Rus marketler Türk meyvelerini bekliyor
Marketlerimize soğan, salatalık, domates, patlıcan, kabak, karnabahar, brokoli, portakal, mandalina, nar, üzüm, elma, armut, çilek, şeftali ve erik gibi Türk meyve ve sebzeleri dönecek, Sadece narenciye ithalatımız (ortalama olarak 500 bin ton), Türkiye’ye her sene 300 milyon dolar gelir sağlıyor. Çünkü Rusya, dünyanın en büyük narenciye ithalatçısı.
RUSYA ve Türkiye arasındaki ilişki o kadar uzun yıllara dayanıyor ve o kadar çok yönlü ki, ikisi de artık akraba gibiler. Ticaret ve ekonomi işbirliğimiz uzun yıllardır devam ediyor ve bu yıllar boyunca birbirimizle iç içe olduk, hayati önem taşıyan damarlarımız birbirine karıştı. Bu damarları kesmek her iki taraf için de son derece tehlikeli. Fakat herkesin bildiği üzere, akrabalar arasında farklı şeyler olur. Aşk, dostluk, kırmızı halılar, tonlarca portakal, muhteşem sofralar – tüm bunlar Türkiye ile Rusya arasında mevcuttu. Fakat bazen akrabalar savaşır. Rusya ve Türkiye’nin ortak tarihi de bunun en iyi örneği. Tarihimiz bayağı karışık, hem aşk hem kanla dolu. Kırım, Karadeniz, Balkanlar, Kafkas – bu topraklar için savaşmıştık. Toplam 70 sene boyunca birbirimizle savaş halindeydik! Son dönem de pek toz pembe değildi.
Kasım 2015’te Rus savaş uçağının düşürülmesi; Atatürk havalimanında terör saldırısı; geçen Aralık’ta Ankara’da Rus Büyükelçinin provokatif suikastı. Bu suikast, paradoksal olarak araları soğuk olan iki ülkeyi birbirine yaklaştırdı. Maalesef, tüm bunlar yaşandı, ve bunları unutup geçmek kolay değil. Yaşananlardan ders çıkarmak, hatalarımızı anlamak ve aramızdaki ilişkiyi onurlu bir şekilde yeniden inşa etmek önemli. Çünkü akraba ile sadece arayı bozmadan yaşamak yetmiyor, uzun ve mutlu yaşamak gerek. Bunun için ise her iki taraf birbirine saygı duymalı, bu günlerde ayakta sağlam durmalı ve gelecekte toplumun tüm üyeleri için çekici perspektifler sunmalı. Hem Moskova hem Ankara, bir arada barış içinde yaşamanın ve sağlam bir ticari ve ekonomik birliği kurmanın, siyasi mücadeleden ve kişisel hırslardan daha önemli olduklarını anladı. Bu yüzden de eskiden son derece verimli olan işbirliğini tekrar hayata geçirmek için uğraşıyorlar. Durumun iyileştiği artık ortada ve yukarıda dediğimiz gibi ülkelerimiz, ayakta sağlam durmaya başladı. Karşılıklı (ciddi) suçlamaları unutup ilişki oturtma aşamasına geçtik.
Rus ve Türk hükümetlerinin, imtiyazlara, uzlaşmaya ve anlaşmaların imzalanmasına hazır olduklarını görüyoruz. Kimse, Rus-Türk ticari ve ekonomik organizmasının damarlarını kesmek istemiyor. Hem de bu organizmanın direncini kanıtlayan ‘Türk Akımı’ gibi yeni ‘dalları’ ortaya çıkarken. ‘Türk Akımı’ projesine de veda etmek kimsenin işine gelmez. Demek ki barışmak için bir yol bulmamız şart. Hem de Türkiye ile sadece ortak tarih değil, başka birçok alanda ortak noktalarımızın olduğunu düşünürsek. Türkiye, tıpkı Rusya gibi, hem Avrupa hem Asya kıtasında yer alıyor – bu bile bizi birbirimize yakınlaştırıyor. Uluslararası arenada da bunun ek bir etkisi olur. Siyaset uzmanlarımızın söylediği gibi, Türkler de Ruslar gibi dev bir imparatorluğun varisleri. Birbirimizin zihniyeti ve emperyalist iddialarımızı kabul edip anlamamız, birbirimize faydalı olmamız ve verimli diyalogumuzu devam ettirmemiz mümkün.
Ali inclusive’iıı muhteşem dönüşü?
Türk Büyükelçisi Ümit Yardım Rusya’da verdiği bir röportajda, Türk-Rus ilişkilerini uzun vadeli değerlendirmeyi tercih ettiğini dile getirmişti. İki ülke arasındaki ilişkinin normalleşmesinin, sadece bölgede değil, tüm dünyadaki istikrarın garantisi olduğunu kaydetmiş ve Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliğinin potansiyelinin çok büyük olduğunu vurgulamıştı. Büyükelçiye göre, bu potansiyeli mümkün olduğu kadar çok yönlü bir şekilde (siyasi, ticari, ekonomik, kültür, sportif vb. yönlerde) geliştirmemiz şart. Çeşitli sektörlerde ulaşılan sonuçlar ise hem uluslararası basında hem de iki ülkenin yerli basınında yer almalı. Dmitriy Peskov ve İbrahim Kalın (Rusya ve Türkiye devlet başkanlarının sözcüleri), Rusya ve Türkiye’nin ‘dostluk ve komşuluk politikasını ve gelişmiş ekonomik ilişkilerini devam ettirmek’ gerektiği konusunda hemfikirler.
Herkes buna ‘evet’ der. Bu durumda da bir Rus atasözü gelir akla: “Kötü bir barış, hoş bir savaştan iyidir.” Ruslar, yeni anlaşmalar yapıldıkça Rus mağazalarında tekrar taptaze Türk meyve ve sebzeleri görmekten ve yazın tekrar en sevdikleri Türk otellerde tatil yapmaktan çok mutlu olur. Türkler ise, portakal bahçelerinde çalışmaktan ve otellerde en üst seviyede hizmet vermekten mutlu olur. Sıradan bir insan ne ister ki? Mutlu ve sorunsuz yaşamak. Devlet adamları da bir zahmet aralarında anlaşsınlar ki, halk mutlu olsun. Halkın refah seviyesi, ülkenin ne kadar gelişmiş olduğunu gösteriyor. Hem de bu gerçekten son derece kârlı, özellikle devlet seviyesinde. Ülkelerimiz arasında turizm ve ticaretin düzelmesi, her iki ülkenin bütçesine de milyarlarca dolar gelir sağlayacaktır. Marketlerimize soğan, salatalık, domates, patlıcan, kabak, karnabahar, brokoli, portakal, mandalina, nar, üzüm, elma, armut, çilek, şeftali ve erik gibi Türk meyve ve sebzeleri dönecek. Sadece narenciye ithalatımız (ortalama olarak 500 bin ton), Türkiye’ye her sene 300 milyon dolar gelir sağlıyor. Çünkü Rusya, dünyanın en büyük narenciye ithalatçısı. Ayrıca, Rusya’dan gelen turistlerin Türk ekonomisine katkısı çok büyük. Diğer taraftan Rusya, ‘Türk Akımı’ projesinden, Mersin’de inşa edilen Akkuyu nükleer santralinden, ayçiçeği yağı, yağ bitkileri ve tahıl ihracatından kâr elde edecek. Planlar iddialı, umutlar büyük. Hem de gayet gerçekçi.