Türkiye, arıcılık ürünleri ve bal ihracatı
Potansiyelimizi harekete geçirmekte gecikiyoruz. Binlerce bitki çeşidini bünyesinde barındıran Türkiye bal üretiminde sayılı ülkelerden biri. Türkiye, arıcılık ürünleri ve bal ihracatında çok daha önde olabilir…
Arıcılık ve bal ihracatı seferberliği başlıyor
UNUTULAN bir gerçeği tekrar hatırlayalım: Besin tablomuzdaki her üç besinden birini arıların varlığına borçlu olduğumuzu biliyor muyuz? Normal koşullar altında gezegenimizdeki meyve ve sebzelerin neredeyse yarısını tozlaşma döneminde arılar döllüyor. Asıl ilgi çeken nokta ise arılar sayesinde elde ettiğimiz balın -teknik tanımıyla- ‘polivalent’ (çok yönlü) bir şifa kaynağı olması. Bal, boş kalori kaynağı şekerden çok daha güvenli, sağlık dostu ve kanıtlanmış antioksidan özellikleriyle dikkat çeken harika bir besin.
Uluslararası güvenilir istatistiklere göre 15 bin bitki çeşidini bünyesinde barındıran Türkiye, bal üretiminde üst sıralarda. Bugün bitki çeşitliliğinde hızla geriye doğru kaysak da balın anavatanı Türkiye. Yılda ortalama 120 bin tonun üzerinde bal üreten Türkiye’nin farkı başta Doğu Karadeniz dağları olmak üzere çoğu yerde henüz bozulmamış yayla flora yapısını bünyesinde bulunduruyor olması.
İhracatımız potansiyelimize göre hayli zayıf. Bizim önümüzde dünya bal üretimi şampiyonu Çin var. Aramızdaki fark Çin’in neredeyse tümüyle ihracata yönelmesi. Yılda ortalama 600 bin ton bal üretiyor, bu miktarın yüzde 75’ini ihraç ediyor.
ÖNCE İHRACATTA BİLİNÇLENMEK
İthalat şampiyonu ise Amerika. Dünyanın en büyük bal tüketicisi ABD’nin bizim üretim miktarımızdan pek haberi yok gibi. Galiba biz de bu müthiş potansiyelimizi hissettirmekte pek duyarlı davranamıyoruz. Bugün ABD’de yaklaşık 150 bin arı yetiştiricisi kendi iç talebine cevap veremiyor. Kaliforniya, Florida, Arizona, Güney Dakota ve Montana’da yoğunlaşan üretim, talebin dörtte birini zor karşılıyor.
Dolaysıyla en büyük bal ithalatçısı daha uzun yıllar ABD olacak gibi. Tabii AB’yi de unutmamak lazım. Orada da olağanüstü tüketim potansiyeli var. Arıcılık Avrupa’da birkaç ülke dışında yok gibi. Biz bu cazip pazarların hangi noktalara geldiğini anlamadan iç tüketimle yuvarlanıp gidiyoruz. Belli başlı ihracatımız ise ağırlıklı olarak bölge ülkeleriyle sınırlı.
Dikkatlerden kaçan bir şey daha var: Brezilya ve Meksika gibi ülkeler tüm dünyada yükselen talebi görüp kendi arıcılık sektörünü hızla geliştiriyor. İhracat odaklı çalışmalar yapan Çin’den hemen sonra Hindistan geliyor. Onlar arıcılığı ulusal politika haline getirme çabasında.
Gerek nektar gerekse polen için olağanüstü kaynaklara sahip olan Çin ise yalnız bal üretmekle kalmıyor; arı cinslerini de ıslah ederek hızla öne geçmeye çalışıyor. Biz bu gerçeğin farkında değiliz. Bugün Yeni Zelanda ve Avustralya özellikle şifa kaynağı olarak pazarlanan ‘Manuka Balı’yla öne çıkarken, Arjantin ve Şili gibi ülkeler bu potansiyel içinde yer almak için şimdiden çarpıcı politikalar oluşturuyor.
Peki, bizim ‘Anzer Balı’ dünya çapında bilinmeyi ve aranmayı hak etmiyor mu? Bunlar, uluslararası ticaret ve pazarlamada en azından yüksek fiyat oluşturmak için tipik referans noktaları.
BAL ÜRETİMİNE GÖNÜL VERENLER
Peki, böylesine dinamik ihracat potansiyeli varken dünyanın en kaliteli ballarını üreten biz ne yapıyoruz? Sadece ‘Çam Balı’ ihracatıyla mı övünmeliyiz; yoksa çeşit konusunda sağlık kaynağı yeniliklere yönelerek kendimize yeniden bir yol haritası mı hazırlamalıyız?
İşte, son yılların bilinçli uyarı ataklarından birini, duayen gazeteci dostumuz İsmail Uğural yapmış. İsmail Uğural sadece ilginç öngörüleriyle tarım politikalarına yön veren bir köşe yazarı değil aynı zamanda ‘Tarım Gıda Yazarları ve Gazetecileri Derneği’ (TAGYAD)’ın Yönetim Kurulu Başkanı. Arıcılık ve ulusal bal üretimi konusunda önemli gözlemleri var. Sektörün potansiyel gücünü bizde hakkıyla kavrayan birkaç araştırmacıdan biri. Bana gönderdiği yazılı mesajında İsmail Uğural önemli bir ayrıntıya değiniyor ve moralimizi yükseltiyor:
“İstanbul’da gerçekleşecek muazzam kongre gerçeğiyle Türkiye’nin dünya arıcılığında ulaştığı seviyeden hepimiz gurur duyacağız. Size somut bir örnek vereyim: Bir ay önce Prag’da katıldığım ‘Uluslararası Tarım Gazetecileri Federasyonu’ (IFAJ) İcra Kurulu Toplantısında, hep bu konular konuşuldu ve ben bugün dünyanın dört bir köşesinden gelmiş 30 bölge temsilcisi tarım gazetecisi tarafından samimiyetle kutlanmış olmanın hazzını yaşamaktayım. Kongre sırasında ‘APIMONDIA’ (Dünya Arıcılar Birliği) Başkanı Philip McCabe’yle yaptığımız söyleşide, McCabe şu ifadeleri kullandı: ‘Türkiye’nin bal üretim ve kovan miktanyla ne kadar önemli bir ülke olduğunu çok yakından biliyorum. Aynca Türk ballan gerek çeşitlilik gerekse nefaset yönünden en üst düzeyde, ancak ben şahsen bu ürünleri dünya pazarlarında neden göremiyoruz diye sormak isterim. ’
Başkan McCabe, kanımca, bu isabetli sözlerle hepimizin hissiyatına tercüman olmuştur. Başka bir ifadeyle, bundan böyle Türkiye arıcılığı tüm ürünleriyle uluslararası arenaya çıkmak zorundadır. Sektör bütün sorunlarına rağmen bu vizyonu çoktan hak ediyor. Şimdi bu noktadan hareketle biz, ‘Tarım Gıda Yazarları ve Gazetecileri Demeği’ (TAGYAD) olarak ‘Türkiye An Yetiştiricileri Merkez Birliği’ (TAB) Başkanı Ziya Şahin’e, 25-28 Ocak 2018 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek Arıcılık Kongresi bünyesinde konuya ilişkin bir çalıştay organize edilmesini önerdik. Tamamen ihracat stratejisine odaklanacak ve yannı gün sürecek bu proje çerçevesinde ilgili sektör temsilcilerini bir araya getirmek istiyoruz, Ziya Şahin büyük bir memnuniyetle önerimizi kabul etti ve hemen çalışmalara başladık… ”
HER ŞEY İHRACAT İÇİN
Ben de İsmail Uğural’a gönülden katılıyorum; bu önemli toplantının Türkiye arıcılık ve bal üreticilerine yeni ufuklar açacağını; özellikle AB ve ABD başta olmak üzere tüm dünya ülkelerine ihracat seferberliği başlatacağımızı düşünüyorum. Fakat tam da burada önemli bir noktanın altım çizme-liyim: Bal üretiminde adeta dünya markası olmaya aday kurumsal şirketlerimiz var. Onlara da bu toplantıda önemli bir yer açmalı ve uluslararası ortak vizyon geliştirme imkânı sunulmalıdır.
Yukarıda bahsedilen toplantıya yalnız ‘balcılar’m değil, tüm tarımsal ihracatçıların katılmasını da arzu ederim. Ümit ediyorum ki, bu toplantıda gazeteci dostumuz İsmail Uğural’m çabalarıyla tarım ürünlerinin nasıl önemli ihraç ürünü haline getirileceğinin sırlarını da öğrenmiş olacağız. Katılımcıların toplantı tarihi ve yerini teyit ederek şimdiden hazırlık yapmalarında yarar var.
Nur Demirok