Pazarlama Reklam

Reklamverenin gözü Yeşilçam’a kaydı!

Filmlerinde Cem Yılmaz Pepsiyi, Ata Demirer ise Niğde gazozunu ellerinden düşürmüyor. Reklamcılar ve yapımcılara göre, 2015 re sonrasında sinemada çok daha fazla “ürün yerleştirme” izleyeceğiz…

REKLAMCILAR Derne-ği’nin (RD) 2014 yılına ait reklam yatırım rakamları tablosunda geçen yılın sürpriz çıkışı sinemadan gelmişti. Diğer birçok alandaki küçülmenin aksine, RD sinema reklamlarının geçen yıl yüzde 8 oranında artış gösterdiğini açıkladı. Aynı ivmenin bu yıl da sürmesi bekleniyor üstelik…

yesil cam reklam

Son dönem Türk filmleri de bu beklentinin hiç de boş olmadığını ortaya koyuyor. Sadece fragman reklamları değil, özellikle “ürün yerleştirme” konusunda reklamverenler atakta… Cem Yılmaz’ın büyük yankı uyandıran filmi “Pek Yakında” bu konuda önemli bir örnek olmuştu. Bu filmin sponsoru Pepsi, vizyona girmesi beklenen yeni filmi “Ali Baba ve Yedi Cüceler”de de karşımıza çıkıyor; hatta filmin kendisinden çok sponsoru Pepsi ön planda şimdilik.

Diğer örneklerde, bu kadar açık olmayan, gizli reklamlara da şahit oluyoruz. Bunlardan “Niyazi Gül Dörtnala” filminde Demi-rer’in elinden düşürmediği Niğde gazozu izleyicinin de gözünden kaçmıyor. Yine gişede ilgi gören “Kocan Kadar Konuş” adlı filmde ise, senaryo gereği midir bilinmez ama popüler mekan Gina’mn da oyuncularla birlikte başrolde olduğunu söylemek mümkün….

İLGİ, REKLAM SÜRELERİNİ ARTIRDI

Gizli ya da açık fark etmez, örnekler “Reklamveren yeniden Ye-şilçam’a mı döndü” sorusunu akıllara getiriyor. Ne de olsa dizi pazarındaki ivmenin düşüşü ve yarışma programlarının öne çıkması, reklamveren firmaları da alternatiflere yöneltmeye başlamıştı. Ancak bu durum, sinema filmlerinin Türk dizileriyle aynı akıbeti yaşaması endişesini de beraberinde getirmiyor değil. Uzayan reklam süreleriyle 90 dakikaya çıkan yerli diziler hem sektör çalışanlarını zorlamış hem de izleyiciyi bıktırmıştı. Sonuçta rayting kavgasını kaybedip kısa sürede yayından kaldırılan dizilerin sayısı her geçen gün artıyor. Aynı gelişmenin sinema keyfini de yok etmemesi için reklam-verenlftrin dikkatli olması şart.

SİNEMA REKLAMI UNUTULMUYOR

Aslında daha şimdiden bu konudaki eleştirilerin sayısı artmaya başladı bile… Sinema salonlarında, film öncesi gösterilen reklam sürelerinin uzaması, izleyicileri zaman zaman bıktırıyor. İki saatlik bir filmin süresi reklam ve arayla üç saate yaklaşınca, sinema işletmecileri ve izleyiciler arasında da reklam tartışmaları yaşanmaya başlamış. İzleyici haksız da sayılmaz; salonlarda yaklaşık 10 dakikayla kısıtlı olan fragman reklamlarının 30 dakikaya kadar çıktığı savunuluyor.

Sinema işletmecileri ve film yapımcıları ise sektörün reklamlarla ilerlemesinin çok daha güçlü olacağı kanısında. Maliyetlerin sadece gişe geliriyle karşılanmasının mümkün olmadığını savunan yapımcı ve işletmeciler, sponsorluk ve reklam gelirlerinin sinema sektörünün kalkınmasında önemli rol oynadığını vurguluyorlar.

Başta da dediğimiz gibi bu konuda dengeli olmak önemli; çünkü sinema aynı zamanda yeniden parlayan mecra olarak reklam-verenlere önemli avantajlar sağlıyor. Sadece geçen yıl vizyona giren 350 yeni filmi 60 milyon izleyicinin seyretmek için sinemalara gitmesi, salonları önemli mecralara dönüştürdü. Bu yılın ilk üç ayında ise izleyicilerin dörtte üçünün (16 milyon) Türk filmleri için sinemalara gittiğini de ekleyelim.

Olay sadece rakamlardan ibaret değil üstelik; sinemada reklamla hedefin 12’den vurulduğunu söylemek mümkün. Sinema salonunda elinde kumandayla zapping yapma imkanı bulunmayan bu kitlenin gelir seviyesinin de üst ve orta olduğu düşünülürken, araştırmalar sinemada her reklam kuşağında gösterilen reklamların en az birinin hatırlandığını gösteriyor.

“İŞİ DOĞRU YAPMAMIZ GEREKİYOR”

Reklam ajansı Manajans J.Walter Thompson’ın COO’su Emir Işık da Türk sinemasının son 10 yıldır çok büyük bir yükseliş içinde olduğu kanısında. “Sinema kalite artışından dolayı çok daha geniş kitlelere ulaşmaya başladı” diyen Işık, bu genişlemenin neticesinde reklamveren için de önemli bir mecraya dönüştüğünü vurguluyor. “Bu tip bir mecrayı doğru kullanırsak, içine doğru yerleştirmeleri yapabilir, ürünleri ve hikayelerimizi doğru evlen-direbilirsek, markalarımızı tüketicisiyle daha doğal ilişki haline geçirebiliriz” uyarısında bulunan Işık, “Hem markanın içeriğe faydası hem de içeriğin markaya faydası olması lazım. Bu organik olarak gerçekleşirse izlenen markalara daha sıcak bakılıyor” diye ekliyor.

Işık’a göre 2015 ve sonrasında da sinema filmleriyle reklamveren işbirlikleri büyüyerek devam edecek. “Yakın dönemde markaların sinema filmlerinde kendi kavramlarının, marka yüzlerinin kullanımıyla ilgili çok etkin entegrasyon imkanları olacağına inanıyorum” diyen Işık, “Özellikle daha da iyi yönlendirilebilirse, iletişim kaynakları bu mecraya daha rahat aktarılabilecek” eklemesini de yapıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu