Kerim Baran’ın Girişimcilik Hikayesi
Kerim Baran, ABD’deki eğitimi sırasında internetin yükselişini, sosyal medyanın ayak seslerini hissetti. Bir dönem Türkiye’de yıldızlaşan Yonja sitesini bu heyecanla kurdu. Kısa sürede büyük başarı yakalayan site, Facebook’la birlikte düşüşe geçti.
Bunu gören Baran sitesini satıp heyecanını eğitim, sağlık ve enerjiye yöneltti. Çok sayıda girişim başlattı, bazılarına da melek yatırımcı olarak destek verdi. Şimdi büyük hedefleri var ama geçmişten de ders aldığını söylüyor. Baran, “Yonja’da Türkiye’yi hedefledik. Hiçbir zaman ‘Dünyanın en büyüğü olacağız’ demedik. Belki öyle yapmış olsaydık daha iyi olabilirdi” diye konuşuyor.
Türkiye Kerim Baranı, 2000’li yılların başında adeta bir fenomen haline gelen Yonja sitesinin kurucusu olarak tanıdı. Sosyal ağların henüz başlangıç aşamasında olduğu bir dönemde büyük başarı yakalayan Yonja, Facebook’un ardından popülaritesini yitirdi. Ancak bu deneyim, Barana çok şey kazandırdı. Öncelikle Yonja’yı satarak sektörden çıkması, farklı ilgi alanlarına yatırım yapacak zamanı ve sermayeyi getirdi. Farklı sektörlerde farklı girişim deneyimleri kazandı. Sadece para ve sermaye değil, uluslararası vizyonla yola çıkmanın şart olduğunu da bizzat yaşayarak deneyimledi.
Her ne kadar Yonja, Türkiye şartlarında ve döneminde başarılı bir girişim olsa da daha önce hayata geçmesine rağmen bir Facebook olamamasını uluslararası düşünmemesine bağlayan Baran, şöyle bir itirafta bulunuyor:
“Facebook’u yapanlar, ilk günden dünyanın en büyük sosyal network unü geliştirecek şekilde operasyonu gerçekleştirdi. Benim hatam, önümüze daha tutkulu ve hırslı amaçlar koymamak. ‘Biz Türkiye’nin en büyüğüyüz ve Türkiye’deki konumumuzu koruyacağız’ dedik. Hiçbir zaman ‘Dünyanın en büyüğü olacağız’ demedik. Öyle yapmış olsaydık belki de daha iyi olabilirdi.” Başarılı girişimci Kerim Baran, ilk start up deneyimini, ardından yaşadıklarım ve gelecek hedeflerini şöyle anlattı:
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Robert Koleji’nde okuduktan sonra Amerika’da mühendislik eğitimi aldım. Girişimci olma kararımı üniversitede almıştım. Ama girişimci olmadan önce aşağı yukarı 10 yıl kadar hem start up’larda hem büyük şirketlerde çalıştım, ilk olarak küçük bir Fransız yazılım şirketinin Amerika’daki ilk çalışanlarından biri olarak görev aldım. O şirketi büyütüp daha büyük bir yazılım şirketine sattık. O deneyimden sonra Harvard’da MBA yaptım. 1 yıl yönetim ve strateji danışmam olarak çalıştım ve ardından büyük bir yazılım şirketine girdim. 3 yıl orada kaldım, Green Card’ımı aldıktan sonra da girişimci oldum.
ilk girişiminizin hikayesi nedir? Fikir nasıl oluştu? Hayata geçirme konusunda nasıl bir yol izlediniz?
ilk girişimim Yonja’ydı. Yonja’yı kurduğum 2002-2003 yıllarında aslında internette yaşanan balon sona ermişti. Silikon Vadisi, herhalde son 20 yılındaki en sakin dönemlerinden birini yaşıyordu. Çok fazla start up aktivitesi yoktu.
Ama gözlemlediğim kadarıyla Linkedln gibi sosyal ağların ilk büyük oyuncuları ortaya çıkmıştı ve konseptin ne kadar kuvvetli olduğu, dikkatli gözlemleyenler tarafından anlaşılmıştı. Ben de bu trendin devam edeceğini düşündüm.
Aynı zamanda fazla sermaye gerektirmediğini de fark ettiğim için birkaç arkadaş konseptin prototipini yarattık. Ardından arkadaşlarımıza açtık ve kısa zamanda binlerce kullanıcıya eriştik. Birkaç yıl içinde Türkiye’nin en büyük web siteleri arasına girdik.
Finansman tamamen size mi aitti?
Evet. Yonja’yı kurduğumda, herhalde birkaç server dışında fazla büyük bir giderimiz yoktu. Tabii çalışanlarıma maaş vermiyordum. Hisse vererek onları motive ediyordum, hepsi de bu duruma olumlu yaklaşmıştı. Zaten şirket satıldığı zaman onlar da emeklerinin karşılığını fazlasıyla geri aldı.
O dönem şirketin kuruluş maliyeti sizin için neydi?
Bir server birkaç bin dolardı. Çok fazla bir şey değildi. Ayda birkaç yüz dolarlık masrafı vardı.
Kuruluş aşamasında karşılaştığınız zorluklar oldu mu?
İlk zorluk tabii ki ekip kurmaktı. Hem teknik hem de teknik olmayan kısımda kimleri seçeceğiniz önemliydi. Ürünün prototipi ve ilk versiyonu ortaya çıktıktan sonra kullanıcıları platforma davet etmek önemli bir zorluktu.
Yonja, o zaman arkadaşlar aracılığıyla tanışma odaklıydı. Hem kızları hem erkekleri eşit oranda bu platforma getirmek önemliydi, ilk kullanıcıları getirdikten sonra zaten platform olarak kendi kendine büyüdü.
Yonja’nın başarısını tahmin etmiş miydiniz?
Türkiye’nin en fazla sayfa görünürlüğü olan web sitesi olacak diye yola çıkmamıştım ama dünyadaki başarılı uygulamalardan biri olacağını düşünmüştüm.
Örnek aldığınız oluşumlar var mıydı?
Friendster ve Myspace vardı, ondan sonra Facebook çıktı. Gerçi biz Yonja’yı Facebook’tan iki ay önce başlattık. Ondan sonra Facebook’un yaptığı bazı hareketler, onların uzun süren başarısının önemli faktörlerinden oldu.
Sonra Yonja’yı sattınız… Satış nasıl gerçekleşti?
Aslında şirket satmak, bebeğini satmak gibi bir şey oluyor. Her girişimci belki bunu yapmak istemeyebilir ama ben “Yonja’yı sonuçta satarım” diye düşünüyordum. Bilhassa yüksek teknoloji sektöründe, teknolojiyle alakalı işlerde satış daha muhtemel bir sonuç. Silikon Vadisi’nde yaşadığınız zaman zaten dünya görüşünüz, teknoloji şirketini kurup satmak üzerine oluşuyor.
Yonja, o zamanlar teknolojinin en ileri ucunda faaliyet gösteren bir şirketti. O kadar önde faaliyet gösterdiğiniz zaman ödüller ve riskler de çok büyük oluyor. O yüzden bir satın alma teklifi geldiğinde, genellikle şirketler kabul ediyor, ben de zamanında seve seve kabul ettim.
Bu kararı vermek girişimcinin seçeneklerini çoğaltıyor, vakit kazandırıyor.
Bu satıştan sonra bir sürü değişik ilgi alanım olduğu için onlarla ilgilenmeye başladım, ilk sırada sağlık, eğitim ve yenilenebilir enerji konuları vardı. O konulardaki start up’larla hem danışman hem melek yatırımcı olarak çalışmaya başladım.
Yardım ettiğim start up fikirlerinden bir tanesi Civicsolar. Civicsolar’ı üç ortak olarak kurduk. Civicsolar’ı kurarken çok fazla sermayeye ihtiyacımız olmadı. Orada gereken sermaye, üçümüzün belki 6 aylık maaşıydı ve şirketin kuruluşunun 7’nci ayında hepimizin maaşı karşılanır hale gelmişti. Onu hala büyütüyoruz. Şu anda 4,5 yıl oldu. Amerika’nın kendi alanında önde gelen güneş enerjisi şirketlerinden biri.
45 kişiyiz. Her yıl aşağı yukarı yüzde 50-100 arasında büyüyoruz.
Hatamdan Neler Öğrendim
Aslında bakarsanız Facebook’la S* karşılaştırdığınız zaman Yonja başarılı sayılamaz. Döneminde başarılıydı ama uzun vadede kesinlikle başarısız sayılabilir.
Facebook’u yapanlar, ilk f günden dünyanın en büyük sosyal netvvork’ünü geliştirecek şekilde operasyonu gerçekleştirdi. Büyük düşündüler.
Benim hatam, önümüze daha tutkulu ve hırslı amaçlar koymamaktı. Hiçbir zaman “Dünyanın en büyüğü olacağız” demedik. Öyle yapmış olsaydık belki de daha iyi olabilirdi.
Mark Zuckerberg’in ve etrafına topladığı ekibin kalitesi de inanılmaz derecede yüksek. Biz onu tam yapamadık. Ne kadar iyi bir ekip kurarsanız sonuç da o kadar iyi oluyor.
Türk girişimcilere tavsiyem, lokal içeriğin daha çok olduğu konseptlerde rekabet etmeleridir. Yerel içeriğin ve yerel varlığın yabancılara göre bir avantaj sağladığı sektörlerde girişim başlatmaları kendileri için daha faydalı olacaktır.
“HER YERDE KAYNAK VAR
EKOSISTEMLER OLUŞUYOR
Dünyanın hiçbir yeri Silikon Vadisi kadar start up’lar için biçilmiş kaftan değil. Ama son 10 yılda dünyanın her ülkesinde, Afrika’dan Asya’ya start up ekosistemleri oluşmaya başladı. Bu hızlı bir şekilde de gelişiyor. Araştıranlara, ilgilenenlere her yerde kaynak ve başlayabilecekleri ortam var.
TÜRKİYE’DEKİ DURUM
Aslında en önemli kaynak insan kaynağı. Burayı yani Silikon Vadisini Silikon Vadisi yapan da birçok yenilikçi, start up kültürünü benimsemiş, olan sistemleri değiştirip daha iyi yapmak isteyen on binlerce kişinin birbirine çok yakın yaşıyor olması. Buna benzer ekosistemler, Türkiye’de de oluşmuş durumda ve gelişmeye de devam ediyor.
Yatırımcı aldınız mı?
Küçük bir grup melek yatırımcı aldık. Ama yatırımcı almadan da yapmak mümkündü. Yatırımcı olmasının faydaları da var. Sizi daha disiplinli tutuyor, şirketi daha disiplinli bir şekilde yönetmenize faydası oluyor. Çünkü dışarı rapor vermek zorundasınız, yatırımcılara karşı da sorumlusunuz.
Gelecek 5-10 yılda Civicsolar’ı nereye taşımayı düşünüyorsunuz?
Şirket şu anda 40 milyon dolar ciro yapıyor. Amerika’nın 50 eyaletinden ve dünyanın her kıtasından 7 bine yakın müşterimiz var. 10 yıl sonra aşağı yukarı 1 milyar dolar ciro yapan, dünyanın önde gelen güneş enerjisi sektöründe çalışan şirketlerinden biri olmasını temenni ediyoruz.
Sağlık ve eğitimle de ilgileniyorsunuz… Gündeminizde hem girişimci hem yatırımcı olarak neler var?
Şu anda dünyayı hızlı şekilde değiştiren sektör, yazılım sektörü. Yazılımın mobil alanda yaptığı değişimleri hepimiz gördük. Yazılımın getirdiği büyük dönüşüm hükümetten tutun sağlığa, eğitime ve finansa kadar birçok endüstriyi dönüştürüyor ve dönüştürmeye devam edecek.
Benim ilgimi çekenler, bu sektörlerdeki değişikliği hızlandıran girişimler. Benim gündemimdeki işler, daha çok yenilenebilir enerji, eğitim ve sağlık alanında. Bunların her birinde yüzlerce fırsat var.
Yeni fırsatlar için hangi coğrafyalara bakıyorsunuz?
Coğrafi bir kısıtlama getirmiyorum. Rusya’dan da yardım ettiğim ve yatırım yaptığım girişimler var, İsrail’den de. Latin Amerika’da da ilgilendiğim girişimciler ve onların şirketleri bulunuyor.
Şu anda kaç şirkette melek yatırımcı olarak yer alıyorsunuz?
Aşağı yukarı 10-15 şirkette.
Bir Türk olarak Silikon Vadisi’nde var olanın avantajı, dezavantajı var mı?
Silikon Vadisi’nde olmanın çok büyük bir avantajı var… Amerika’da genelde nereden olduğunuz değil, fikirleriniz önemli. Özellikle Silikon Vadisi’nde önemli olan fikirleriniz ve becerileriniz.
“UBER HAYAT KALİTEMİ ARTIRDI”
SEKTÖRÜ DEĞİŞTİRİYOR
Son birkaç yılda hayat kalitemi artıran start up’lardan biri Uber. Şirket, Amerika’daki bütün ulaştırma sektörünü çok hızlı bir şekilde değiştiriyor. Taksi hizmeti, Amerika’da İstanbul’daki kadar etkili değil. Cep telefonunuzu açtığınızda Uber taksilerinin her birinin kendinize ne kadar yakınlıkta olduğunu, çağırdığınızda kaç dakikada geleceğini görüyorsunuz.
GOOGLE YATIRIM YAPTI
Kredi kartını da uygulamanın içine girdiğiniz için cüzdanınıza dokunmuyorsunuz, faturası online olarak geliyor. Gelen taksiler de gayet kaliteli. Google’ın da yatırım yaptığı Uber’le insanların araba sahibi olmasını gerektirmeyecek bir hizmet yaratılması hedefleniyor. Uber’in kesintiye uğrattığı sektör, aslında sadece taksi alanı değil bütün ulaştırma.
Bir de bu arabaların ileride şoförsüz bir şekilde çalışabileceğini düşünürseniz değişimin ne kadar büyük olacağını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.