Toplumsal Olaylarda Stres ve Ruh Sağlığı
İMKANI olan delirsin! Bu cümle son günlerde sosyal medyada en çok paylaşılan iletilerden biri. Ülkece yaşadığımız süreci düşününce hak vermemek elde de ğil. Son bir haftada bir darbe girişimine şahit olduk. Son bir yılda İstanbul, Ankara başta olmak « üzere çeşitli yerlerden patlama haberleri geldi.
Yüzlerce canımız gitti. Yeri geldi toplu taşıma araçlarını kullanmayı azalttık, yeri geldi her gün yürüdüğümüz caddeleri değiştirdik. Evet, yeter deme zamanı, hem bireysel hem de toplumsal akıl sağlığımız için. Çünkü önümüzdeki günlerde bedenimiz ve aklımıza her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacağız. O nedenle bugünlerde kendimizi, özellikle de ruhsal sağlığımızı nasıl koruyabileceğimizi uzmanlara sorduk.
HER DARBE RUHSAL BİR DARBEDİR
İstanbul Üniversitesi Uluslararası Travma Çalışmaları İstanbul Direktörü Ayten Zara, bu tür olayların insanların birbirine ve hayata olan bağlılığını, güvenini zedeleyeceğine işaret ediyor. “Dolayısıyla hayattan ve insanlardan soğuma, kopma başlar ve kendi içine kapanma olur” diyen Zara, bu kopmanın aynı zamanda hayata, insan sorunlarına karşı duyarsızlık ve tepkisizlik yarattığını ifade ediyor. Zara, Türkiye’nin geçmişi ve bugünüyle sürekli travma üreten bir coğrafya olduğundan yola çıkarak şunları söylüyor:
“Bir kaybın yasını tutmadan ve travmayı çözümlemeden başka travmalar yaşıyoruz.” Darbe girişiminin toplumun demokratik yaşam bütünlüğüne ve geleceğine büyük bir tehdit oluşturduğunu dile getiren Zara, bunun sonucunda da insanların katliam, şiddet, ölüm gibi kavramlarının daha da derinleştiğinin altını çiziyor. “Her siyasi darbe ruhsal bir darbedir” diyen Zara, hem bombalı saldırılar hem de darbe girişimi nedeniyle daha fazla korkuya ve kaygıya sahip olduğumuzu dile getiriyor.
KAYGI VE STRES
Uzman Psikoterapist Özlem Akpmar da ülkedeki toplumsal sorunlara bağlı olarak toplumun psikolojisinin bozulma noktasında olduğunu belirtiyor. Bombalı saldırıların ve benzeri olayların insanlar üzerinde çeşitli etkiler yaratabildiğini söyleyen Akpınar, “Öncelikle büyük bir şok durumundan sonra realize edilen durum, ardından üzüntü, kaygı, öfke, korku ve endişe gibi duygular ortaya çıkarabilir. Yaşamı tehdit eden olaylar karşısında hissedilen kaygı ve korkular doğal” diye konuşuyor.
Akpmar, bu kaygı duygularının iki haftadan uzun sürmesi, kontrol dışına çıkıp, bireyin gündelik hayatını olumsuz etkilemesi halinde bir uzman ya da psikolog yardımına başvu rulması gerektiğini ifade ediyor. Bu gibi durumlar sonrası insanlarda anksiyete bozukluğu, panik atak, depresyon, post travmatik stres bozukluğu, somatoform bozukluklar, sosyal fobi, paranoyak şizofrenliğe kadar çeşitli psikolojik rahatsızlıklar oluşabileceğini belirten Akpınar, bu rahatsızlıkların bireyin yapısına bağlı olarak değişebileceğini de
sözlerine ekliyor. Bunun dışında Akpınar şunları sıralıyor: “Uyku bozukluksaları, çeşitli bedensel ağrılar, iştahsızlık, bilhassa da açık meydanlarda, otobüslerde, kalabalık ortamlardan uzak durma, kendini eve kapatma gibi çeşitli sosyal fobiler de oluşabilir. Bu durum insanların sosyal hayatını birebir etkiler ve kısıtlar. Bireylerin kendilerini evlerine kapatmak, çevreleriyle irtibatı kesmek gibi büyük güvensizlikler de yaratabilir.”
“ABARTMAMAU, GÖRMEZDEN GELMEMELİ”
Psikolog Narek Karasu, toplumsal olaylarda bireylerin kendini korumak adına mesela can sıkıcı haber okumadığını söylüyor. “Bazı durumlarda çok duyarsız davranmak suretiyle kendi duygularını koruduğunu, olaylardan hemen sonra planını değiştirmeden tatille devam ettiğini görüyoruz” diyen Karasu, ruhsal olarak bu toplum üzerinde bastırılmış acı hissinin üzüntüyü de barındırdığını sözlerine ekliyor. Peki ne yapmalıyız? Karasu’nun bu soruya karşılık önerisi, dengeli olmak. Bunu şu sözlerle açıklıyor:
“Kaygı verici olaylarla ilgili kaygıyı tamamen önemsememek, tedbir almamak yanlış olduğu gibi aşırı kaygı ya da panik yapmak da o derece hatalı olabilir. Hayatın getirdiği acı ve tatlı olaylar olacaktır. Hayatın sarsıcı olumsuz nitelikteki olaylara hazırlıklı olabilmesi bu durumların yarattığı acıları nispeten hafifletecektir. Toplumsal travma şok etkisi yaratabilir. Şok sırasında kişi şaşkındır, şaşkınlık geçince yerini başka duygulara bırakabilir.”
“YALNIZ KALMAYIN, SOSYALLEŞİN”
Özlem Akpınar da travmalarla başa çıkabilmek için konuşmayı öneriyor, insanların duyguları hakkında konuşması gerektiğini ifade eden Akpınar şöyle anlatıyor: “insanlar kendilerini evlerine kapatmamalı. Güvendikleri dostlarıyla birlikte yaşanmış olan kolektif şoku atlatmak için şikâyetlerini paylaşsınlar. Bu gibi durumlarda olayla ilgili haberleri, gelişmeleri bizzat kendileri araştırarak, okuyarak bilgi edinsinler. Sosyal medyada dolaşan, olur olmaz haberlere kendilerini kaptırmasınlar, insanlar gündelik hayatlarını durdurmasınlar, devam etsinler. Korkularının ancak böyle üstesinden gelebilirler. Gündelik hayatlarına artık devam edemiyorlarsa, bir uzmandan yardım alsınlar. Gerekirse bir psikiyatriste gidip, geçici olarak ilaç tedavisi görsünler.”
“DENEYİMLERİMİZİ BİRİKTİRMELİYİZ”
Ayten Zara ise, “Öncelikle kendimizi önemsemeli, bakmalı ve korumalıyız” diyerek sözlerini sürdürüyor. Kendimizi hayata ve insana bağlayacak olumlu deneyimler yaşamayı öneren Zara, “Başkalarıyla sorunlar yaşasak da bu sorunları inkar etmeden çözebilmek en iyi yaşam deneyimidir. Bu deneyimleri biriktirmek bizi güçlendirir” diyor.
Ailemiz ve dostlarımızla daha fazla vakit geçirmemizi söyleyen Zara, toplum olarak bu sürecin üstesinden gelmenin tek koşulunun ise görüşümüz ne olursa olsun birbirimize dayanabilmek olduğunu belirtiyor, insanlar bu tür süreçlerde en çok nelerin olduğunu, gelişmelerin nasıl geliştiğini öğrenmek istiyor. Özlem Akpınar, insanların kaynağı belli olmayan haberlerden ya da kulaktan kulağa dolaşan bilgilerden etkilene-bildiklerini söyleyerek bu gibi durumda yapılması gerekenin sakin kalıp durumu değerlendirmek olduğunu belirtiyor. Genelleme yapmaktan kaçınmamız gerektiğini söyleyen Akpınar, insanlarla sosyalleşmemizi ve yalnız kalmamamızı öneriyor.
SORUNLAR KALICI OLABİLİR
“Güvensiz ve emniyette hissetmeyip dışardaki hayatın kendilerine bir tehdit oluşturduğunu düşündüklerinde insanların genelde iki tepki gösterme ihmali var” diyen Ayten Zara, bunları şöyle sıralıyor: “Kendi dünyasına çekilme ve kendi ailesine, kendi işine dönme. Kendisi gibi düşünen, inanan ve tepki veren dostlara, gruplara sığınma.” Türkiye’nin bir toplumsal travma yaşadığını dile getiren Zara şunları söylüyor: “Travma yaşayan bir insanın yaşadığı tipik belirtiler olan korku, kaygı ve depresyon Türkiye’de çoğunluğun yaşadığı şeyler.”
DESTEK ALMAK ŞART
Eğer bahsi geçen duygusal ve fiziksel belirtilerden birini ya da birkaçını yaşıyorsak uzmanların da işaret ettiği gibi destek almamız elzem. Zira problemlerimizi yok saymak ve üstesinden gelmemek ileride daha büyük sorunlara yol açabilir.
Akpınar, durumdan etkilenip tedavi olmamanın insanın hayat kalitesinin düşmesine, durumun yaratmış olduğu şikayetlerin daha da artmasına ve ileride tedavinin zorlaşmasına neden olacağını anlatıyor. Aksi takdirde durumun kalıcı olabileceği uyarısında bulunan Akpınar, bunun kişilik bozukluklarına yol açabileceğini söylüyor.