İzmir’e tanınacak özel statü
İzmir’e tanınacak özel statü, Türkiye’nin dünyanın ekonomik açıdan en büyük 10 ülkesi arasına girmesini sağlayabilir. İzmir görkemli özellikleriyle Türkiye’nin dünyaya açılan en büyük kapısı olabilir.
TELEVİZYON yaygınlaşmadan önce dünyada yalnız sinema vardı. Şimdi ‘tvveet’lerle gündem yaratılması tercih ediliyor. Eskiden dinamik .fikirler sinemanın kült filmleriyle ilişkilendirilirdi. Bu nedenle başlıkta kullandığım ‘Açık Şehir’ tanımına bizim kuşak önce lâfzen aşinadır. ‘Roma Açık Şehir’ (Roma Citta Aperta) en azından başlığıyla akıllarda yer eden bir yapıttı bizim için.
Büyük savaşta yaşanan ıstırapları konu alan film bize çok sonraları geldi. Filmi ilkokulda son sınıf hocalarımızla birlikte orijinalinden Ankara Büyük Sinemada izlediğimizi hatırlıyorum. Ta 1955’lerde filan… Baş aktris melankolik Anna Magnani’nin ağlamaklı ifadesi hala çocukluk belleğimin sisleri içinde yaşar durur.
Yukarıdaki savaş yıllarının ‘Açık Şehir’ ifadesini bu kez günümüzde ekonomi eksenli ‘olumlu’ bir başlığa dönüştürmenin tam zamanı şimdi. Evet, nereden nereye!..
ÖNCE KÜLTÜR SONRA EKONOMİ
Şunu kabul etmemiz şart: Küreselleşme kavramı kapsayıcı bir metafor olarak yalnız ekonomik açıdan değil; sosyal, kültürel, politik, ekolojik ve teknolojik dengelerden kurulu muazzam bir entegrasyonu ifade ediyor bugün.
Küreselleşme, ekonominin basit dinamikleriyle açıklanabilecek bir süreç değil artık. İşin içine sosyolojik renkleriyle onlarca olgu giriyor. 1980’lerde ünlü fütürolog ve iktisatçı Alvin Toffler ‘Üçüncü Dalga’ adlı referans eserini yayınladıktan sonra küresel düşünce yapısı tümden değişmeye başladı.
Sözü şuraya getireceğim; bundan yaklaşık dört yıl önce Hatay’dan davet alarak Antakya’da bir konferans verdim.
Konferansın başlığı ‘Hatay Açık Bölge!’ idi. İşadamı ve akademisyen dinleyiciler arasında yenilik fikirleriyle dikkatimi çeken ve bana ilham veren üst düzey yöneticiler vardı. Önerdiğim proje hayli ses getirdi. Konferans sonrası İstanbul’a döndüğümde çok sayıda geri dönüş ve tebrik mesajı aldım.
Ama heyhat!.. Hemen sonra Suriye olayları patlak verdi, gündem hızla değişti. Hazırladığım fizibilitenin Hatay için yapılabilirliği kalmamıştı. Ta ki İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli geçen ay İzmir için benzer bir öneriyi dillendirene dek.
İZMİR ŞİMDİ DAHA ŞANSLI
Hatay için sunulan projenin İzmir’le ne ilgisi var diyeceksiniz. Haklısınız, ilk bakışta ilgisi yok gibi görünse de Kestelli’nin önerisi bugünkü konjonktürde İzmir’i gündeme taşıyor. Sayın Kestelli’yle tanışma şansına erişemedim, detayda neler düşünüyor bilmiyorum. Ama önerisi kesinlikle İzmir’in önünü açacak nitelikte. Anladım ki, kolektif akıl bazı şeyler için aynı noktada buluşabiliyor.
Öneriyi hatırlayalım hemen: “İzmir’de Akdeniz’in en büyük serbest bölgesi kurmak. Dubai, Şanghay ve Malezya’daki gibi dev nitelikler taşıyan, dünya denizlerine açık bir bölge oluşturmak” Her şeyden önce böylesine bir fikri dile getirdiği için Işınsu Hanımefendi’yi kutluyorum.
ÖZEL EKONOMİK BÖLGE
Bilindiği gibi 1980’lerden sonra ‘serbest bölge’ deyince ülkemizin siyasi sınırları içerisinde kalmakla beraber, dış ticaret, vergi ve gümrük mevzuatının uygulanması açısından gümrük hattı dışında sayılan kara parçalarını anlaya geldik.
Anladığım kadarıyla Işmsu Kestelli’nin önerdiği proje bizim mevzuatımız ve ekonomi literatürümüzde yer alan malum ‘serbest bölge’ kavramının çok ötesinde yaratıcı, özgün bir öneridir. Fakat bu serbestinin içinde şimdi yalnız mal ve hizmet arzıyla öne çıkan ekonomik süreç değil, teknolojik, sosyal, kültürel, ekolojik serbesti de dikkat çekiyor. Yine anladığım kadarıyla öneri Hatay için hazırladığım ‘Özel Ekonomik Bölge’ (Special Economic Zone) projesiyle de epey örtüşüyor. Hatay için söylediklerim İzmir için de geçerli oluyor böylece.
Çok yönlü kültür birikimine rağmen maalesef hep geride kalan İzmir temel özellikleriyle ‘Bir Başka İzmir!’ olabilir.
Etnografik nitelikleri, çevre bilinci, yaratıcı ekonomisi, olağanüstü konumu ve gelişmiş insan gücü potansiyeliyle…
İzmir bana göre Ödemiş, Tire, Bergama ve Selçuk gibi ilçeleriyle birlikte dünyanın ilk ekonomik, ekolojik, teolojik ve kültürel serbest bölgesi olmaya mükemmel bir adaydır. Böyle geniş kapsamlı özellikleriyle öne çıkan bir ‘Açık Şehir’ henüz dünyada yok.
AKIL İÇİN YOL BİR
Peki, benzer uygulamaları kendi özellerine uydurarak yaşama geçirmiş ülkeler var mı dünyada? Elbette var! İlk örnek Çin’den. Küreselleşme sürecini batıyla birlikte başlatan Çin, komünist rejime rağmen ilk Açık Şehir’i 1980’lerin başında Deng Xiaoping yönetiminde kurdu. ‘Shenzhen Özel Ekonomik Bölgesi’ Çin’i küresel dünyanın en önemli aktörlerinden biri yaptı. Bir bakıma komünist Çin, sosyo-kapitalist Çin’e dönüştü. 1980’lerde 25 bin nüfuslu küçük bir bölge olan Shenzhen bugün 20 milyona yaklaşan nüfusuyla yabancıların ilgi odağı olan bir açık şehir haline geldi. Dünyanın ünlü ticaret şirketlerini ve markalarını burada görmek mümkün.
Çin örneğinin ardından, Brezilya, Hindistan, Ürdün, Polonya, Güney Kore, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri dâhil birçok ülke ‘Açık Şehir’ kurmaya çalıştı. Bunların bir bölümü hükümetlerin tutucu politikaları nedeniyle tam başarılı olamadı. Lâkin dikkat çekenleri vardı. Örneğin, Körfez ülkelerindeki ‘Cebel Ali’ ve ‘Masdar’ gibi dev projelere inat, Ürdün küçük topraklarında ‘Akabe Özel Ekonomik Bölgesi’ni kurdu. Başlıca sırrı ise Petra Antik Kenti’ni bir kaldıraç olarak kullanmasıydı!
Yüzlerce ayrıntı bir tarafa; Bergama, Efes ve Meryem Ana Evi’ni bu anlamda bir düşünün şimdi. Kestelli’nin söylediği gibi ‘Disneyland’ı gölgede bırakacak dev bir eğlence parkını da unutmayın. Ve İzmir merkezde teknoloji parkları, finans üsleri ve üretim tesisleriyle çokuluslu muazzam bir ‘Açık Şehir’ uygulaması… İzmir kendisine tanınan bu özel ayrıcalıkla acaba nerelere gelir?
• İzmir Özel Ekonomik Bölgesi’nin (İzmir Special Economic Zone) İzmir’e ve dolayısıyla ülkeye ne yararı olacak?
• Yasalarla teminat altına alınmış ‘Açık Şehir’ özel konumuyla dünyanın tüm dikkatini İzmir’e yöneltecektir. (Antik dönem eserleri, teolojik örüntüler, doğal yaşam kaynakları, katmanlı teknolojiler, sağlık merkezleri, rekreasyon kurumlan, ekolojik köyler ve yeni turizm alanları.)
• Turizm şekil değiştirecek; Urla ile Çeşme arasında kurulacak dünyanın en büyük eğlence parkı İzmir’e dünya çapında bir tanınmışlık sağlayacak.
• Ortadoğu, Asya ve Afrika’nın tek sağlam geçiş noktası olan bölge, uluslararası firmalar için üretim, dağıtım ve teknoloji geliştirme noktası olacak. Yabancı sermaye için finans ve turizm merkezi haline gelecek.
• Daha fazla demokrasi ve koşulsuz dışa açılma bilinci gelişecek. Bu arada bölgenin yeni statüsünden yararlanan Türk markaları çokuluslu hale dönüşecek.
• Batılı şirket ve yatırımcıların bölgesel yönetimlere duyduğu güvensizlik nedeniyle konumu itibariyle İzmir, Akdeniz ve Yakın □oğu’nun en güvenli markası olacak.
• Üretim faaliyetlerinde kullanılmak üzere, ülke içinden alınan hammadde, yarı işlenmiş mallar nedeniyle istihdam artacak. Ticaret, turizm ve transit amaçlı ziyaretçi sayısı yükselecek.
• Özel Serbest Bölgeler ‘AB Gümrük Birliği Bölgesi’ içerisinde sayıldığından bir anlamda fiili AB ortaklığı zorunlu olarak yeniden canlanacak.
• Bölgede özel bankacılık ve özel gümrük rejimi uygulanacağından ekonomi bürokrasisi ve kambiyo yükümlülükleri yatırımcılar için çekim noktası haline gelecek.