Türkiye Ekonomisinde Yeni Dönem Yeni Heyecan
Yeni hükümetin üretim ve sanayi odaklı büyüme modeline geçileceği yönündeki mesajları ekonomi çevrelerinde de heyecan yarattı. Ekonomistler geç kalınmış olsa da bu gerçeğin anlaşılmasını çok olumlu buluyor. Ekonomistlere göre, geçtiğimiz yıllarda sağlanan yüksek büyüme büyük oranda iç talepten kaynaklandı. Ancak 2012 yılında bunun sonuna gelindi. Ekono mide sanayi ve üretime dayalı yeni büyüme modelinin artık şart olduğunu savunan uzmanlara göre, sanayinin payını artırmak için enflasyonun da mutlaka yüzde 5’in altına çekilmesi gerekiyor.
Orta gelir tuzağından çıkmak için yani kişi başına milli geliri 10 bin dolardan 20-25 bin dolar seviyesine çıkarmanın yolu da katma değerli üretim ve sanayiden geçiyor. Ekonomistler hem heyecanlı hem de yeni dönemde daha umutlu olmak istiyor. Ancak yeni büyüme modeline geçişin de uzun ve sancılı olacağına dikkat çekerek, Türkiye’nin bu süreçte düşük büyümeye razı olması gerektiğini savunuyorlar.
“YENİ POLİTİKANIN ZAMANI GELDİ”
Star Gazetesi yazarı Dr. Cemil Ertem, yeni kabinede Ali Babacan’m yerini korumasının yanı sıra, yeni dönemde yapılacak değişikliğin güçlü sinyallerinin de verildiğini söylüyor. Numan Kurtulmuş’un Başbakan Yardımcısı olarak görevlendirilmesinin yeni dönem için önemli bir işaret olduğunun altını çizen Ertem, 2015 seçimlerinden sonra kurulacak kabinenin ekonomi konusunda çok ciddi, önemli öncelikleri olacağım vurguluyor. Bugüne kadar faiz ve para politikasına sıkışan bir ekonomi politikasının artık terk edilmesi gerektiğini savunan Ertem’e göre, Türkiye bu ekonomi politikasıyla 2023 hedeflerine varamaz. Bu şekilde enflasyonu da düşüremez.
Ertem, “Uygulanmakta olan ekonomi politikası esasında sadece makro dengeyi ve finansal istikrarı sağlamaya dönük. Faizi tek para politikası aracı olarak kullanan or-todoks bir politika. Maliye politikası da var olan durumu sürdürmeyi hedefliyor. Dolaylı vergilerin yüksek olduğu bir uygulama söz konusu. Oysa, küresel rekabete açık teknoloji üreten ve Ar-Ge’ye dayalı bir yeni sanayi politikası lazım, îmar mevzuatının da değiştirilmesi gerekiyor. Ranta ve faize dayalı ekonominin tüm unsurlarının tüm kuramlarından temizlenmesi gerekiyor” diyor.
“TAŞERON ÜRETİCİLİĞE VEDA”
Piri Reis Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Oral Erdoğan, mevcut politikayla 2023 yılı hedeflerine ulaşılmasını beklemiyor. Yeni kabinede ekonomi yönetimine yeni bir ismin eklenmesinin aslında yeni bir model arayışının sonucu olduğunu söylüyor. Erdoğan’a göre, ekonomi daha fazla üretime dayalı ihracat modeline geçmek zorunda. Bununla ilgili olarak ekonomi yönetiminin yanı sıra Bakanlar Kurulu’nda yer alacak etkili bir görüş daha olmuş oldu. Bu da Numan Kurtulmuş. Erdoğan şöyle devam ediyor: “Yeni modele geçilmezse 2023 hedeflerinin tutma ihtimali çok düşük. Bu kez finansal istikrara yönelik en önemli araç cari açığı kontrol etme. Ekonomide 5-5-5 hedefi konuldu ama bunların hiçbiri tutmadı. Enflasyon yüzde 10’a yaklaştı. Büyüme de yüzde 4’ün altında kalacak gibi görünüyor. Cari açığın milli gelire oranın ise yüzde 6’larm üzerinde seyredeceği kesin.
“ENFLASYON DÜŞMEDEN OLMAZ”
Işık Üniversitesi 11BF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Ferman, büyüme ve enflasyon arasında dengenin sağlanması gerektiğine dikkat çekiyor. Enflasyonun arttığı, büyümenin gerilediği bir ortamda mali disiplini sağlamanın da çok zor olacağını söylüyor. Ferman’a göre, Bu denge sadece Türkiye için değil Avrupa için de geçerli. Türkiye’nin önündeki en büyük engel düşen büyümeye karşın artış eğilimini sürdüren ve iki hane riski taşıyan enflasyonu dengelemek.
Enflasyon gerilemediği sürece sanayinin başarılı olması mümkün değil. “Yeni hükümetin enflasyonu kontrol altına almadığı sürece başarılı olması mümkün değil” diyen Ferman, “Yeni başbakan ahlak temelli bir referans verdi. İktisadın temel ahlata da enflasyonun yüzde 5’in altında olmasıdır. GSYH’nin oluşumunda imalat sanayinin yüzde 20’ye gerileyen payını mutlaka yüzde 30’lara doğru artırmalıyız. Bunun için yeni ihracat ve teşvik politikaları gündeme gelmeli.
Enflasyonu düşürerek genel payda için gıda konusu önemli. Konya’daki sulama projesine ve GAP’a önem verilmeli. Perakende Yasası’nda gereken düzenlemelere gidilmeli. Enflasyon kontrol altına alınmadıkça gerisi boş. Yüzde 5’in altına düşürülmediği sürece ekonomiyle ilgili her türlü rakam gayri ahlakidir. Büyümenin sağlıklı olması için de böyle gerekiyor” diyor. Ferman’a göre, geçtiğimiz yıllarda büyüme parmak ısırtıyordu. Ancak Birleşmiş Milletler Gelişme Endeksi’ne baktığımızda yerimizde saydığımız görülüyor. Enflasyonu indire-mezsek sanayi hedefleri boş kalacak. Enflasyonu dikkate almayan anlayış büyümeyi sürdüremez.
“BEDELİ DÜŞÜK BÜYÜME”
Süleyman Şah Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Maciter, bugüne kadar sağlanan büyümenin iç talep ağırlıklı olduğuna dikkat çekerek, bunun da bankacılık kredileriyle finanse edildiğine işaret ediyor. Türkiye’nin 2012 yılma kadar yüksek bir büyüme gösterdiğini belirten Maciter’e göre, 2013 yılında ise ekonomi artık iç taleple büyümenin sonuna geldi. Tüketim doygunluğa ulaşınca ekonomi en fazla yüzde 3-4 arası bir büyüme gösterebildi. Oysa potansiyel büyüme yüzde 5. Bunun ihracat ve üretim odaklı olması gerekiyor. Maciter, “Ülke büyürken cari açık vermeden bunu yapması lazım. Verimli ve katma değerli üretime geçiş yapmalı. İnşaat sektörü bunların hiçbirini yapmıyor. Ekonomi yönetiminden gelen son açıklamalar buna yönelik. Bu çok kolay bir şey değil.
Kısa vadede çok sancılı. Son 10 yıldır iç taleple büyüyen bir ekonomi varken, tasarruf oranını artırmanız lazım. Yeni modelde bu şart. Tasarruf demek iç talebin yavaşlaması demek. Birkaç yıl yüzde 2.5-3.5 arası büyümeye razı olmak demek” şeklinde konuşuyor. Türkiye’nin topyekün bir yeniden planlamaya ihtiyacı olduğunu savunan Fatih Maciter, girdi, enerji maliyetleri ve eğitim politikalarıyla beraber çok ayaklı bir modele geçiş olması gerektiğini dile getiriyor. Çok odaklı bir yapılanmanın ancak 10 yıl sonra sonuç verebileceğini ifade eden Maciter, kısa vadede ise düşük büyümeye razı olunması gerektiğini kaydediyor. Türkiye’nin mutlaka bunu başarması gerektiğini dile getiren Maciter, kişi başına milli gelirin 10-11 bin dolar seviyelerinde kaldığına dikkat çekiyor.