Kuantum Işınlama Deneyleri
Kuantum Işınlama İnsan Zihnini Bilgisayara Kopyalamakta Kullanılabilirmi?
Kaptan Kirk’ün aslına çok benzeyen bir kopyasını çıkarmak için Yıldız Filosu kaptanını atom ölçeğinde taramak ve bütün atomlarının yaklaşık konumuyla enerji değerlerini bilmek gerekiyor. Oysa insan vücudundaki atomlar birbiriyle sürekli etkileşim halinde bulunuyor ve bu da atomların yüksek kesinlik düzeyiyle ölçülmesini önlüyor. Kısacası, Heisenberg’in belirsizlik ilkesi Kaptan Kirk’ün aslına sadık bir şekilde ışınlanmasına izin vermiyor. Bir insanı ışınlamak ileride mümkün olabilir, fakat o kişinin hedefine sakatlamandan ve benliğini kaybetmeden ulaşmasını garanti etmek şimdilik imkansız. Leicester Üniversitesinin yaptığı araştırmaya göre insan vücudunda yaklaşık 4,5 x ıo42 bit enformasyon var; ama bugün insanoğlunun elinde bu miktarda veriyi doğru okuyarak transfer edebilecek bir teknoloji yok.
Filozoflar ise kuantum ışınlanmaya benliğin benzersizliği ve kişinin yok olması açısından bakıyor. Işınlamanın orijinal Kaptan Kirk’ü yok edeceğini (atomlarına ayıracağını) ve başka bir yerde kopyasını çıkaracağını söylüyor. Bu da kişinin ölmesi ve klonunun yaşaması demek. Ancak Uzay Yolundaki gibi gelişmiş bir ışınlama teknolojisinde bu kadar kesin ölçülerle düşünmek pek de mantıklı değil. Günlük hayata bakıldığında insanların her an değiştiği görülüyor. Örneğin sabah kalkan bir insanın psikolojisi ile akşamki psikolojisi faklı. Tecrübeler ve yaşantılar ise kişinin beyin yapısını değiştiriyor. Öyle ki bütün bir öğrenme süreci beyindeki sinir ağlarının yeniden yapılanmasından ibaret ve insan beyninin kişiye benliğini veren organ olduğu düşünüldüğünde, Ahmet veya Selinin hiç değişmeden kaldığını öne sürmek zor (klavyede yazı yazan bir kişinin parmak uçlarındaki hücreler bile ölüyor, insan vücudu kuantum ölçeğinde kendini sürekli değiştirerek düzenliyor).
İşte bu açıdan Kaptan Kirk’ün aslına oldukça sadık bir kopyasını ışınlamanın orijinal kişiyi yok etmek anlamına geldiğini ileri sürmek gerçekçi görünmüyor. Bu durum söz konusu olsaydı, insanların Planck anında, yani her 10-44 saniyede tekrar tekrar kopyalanan ama günlük hayatta tek bir ortak akıl (geştalt) veya ortak benlik olarak algılanan bir kopyalar dizisi olduğunu kabul etmek gerekirdi.
IŞINLAMA MI, KLONLAMA MI?
Işınlama teknolojisi 1993’ten beri hızla ilerleme kaydediyor ve laboratuarlarda gittikçe daha karmaşık deneyler gerçekleştiriliyor. Öte yandan Atılgan mürettebatının birçok bölümde keşfettiği gibi insan ışınlamak zor, özellikle de ışınlama sırasında hata yapmak ve kişinin ölümüne yol açmak kolay. Uzay Yolunun ilk filmindeki korkunç ışınlama kazası buna en iyi örnek. Ancak en çarpıcı örneklerden biri de Uzay Yolu Voyager dizisinde Tuvok ve Neelbc’in hem bedenen hem de zihnen ışınlama makinesinde yanlışlıkla birbirine karışması, böylece Tuvix adında yeni bir canlı ortaya çıkması. Tuvok ve Neelbc’in huylarına sahip olan Tuvix, iki karakteri bu durumdan kurtarıp eski haline döndürme çabalarına kendisini öldürmeye çalıştıkları gerekçesiyle karşı çıkmıştı. Bu da ışınlamanın sadece teknik bir sorun olmadığını, aynı zamanda maddenin ve benliğin doğasına yönelik çok ciddi bir araştırma alanı olduğunu gösteriyor.
KUANTUM BİLGİSAYARLAR
Bununla birlikte insan zihnini mobil platformlara, yani robotlara yüklemek gibi sınırlı bir başarı bile kuantum ışınlama açısından gerçek bir devrim olurdu. Sonuç olarak insan zihnini Arnold Schwarzenegger’in oynadığı Altıncı Gün filminde olduğu gibi bilgisayara kopyalamak için kuantum ışınlamadan yararlanmak gerekebilir. Bunun için de kuantum bilgisayar kullanma zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Kuantum bilgisayarlar atomaltı dünyanın detaylı bir simülasyonunu yapabilir, yani insan zihnini aslına sadık olarak kopyalayabilir (tabii insan beynini ışınlamak fiziksel açıdan mümkünse).
Ray Kurzweil ve diğer araştırmacılar bunun klasik bilgisayarlarla da yapılabileceğini düşünüyor ve bu konudaki hararetli tartışma sürüyor, fakat kuantum bilişimin başka yararları da var. Kuantum bilgisayarlar dijital veriyi milyarlarca transistor içeren mikroişlemcilere değil, tek tek atomlara transfer ediyor. Gerçi tam kapsamlı bir kuantum bilgisayar henüz geliştirilmedi, ama kuantum bilgisayarlar internet şifrelerini kırmak veya karmaşık matematik denklemlerini çözmek açısından gelecek vaat ediyor.
Işınlama kuantum bilgisayarların temel teknolojisi, çünkü bilgisayarın ürettiği veriyi bilgisayarın dolaşıklığım bozmadan kopyalamaya izin veriyor. Gerçekten de atom ölçeğinde çalışan süper hassas bir bilgisayardan kuantum ışınlama olmadan çıktı almak imkansız ve bilim insanları da bunun farkında: Geçen yıl, Georgia Teknoloji Enstitüsü’nden fizikçi Alex Kuzmich ve ekibi, kuantum bilgisayarların fotonlara (ışık parçacıklarına) kaydettiği veriyi dolanıklık yoluyla kopyalamayı sağlayan bir teknik geliştirdi. Kuzmich, ışınlama teknolojisinden yararlanan kuantum bilgisayarların gelecekte global bir kuantum ağı kuracağını ve bunun da telepatik internetin temelini oluşturacağını hayal ediyor. Bu teknoloji kuantum internet olarak adlandırılıyor.
Bilim insanlarının kuantum internete yönelmesinin tek sebebi Uzay Yolundaki ışınlama teknolojisini geliştirmek değil: Asıl amaçları şifre kırmak veya şifrelerin kırılmasını önleyen bir kuantum şifreleme tekniği geliştirmek. Örneğin, ABD Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) kuantum bilgisayarlar yoluyla dünyadaki bütün şifreleri kırmayı hedefliyor. Aslında bunu Rusya ve diğer ülkeler de yapabilir; ama şifre kırmakta uzmanlaşan özel bir kuantum bilgisayar geliştiren ilk ülke bu konuda avantaj yakalayacak (özellikle de bunu başardığını birkaç yıl boyunca dünyadan saklayabilirse). Kuantum bilgisayarların şifreleme için kullanılması ise istihbarat örgütlerinin bile kıramayacağı kompleks şifreler geliştirmek anlamına geliyor. Öyle ki kuantum ışınlama bir yandan da gizliliği pekiştirerek özgür internetin önünü açabilir. Bu açıdan bakıldığında, insan ışınlamayı zorlaştıran Heisenberg’in belirsizlik ilkesinin aynı zamanda siber saldırganları önleyen bir polis olduğu ortaya çıkıyor. Özünde belirsizlik ilkesi, kuantum bilgisayarları sistemin veri akışını bozmadan gözetlemeyi imkansız hale getiriyor. Kuantum bilgisayarları gizlice gözetlemek için yapılacak bütün müdahaleler, bilgisayarların işleyişini anında değiştirecek ve kullanıcılara sisteme izinsiz giriş yapıldığını bildirecek. Ayrıca, sisteme izinsiz giriş yapılması bilgisayarda depolanan verilerin bozulmasına yol açacak. Bu noktada siber casusluk, bilginin kuantum bilgisayarlardan klasik bilgisayarla aktarılması aşamasına odaklanmak zorunda. Elbette kuantum internetin yaygınlaşması bunu da engelleyecek ya da kuantum bilgisayarları gözetlemenin bir yolunu bulmaları durumunda siber saldırganların işini zorlaştıracak.