması günümüzde pek de başarılamıyor. Buradaki sorun Kant’ın etik teorisine göre bazı negatif davranışların faydalı olabileceği hakkında yanlış yorumlar yapılması. Yine de bugün sosyal sorumluluk ilkesi giderek kavramsallaşıyor ve yerine oturuyor.

Bir kez daha vurgulayalım: Yalnız bireylerin değil; kurumların, işletmelerin, fabrikaların, markaların da etik kabulleri olmak zorunda. Tam da burada giderek geleneksel hale gelen ‘vizyon-misyon’ prensibi deontolojik yaklaşımlarla takviye edilmediği sürece sıradan bir klişe olmaktan öteye gidemiyor.

Satırlarımıza iyi bilinen birkaç alıntıyla son verelim; Aristo şöyle demiş zamanında: “Her fikir onu üretene doğruymuş gibi gözükür, önemli olan o fikrin tüm insanlığı hedef almasıdır. Böylece doğru ya da yanlış hemen ortaya çıkar.”

Aşıyı keşfeden Louis Pasteur’un şu cümlesi de önemli: “Aslında şans diye bir kavram insanlık tarihinde yoktur. Şans dediğimiz şey insanlık adına bir şeyler yaratıldığı zaman gerçekten şans haline gelir.”

Yakın tarihin ünlü isimlerinden ünlü yazar Aldous Huxley ise deontolojik çağrışımları dile getiriyor ve şöyle soruyor: “İster birey olun ister topluluk, hiç değişmeyen gerçeği daima şu şekilde sormaya devam edin: Kendime değil, insanlık adına neleri ürettim ve neleri kazandım?”

NUR DEMÎROK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu