Orta vadede daha dengeli bir piyasa bekleniyor
ÖNÜMÜZDEKİ dönemde kurun seyri büyük ölçüde Amerika Merkez Bankası’mn (Fed) faiz artırım zamanlamasına bağlı olacak. Enflasyonun hedeflerinin altında seyretmesi ve ücretler seviyesinin artmaması Fed’in yavaş hareket etmesine imkân tanıyacak gibi görünüyor. Diğer taraftan Avrupa Merkez Bankası tarafından uygulanacak genişleyici para politikası ise bol para açısından Türkiye lehine duruma işaret ederken dolar karşısında Euro’nun hızla değer kaybetmesi ise olumsuz etki yaratıyor.
Türkiye, 2015 yılma ekonomik açıdan yelkenlerini rüzgâr ile doldurarak giriş yaptı. Düşen petrol fiyatları, cari açık üzerinde baskıların kalkması, enflasyon açısından baz etkisi nedeniyle şanslı bir dönemin yakalanmış olması ve ekonomik açıdan nispeten yumuşak inişi başarmış olmanın vermiş olduğu konfor alanı yelkenin rüzgar ile dolmasını sağladı. Ocak ayı büyük ölçüde bu ekonomik hikâyenin finansal piyasalar tarafından satın alındığı dolayısıyla faizlerin ve kurun gerilediği hisse fiyatlarının hızla yükseldiği bir ay oldu. Ancak şubat ayı hem küresel düzeyde hem de ülkemiz finansal piyasalarında trendin hızla değiştiği bir aydı. Gelecek dönem yatırım kararlarının sağlıklı alınabilmesi için bu değişikliğin nedenlerinin doğru tespit edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle şubat ayında meydana gelen başta kur artışı olmak üzere finansal piyasalardaki değişimleri analiz etmekte fayda görüyorum.
Baskıyı artıran iki gelişme 2014 yılsonundan bu yana gelişmekte olan ülke kurları üzerinde devam eden baskı şubat ayı ile birlikte bir kademe daha yükseldi. İki temel gelişmenin belirleyici olduğu bu harekette, parasal genişlemeye giden Avrupa Merkez Bankası ve Yunanistan’ın borçlarım yeniden yapılandırma çabalarının yarattığı kaygılarla birlikte Euro’nun, dolar karşısındaki değer kaybının artmış olması ilk sırada yer alıyor. İkinci olarak ocak ve şubat aylarına dair açıklanan tarım dışı istihdam verilerinin piyasa tahminlerini aşması nedeniyle Fed’in faiz artırımlarına en geç haziranda başlayacağına dair beklentilerin kuvvetlenmesi ise doların değerinin artmasına neden olurken, döviz açık pozisyonu ve cari açık finansman ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkeler üzerindeki satış baskısını artırıyor.
Bu süreçte gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı ve buna bağlı olarak para birimlerinde değer kaybı gözleniyor. Ancak bazı ülkelerin para birimlerinin değer kaybı ortalamanın üzerinde gerçekleşiyor. Brezilya Reali, doların kuvvetlenmesinin yanında petro-kimya devi Petrobras’ta başlayan skandalin yatırımcı güvenini sarması ile birlikte bu dönemde (dolar çıpasını kaldıran Ukrayna’dan sonra) en çok değer kaybeden para birimi oldu. Türkiye’de ise faiz tartışmaları TL’nin görece zayıflamasına sebebiyet verdi. Öte yandan petrol fiyatlarının stabilize olması ile birlikte Rus rublesi üzerindeki baskı hafiflemiş ve ruble şubat ayı başından bu yana yaklaşık yüzde 11,5 değer kazandı. Aynı dönemde Hint Rupisi’nin de dolara karşı kuvvetli kaldığı gözlendi. Bu süreçte sadece gelişmekte olan ülke para birimleri değil aynı zamanda gelişmiş ülke para birimleri de dolara karşı değer kaybetti. Doların altı gelişmiş ülke para birimine karşı değerini gösteren dolar endeksi (DXY) bu dönemde 100’ün üzerinde çıkarak son 10 yılın en yüksek değerine ulaştı.
Önümüzdeki dönemde kurun seyri büyük ölçüde Fed’in faiz artırım zamanlamasına bağlı olacak. Enflasyonun hedeflerinin altında seyretmesi ve ücretler seviyesinin artmaması Fed’in yavaş hareket etmesine imkân tanıyacak gibi görünüyor.
Diğer taraftan Avrupa Merkez Bankası tarafından uygulanacak genişleyici para politikası ise bol para açısından Türkiye lehine duruma işaret ederken dolar karşısında Euro’nun hızla değer kaybetmesi ise olumsuz etki yaratıyor. Risklerin hızla fiyat -landığı şubat ve mart ayının ilk yarısından sonra bu durum orta vadede daha dengeli bir piyasaya işaret ediyor.
Tevfik Eraslan / Şemsiye