MADENLER yaşantımızın her yerinde. Otomobillerden oturduğumuz evlere, kullandığımız akıllı telefonlardan kurşun kalemlere, bilgisayarlardan uçaklara, kozmetikten gıda sektörüne kadar binlerce ürün madenler sayesinde üretiliyor, öyle ki, yanımızdan ayırmadığımız akıllı telefonlarda 15 gr bakır, 15 gr cam bulunmalısının yanı sıra bor, altın, çinko, kalay gibi 15’ten fazla maden ve mineralin kullanılması madenciliğin gündelik yaşamda önemini ortaya koyuyor, özellikle arz yönlü risklerin Covid-19 sürecinde artması, kritik madenlerin önemini daha da artırmış bulunuyor. Dünya genelinde önümüzdeki yıllara damga vuracağı düşünülen kritik madenlerin ağırlıklı olarak elektrikli araçlarda kullanılan bataryaların ihtiyaç duyacağı mineraller ve yeşil enerjiye geçiş için gerekli olan madenler olacağı ifade ediliyor. Savunma sanayi ve ileri teknoloji ürünlerin üretiminde gereksinim duyulan ileri teknoloji minerallerinin de önemini artıracağı öngörülüyor. Günümüzde kritik bir pozisyona sahip olan altın, gümüş, bakır ve diğer değerli metallerin ise önemini korumaya devam edeceği belirtiliyor. Sektör temsilcileri, Türkiye’nin sahip olduğu madenlere gerekli önemi verip efektif bir şekilde değerlendirmesi gerektiğini, bu kapsamda öncelikle uç ürün hedeflenerek metal madenciliğine önem ve öncelik verilmesi gerektiğini kaydediyor. Toplumların refah ve gelişmişlik düzeyi ile madencilik faaliyetleri arasında yakın bir ilişki bulunduğuna dikkat çeken iş dünyası, madenlerini yeterince üretemeyip, endüstrisini geliştiremeyen ülkelerin gelişmiş ülkelerin pazarı konumunda kalacağını vurguluyor.
VAZGEÇİLMEZ BİR ROLÜ VAR
Madenciliğin modern hayatın can damarı olduğunu ifade eden TOBB Türkiye Madencilik Meclisi Başkanı İbrahim Halil Kırşan, madenciliğin sadece hayatı kolaylaştıran ürünlerin yapımında değil, insanın hayatta kalması için gerekli olan tıp ve gıda üretimi gibi sektörlerde de doğrudan ya da dolaylı olarak vazgeçilmez bir rol oynadığını vurguladı. Ülkelerin üretip, gelişip kalkınabilmesi, sanayide çarkların dönmesi için madenlere ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Kırşan, gelişmek ve kalkınmak için ülke olarak güçlü bir madencilik sektörü yaratılması ve doğal hammadde kaynaklarının en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Maden kaynaklarının verimli bir şekilde kullanımı, atıl kalmaması ve en kısa sürede üretilerek sanayiye sunulmasının ülke ekonomisine çok olumlu katkılar sunacağını vurgulayan Kırşan, Türkiye’nin maden ihtiyacını karşılayabilmek, dışa bağımlılığı azaltabilmek için sürdürülebilir bir maden üretiminin gerçekleştirilmesinin zorunlu olduğunu dile getirdi. Kırşan, “Bunun için faaliyetleri yasaklamak, üretimi engellemek yerine, sürdürülebilir bir çevre, insan sağlığı ve sürdürülebilir bir üretim zincirini iyi yöneterek amacımıza ulaşabiliriz” ifadelerini kullandı.
Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Güven önal ise madenler olmasaydı binalar, uçak, otomobil, tren gibi nakil araçları, televizyon, telefon, buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinaları, tarım makinaları, gübre (fosfat, potasyum, amonyum), tekstil makinaları, tekstil ürünleri, ilaç ve vitaminler ve diğerlerinin olmayacağını vurguladı. Önal, bir Amerikalı bebeğin doğumundan 80 yaşına kadar 700 ton maden ürünü kullandığının altını çizdi.
KİŞİ BAŞI 9 BİN 300 KG MADEN TÜKETİLİYOR
İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (IMÎB) Başkanı Aydın Dinçer, bir insanın yıllık yaklaşık 9 bin 300 kg maden tükettiğini ifade ederek, neredeyse ucu madene dokunmayan bir endüstri dalı veya bir araç-gerecin olmadığını vurguladı. Evlerin yapımında kullanılan ve evlerin depreme karşı güvenliğini sağlayan betonun içinde agrega ve çimento, çimentonun içinde ise kalker ve kireçtaşı olduğunu dile getiren Dinçer şunları kaydetti:
“Yine evlerin dayanıklılığı ve sağlamlığı için çok önemli olan konstrüksiyon malzemeleri demir ve çelikten oluşuyor. Alçısında alçı taşı, tuğla ve kiremitlerinde kil ve silisyum kullanılıyor. Ara duvar, cam ve pencerelerde alüminyum, tasarım aşamasında ise mermer. Cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız, televizyonlarımız ve beyaz eşyalarımız ise bakır, alüminyum, demir, kurşun, nikel, kalay, gümüş, altın, paladyum ve plastikten oluşuyor. Oyuncaklar, kumandalar, saatler, fenerler, küçük ev aletleri gibi araç-gereçle-rin çalıştırılması için kullandığımız piller pirinç, nikel, çinko, manganez, grafitten oluşuyor. Ekmek mayasında potasyum, sodyum, kalsiyum, magnezyum ve fosfor kullanılıyor. Bor osteoporoz tedavilerinde, alerjik hastalıklarda, psikiyatride, kemik gelişiminde, artrit ve menopoz tedavisinde, zirkonyum kalça ve eklem protezleri gibi vücudun farklı alanlarında kullanılıyor. Bunun gibi pek çok ürün ham madde olarak birer maden ürünü barındırıyor.”
KRİTİK ÖNEME SAHİP MADENLER
Kritik mineraller her ülke tarafından dünya ekonomisi ve ilgili ülkenin gereksinimleri tarafından belirli zaman periyotlarında (genelde yıllık olarak) belirleniyor. İbrahim Halil Kırşan’a göre bu madenlerin belirlenmesinde endüstrinin duyduğu veya duyacağı hammadde ihtiyacı, teknolojik değişimler, ilgili madenlerin üretim-rezerv miktarları ve diğer birçok etmen göz önünde bulunduruluyor. Dünya genelinde önümüzdeki yıllara damga vuracağı düşünülen kritik madenler ağırlıklı olarak elektrikli araçlarda kullanılan bataryaların ihtiyaç duyacağı mineraller ile yeşil enerjiye geçiş için gerekli olan madenler olarak tanımlanıyor. Bu madenler arasında bakır, nikel, lityum, kobalt, grafit ve nadir toprak elementlerinin kritik öneme sahip olacağı ve önemini yıllar geçtikçe daha da artıracağı düşünülüyor. Bunun ana nedeni ise yeşil enerji maliyetlerinin büyük bir kısmını madenlerin oluşturması, bu nedenle fiyatlardaki en ufak bir değişimin tüm maliyetleri etkilemesi…
METAL MADENCİLİĞİNE ÖNCELİK
Savunma sanayi ve ileri teknoloji ürünlerin üretiminde gereksinim duyulan ileri teknoloji minerallerinin de önemini artmasının öngörüldüğünü kaydeden Kırşan, günümüzde kritik bir pozisyona sahip altın, gümüş ve bakır ile diğer değerli metallerin ise önemini korumaya devam edeceğinin altını çizdi. Elektrikli araçlarda ve yenilenebilir enerji tesislerinde bundan böyle özellikle bakır, nikel, kobalt, grafit ve nadir toprak elementlerine çok daha fazla ihtiyaç duyulacağını vurgulayan Kırşan, Türkiye’nin sahip olduğu bu madenlere gerekli önemi verip efektif bir şekilde değerlendirmesi gerektiğini, bu kapsamda öncelikle uç ürün hedeflenerek metal madenciliğine önem ve öncelik verilmesinin hayati önemde olduğunu dile getirdi.
Kırşan, “Ülkemiz maden aramacılığı gerek kamu gerek özel sektörün üstün performansları ile son yıllarda büyük aşamalar kat etti. Geleceğin kritik madenlerinin aranması ve üretilmesi noktasında da çok stratejik bir pozisyona sahip olan Türkiye’nin son yıllarda gerçekleştirdiği maden keşifleri ve teknolojik çalışmalar ile dünyadaki genel trendi yakalayacağı düşünülüyor” diye konuştu.
Gelişmiş bir madencilik sektörünün, üretim ve istihdam gibi ekonomik göstergelere sağladığı katkının yanı sıra, doğru politika ve planların takip edilmesi durumunda, ülke imalat sanayi için önemli bir itici güç oluşturabildiğini vurgulayan Kırşan, “Ülkemizin gerçekten kalkınması, cari açığın ortadan kaldırılması ve refahın tüm ülke düzeyine yayılması, ülke madenlerinin işletilmesi, metal üretim endüstrinin ve sanayinin çarklarının dönmesine bağlıdır” dedi.
LİTYUM ANAHTAR MALZEME
ÎMÎB Başkanı Aydın Dinçer, gelişen teknoloji şartlarıyla metal sektörünün de günlük hayatta öneminin git gide arttığını vurguladı. Elektrikli otomobillerin üretilmesi, yenilenebilir enerji teknolojileri gibi gelişimlerin bazı metal türlerini stratejik konuma getirdiğini belirten Dinçer, bunlara lityum, nikel ve kobaltı örnek olarak verdi. Dinçer, “Lityum, elektrikli arabaların ve bataryaların üretiminde anahtar malzeme rolünü üstleniyor, önümüzdeki dönemde lityum kullanımındaki artışın en çok elektrikli araç pazarında kullanılan şarj edilebilir piller sebebiyle olacağı düşünülüyor. Nikel sahip olduğu fiziksel ve kimyasal özellikleri sayesinde çok geniş kullanım alanlarına sahip. Yaklaşık yüzde 66’sı paslanmaz çelik üretiminde olmak üzere, gelişen teknoloji ile beraber elektrikli araç bataryaları, rüzgar türbinleri, uçak yapımı ve elektronik endüstrisinde de kullanımı artıyor. Ülkemiz nikelde olduğu gibi kobaltta da güçlü rezervlere sahip olmasına karşılık üretim miktarı talebi karşılayamıyor. Kobaltın cevher olarak üretiminin yanında cüruf ve cevher atıkların geri kazanılması da mümkün. Kobalt fiyatlarının hızlı bir şekilde yükselmesi de düşük kalitedeki rezervlerin ekonomik hale gelmesinde fırsat yaratıyor” diye konuştu.
VAZGEÇİLMEZ ELEMENT “BOR”
“Bor” madeninin doğada tüm canlıların yaşantısını devam ettirmesi için vazgeçilmez elementlerden birisi olduğunu vurgulayan Aydın Dinçer, “Bor madenini kimya sanayisinin yanında cam sanayi, tarım, uzay ve havacılık, enerji, sağlık, çimento gibi sanayilerde de kullanıyoruz. Son dönemde dünya çapında kullanım alanları ve önemi oldukça artan, stratejik konumda bulunan nadir toprak elementlerine olan talebin önümüzdeki yıllarda mıknatıs üretimi, elektrikli araç ve savunma sanayisinde kullanılmasına paralel olarak artacağı öngörülüyor. Türkiye’de nadir toprak elementleri üretimi için bir pilot tesis kuruldu, ayrıca geri dönüşümden nadir toprak elementleri üretimine yönelik Ar-Ge çalışmaları yürütülüyor” dedi.
“MAMUL HALE GETİR SAT”
Kırşan, madencilik sektörüne eşik atlatmak için yatırımcıların önünde engel olarak duran başta mevzuattan kaynaklanan tüm sıkıntıların giderilerek aramadan pazarlamaya kadar risklerle dolu olan bu karmaşık sürecin basitleştirilerek önünün mutlak şekilde açılmasının hayati önemde olduğunu dile getirdi. Yatırımcıların ülke içinde katma değer meydana getirecek şekilde sanayi sektörüne yardımcı olacak yatırımlar yapması konusunda teşvik tedbirleri hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Kır-şan, “Türkiye madencilikte şu politikayı izlemelidir: ‘Kendi madenlerini işlet, olmayanları ya da az olanları ithal et ve bu ülkede mamul hale getir sat.’ Ülkemiz maden sanayiinin kurulması ile kendi madenini en iyi şekilde üretip değerlendiren bir ülke haline gelmelidir. Bu anlamda, madencilik ve sanayi sektörleri karşılıklı olarak birbirlerini besleyen ve destekleyen sektörler olarak görülmeli ve ulusal bir madencilik politikasının belirlenerek yasal mevzuatın buna uygun olarak düzenlenmesi önem arz etmektedir” diye konuştu.
Madenciliğin GSMH’deki payı yüzde 1
GSMH’da madenciliğin payı hammadde olarak Türkiye’de yüzde 1 düzeyindeyken, ABD’de yüzde 4.5, Federal Almanya’da yüzde 4, Kanada’da yüzde 7.6, Avustralya’da yüzde 8.7, Rusya Federasyonu’nda yüzde 14, Çin’de yüzde 13, Hindistan’da yüzde 15 düzeyinde bulunuyor. Sektör temsilcileri, Türkiye’de GSMH içinde madenciliğin payının yüzde 1 civarında olmasının gümrük tarifeleri ve istatistiki bir yaklaşımın sonucu olduğunu vurguluyor. Dünyanın her yerinde entegre maden üretimlerinin maden katma değerine katıldığını, Türkiye’de ise katma değer olarak yalnızca ham maden üretiminin göz önüne alındığını dile getiren TOBB Türkiye Madencilik Meclisi Başkanı İbrahim Halil Kırşan, bu istatistiksel yaklaşımın düzeltilmesi gerektiğini kaydetti. Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı (YMGV) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Güven Önal, bugünkü uygulamada, demir cevheri üretimi madencilik, pik demir ve çelik üretiminin demir-çelik sektörüne yazıldığına dikkat çekerek, bor, altın, gümüş, bakır, alüminyum, kobalt, nikel, çimento, şişe-cam, seramik için de aynı durumun söz konusu olduğunu kaydetti. Önal, “Hesaplanan entegre üretim değerleri 22.2 milyar dolar olup, bu değere entegre olmayan diğer madenlerin 11 milyar dolar olan değeri eklendiğinde toplam 33.2 milyar dolar, GSMH’daki gerçek payı ise yüzde 4 oluyor. YMGV’nin çalışmasına göre hedef, 10 yıl içinde 100 milyar dolar maden ve entegre tesis yatırımı yapıldığı takdirde, GSMH’nın yüzde 10’na ulaşacak” dedi.
Aydın DİNÇER / İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Başkanı
“Kritik madenlerin önemi artıyor”
Gelişmiş ülkeler, uluslararası örgütler ve kamu-özel iş birlikleri sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda yeşil dönüşüme ivme kazandırıyor. Enerji sektörü özelinde ise kritik madenlerin önemi artıyor. Temiz enerji teknolojileri alanında kritik metaller ön plana çıkıyor. Batarya performansının uzunluğu ve enerji yoğunluğu için lityum, nikel, kobalt, manganez, grafit gerekiyor. Rüzgâr türbinleri ve elektrikli araç motorlarında nadir toprak elementleri kullanılıyor. Güneş panelleri için bakır, silikon, gümüşe ihtiyaç duyuluyor. Ayrıca elektrik şebekesinin büyümesi de büyük miktarda bakır ve alüminyum gerektiriyor. Bazı madenlerin talep artışının daha hızlı olacağı tahmin ediliyor. Özellikle lityum talebinin sürdürülebilir kalkınma senaryosuna göre 2040’ta bugüne oranla 42 kat artması bekleniyor. Paris Anlaşması ile uyumlu ilerlenirse 2040’ta lityum talebinin yaklaşık yüzde 90’ının enerji sektörü kaynaklı olacağı öngörülüyor. Kobalt için bu oranın yüzde 70 civarında, nikel için yüzde 60, bakır için ve nadir toprak elementleri için yaklaşık yüzde 40’ın üzerinde olması bekleniyor.
Prof. Dr. Taner KAVAS / Afyon Kocatepe Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
“Geri dönüşüm madenciliği öndmeli”
Uzay ve havacılık, savunma ve elektronikte özellikle nadir toprak elementleri olan lantan, seryum, itriyum, gadolinyum, erbiyum gibi ve ayrıca mangan, çinko, kurşun gibi elementler son derece önemli bir konumda. Son yıllarda Amerika ve Çin bu konularda birbirlerine sınırlamalar koymakta. O nedenle fiyatlar çok yükseldi. Tıp teknolojileri ve ilaç sanayi, tarım ve enerji alanlarında kullanılmakta olan birçok cihaz ve ekipmanda nadir toprak elementleri kullanılıyor. Dolayısıyla nadir toprak elementlerine ihtiyaç ve talep artıyor. Bu nadir toprakların ve ayrıca çinko, mangan, kurşun, lityum gibi elementlerin de elektronik, pil ve cam gibi atıklardan geri kazanımı ön plana çıktı. Çünkü geri dönüşümde doğayı kirletme yok. Atıkların geri dönüştürülmesi ile ekonomiye daha hızlı ve daha büyük bir katkı var. Örneğin Eti maden bor atıklarından lityum karbonat üretimi için temel attı. Lityum, geleceğin ve hatta günümüzün batarya teknolojisinin vazgeçilmezi. Nadir toprak elemetleri de çok önemli. MTA’nın uzun süren çalışmaları sonucunda kompleks cevher sahaları bulundu ve çalışıldı. Ancak yatırım ve üretim yapılması için yıllar ve kaynak gerekiyor.
İbrahim Halil KIRŞAN / TOBB Türkiye Madencilik Meclisi Başkanı
“Fiyatlar, yeşil enerjiye geçiş hızını değiştiriyor”
Enerji maliyetlerinin büyük bir kısmını madenler oluşturuyor, fiyatlardaki en ufak bir değişim tüm maliyetleri etkiliyor, yeşil enerjiye geçiş hızını değiştiriyor. Tedarik zincirinde yaşanan sorunların yanında, emtia piyasasındaki fiyat artışları küresel bazda enflasyon oranını arttırdığı gibi gelişmekte olan ülkelerin cari açıkları üzerinde ciddi olumsuzluklara neden oluyor. Lityum, kobalt ve bazı nadir toprak elementleri gibi kritik minerallerin üretimi ve işlenmesi noktasında coğrafi olarak belirli ülkelerde yoğunluk yaşandığı gözleniyor. En büyük üretici ve işletici 3 ülke, toplam dünya üretiminin yüzde 75’inden fazlasına sahip bulunuyor. Salgın, doğal afet, ülke içi karışıklık vb. sebepler sadece bir ülkeyi değil yeşil enerjinin geleceğini de etkileyebilecek boyutlara ulaşabilir. Bu nedenle çeşitlendirilmiş tedarik kaynaklarına yeterli yatırımın yapıldığına emin olunmalı, tedarik zincirinin dayanıklılığı ve pazar şeffaflığı artırılmalı ve üreticiler ile tüketiciler arasında uluslararası işbirlikleri güçlendirilmeli.
Prof. Dr. Güven ÖNAL / Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı (YMGV] Yönetim Kurulu Başkanı
“Madenlere ihtiyaç eksilmeyecek…”
Türkiye’de 80 civarında ekonomik mineral bulunuyor, bugün bilinen rezervlerin değeri 3.5 trilyon dolar olarak hesaplanıyor. Geleceğin kritik öneme sahip madenleri arasında bakır, demir, kurşun çinko, nikel, kobalt, alüminyum, lityum, nadir topraklar, altın, platin, paladyum, bor, antimuan yer alıyor. Lityum, palladyum ve platin dışında, bu madenler Türkiye’de mevcut. Lityum, palladyum ve platinin de bulunması gerekir. Yeşil enerji ürünlerinin temel yapıtaşını madenler oluşturuyor. Bataryalarda lityum, nikel, kobalt, manganez, grafit, kurşun, antimuan, rüzgar tribünleri ve elektrikli araç motorlarında, demir, bakır, nadir toprak elementleri, alüminyum ve grafit, güneş panellerinde, bakır, silikat, demir ve gümüş kullanılan başlıca madenlerden. Elektrikli araçlarda, fosil yakıtlı araçlara göre 6 kat fazla maden kullanılıyor. Rüzgar tribünleri, aynı kapasitedeki doğal gaz santraline göre 13 kat fazla madene ihtiyaç duyuyor. Dünya ve insanlık var oldukça, başta enerji hammaddeleri olmak üzere, tüm madenlere olan ihtiyaç eksilmeyecek, artarak sürecek.
Alper KALAYCI / Enerji Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (ENSİA) Yönetim Kurulu Başkanı
“Yatırımları etkileme gücüne sahip”
Rüzgar ve güneş enerjisi başta olmak üzere, yenilenebilir enerji sektöründe mineral ve metaller yoğun olarak kullanılıyor. Başta boksit olmak üzere alüminyum, kobalt, bakır, kurşun, çinko, manganez ve gümüş bu metallerden bazılarını oluşturuyor. Bu madenlerin uluslararası piyasalarda belirlenen fiyatları, yenilenebilir enerji yatırımlarını doğrudan etkileme gücüne sahip. Son dönemde rüzgar ve güneş eneıjisinden aynı anda yararlanan hibrit santrallere olan ilginin artması ile dünyada enerji depolamasına yönelik dikkat çeken bir teknolojik gelişim var.
Bu da lityum madenine olan ilginin her geçen gün artması demek. Keza tüm dünyada kullanımı artan elektrikli otomobillerin akü sistemlerinde de lityum yoğunlukla kullanılıyor. Rüzgar ve güneşten aynı anda enerji üretebilen hibrit santral projelerinin yaygınlaşması, yatırımcıların lisanslı kurulu güçlerini maksimum verimlilikte kullanmaları için bulunmaz bir fırsat sunuyor. Rüzgar hızının değişkenlik gösterdiği zamanlarda güneş enerjisinden enerji üretimi yapılarak şebekeler beslenebiliyor. Keza, gece saatlerinde güneş enerjisi devre dışı kalırken, rüzgar enerjisinden elde edilen enerji ile verimlilik artışı sağlanabiliyor.
120 bini aşkın kişiye istihdam
Türkiye madencilik sektörü 120 binden fazla kişiye istihdam sağlıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye madencilik ve taşocakçılığı ihracatı 2020 yılı sonu itibarıyla 2.9 milyar dolar olurken, 2021 yılı Ocak-Temmuz döneminde 2.3 milyar dolar olarak gerçekleşti. Yılın 7 aylık döneminde madencilik ve taşocakçılığı ithalatı ise 18 milyar doları aştı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan edinilen bilgiye göre Temmuz 2021 itibarıyla Türkiye’de 5 bin 100 arama ve 9 bin 862 işletme olmak üzere toplam 14 bin 962 maden ruhsatı bulunuyor.
60 çeşit madende üretim gerçekleştiriliyor
Günümüzde dünyada yaklaşık 90 çeşit maden üretimi yapılırken, Türkiye’de 80’e yakın maden çeşidi bulunuyor ve 60 civarında maden türünde üretim gerçekleştiriliyor. Türkiye’de 80 milyar tonluk maden, doğal taş, çimento ve inşaat hammaddesi rezervi bulunduğu ifade ediliyor. Türkiye’nin zengin olduğu madenler arasında ilk sırayı dünya rezervlerinin yüzde 73’ünü oluşturan bor mineralleri alıyor. Trona (doğal soda], kaya tuzu, sodyum, sülfat, perlit, pomza, feldspat, bentonit, barit, manyezit, alçı taşı, stronsiyum tuzları, zeolit, sepiyolit, mermer ve doğal taşlar, kuvars, kuvarsit, zımpara taşı gibi endüstriyel ham maddeler ile boksit ve krom gibi metalik madenler ve linyit gibi enerji ham maddeleri de Türkiye’nin zengin kaynaklara sahip olduğu madenler.
Başta endüstriyel ham maddeler olmak üzere, bazı metalik madenler, linyit ve jeotermal kaynaklar gibi enerji ham maddeleri açısından Türkiye’nin zengin bir konumda olduğuna dikkat çeken İbrahim Halil Kırşan, “Dünya metal maden rezervlerinin yüzde 0.4’ü, endüstriyel hammadde rezervlerinin yüzde 2.5’i, kömür rezervlerinin yüzde l’i, jeotermal potansiyelinin ise yüzde l’i Türkiye’de bulunuyor. Ülkemiz 50 çeşit madende kısmen yeterli kaynaklara sahipken, 27 maden ve mineralin günümüzde bilinen rezervleri ve kaliteleri ekonomik madencilik için yetersiz. Dünyada yılda 72 milyar ton maden üretilirken Türkiye’nin yıllık maden üretimi 800 milyon ton seviyelerinde” ifadelerini kullandı.
HÜLYA GENÇ SERTKAYA