Robotik Teknoloji
BİR ROBOT İNSANA BENZEDİĞİNDE, BİLİNÇALTIMIZ ONUN BİR İNSANIN HIZIYLA VE RAHATLIĞIYLA HAREKET ETMESİNİ BEKLİYOR. BU OLMAYINCA, BEYİNLERİMİZ BİR HATA MESAJI VERİYOR.
Sanatçılıktan mühendisliğe geçiş yapmış olan Ishiguro robotiğin en keskin ucunda çalışıyor ve tekinsizlik uyandıracak denli gerçekçi yaratımlarıyla tanınıyor. Yoko Onovari, avangart bir havası var. Kapalı mekânda olduğumuz halde güneş gözlüğünü ve siyah deri ceketini çıkarmıyor. Oysa dışarısı sıcaktan adeta kavruluyor. Beethoven’i andıracak biçimde kabartılmış saçları omzuna değiyor. Geminoid F’in ara sıra kuş gibi hareket etmesi olmasa Ishiguro’nun Osaka Üniversitesi’ndeki laboratuvarı, tuhaf bir heykeltıraşın stüdyosu zannedilebilir. Kızının 4 yaşındaki halinin kusursuz bir kopyası, al al yanaklarıyla, kolsuz yazlık elbisesiyle bir camekânda duruyor. İrili ufaklı diğer robotlar ise camsı bir bakışın ortasında donakalmış gibiler.
Ishiguro, kariyerinin büyük kısmını robotların insanda uyandırdığı türden çelişkili duygulara adamış. Tıpkı benim Geminoid F’e karşı beslediğim şefkat ve kaçınma hissi gibi. Ishiguro, androidin görünüşüyle hareketleri arasındaki uyumsuzluğun “tekinsiz vadi” denilen etkiyi yarattığını söylüyor. Japon robotikçi Masahiro Mori’nin 1970’te türettiği bu terim, bir robotun insana benzediği ancak bunu tümüyle başaramadığı zaman insanda uyandırdığı korkuyu anlatıyor. Bir robot, insana benzediğinde bilinçaltımız da onun bir insan hızıyla ve kolaylığıyla hareket etmesini bekliyor. Ama öyle olmayınca, Ishiguro’nun dediğine göre beyinlerimiz bir hata mesajı, onun ve meslektaşlarının fMRI ile saptadığı bir nöral sinyal veriyor. Teknolojinin daha iyi aktüatörler sayesinde insan hareketlerini akıcı biçimde taklit etmesinin an meselesi olduğunu söyleyen Ishiguro, bunun uyumsuzluğu ve dolayısıyla tekinsiz vadi etkisini ortadan kaldıracağını da ekliyor.
Ancak Ishiguro’nun daha ilginç bulduğu şey, Geminoid F’in ilk bakışta uyandırdığı tepki, yani canlı olduğu yanılsaması. Robotta, Ishiguro’nun sonzai-kan, yani “varlık” dediği şey var. “Benim hedefim sırf insansı bir robot oluşturmak değil” diyor Ishiguro bana, “varlık hissini de kavramak istiyorum. Nedir varlık? İnsan olmanın, insana benzemenin ne olduğunu da anlamak istiyorum.”
Ishiguro az ötede oturan bir robotu işaret ediyor. Boyu kısa, yarım metreden biraz uzun ve ağırlığı da üç kilo. İnsansı olmadığı gün gibi ortada. İki adet güdük kolu var. Belden aşağısı ise bir kurbağa yavrusununkini andırıyor. Ancak yine ürkütücü derecede anlamlı gözleri var ve tıpkı insan teni gibi yumuşak ve esnek bir silikonla kaplanmış. Ishiguro, duyularımızdan sadece iki tanesini uyararak sonzai-kan hissini oluşturabildiğini söylüyor. Robot genelde insanlan ürkütüyor. Ta ki insanlar onu kucaklayana dek. Sonra tiksinti hissi kayboluyor.
Ishiguro, sonzai-kan sahibi robotların uzak arkadaşların ve akrabaların birbiriyle iletişim için kullanacağı fiziksel bir vekil olabileceğini ve böylece yalnızlığı giderebileceğini düşünüyor. Ya da insanın uzantısı olarak da kullanılabilirler.
Ishiguro daha şimdiden, silikon ve kendi saçını kullanarak kendisinin tıpatıp kopyası bir android yapmış. Hatta bazen, derslerini uzaktan, bu android aracılığıyla veriyor. Bundan birkaç yıl önce Ishiguro, yaşlandıkça aralarındaki benzerliğin azalacağını düşünerek estetik ameliyat ve kök hücre tedavisi yaptırmış.
Bunu bana söyleyince, halka sık sık yönelttiği soruya kendisinin inanıp inanmadığını soruyorum. “Kim asıl ben? İçinde doğduğum beden mi, yoksa robot mu?” Elbette gerçek Ishiguro sizsiniz, diye itiraz ediyorum.
“Hangisinin kimliği daha kuvvetli?” oluyor yanıtı. “Bana kalırsa androidin. Android olmasaydı buraya gelmezdin.”
“Peki ya bilinç?” diye ısrar ediyorum.
“Bilinç nedir ki?” diye soruyor. “Bilincini bana gösterebilir misin?”