Pazarlama Reklam

Ünlü reklamcının mektubu ne diyor?

Prof. Ali Atıf Bir’in Köşe Yazısı

Size bu ay bu köşede çok ama çok çok ünlü bir reklamcının, AK Parti 2011 seçimlerim kazandıktan sonra bir müşterisine yazdığı mektuba yer vereceğim. Bu mektubu bana 2011 ’de vermişti. Hatta “basabilirsin” de demişti ama ben onu düşünerek basmadım. Şimdi ise yine adını vermeden ve mektupta adı geçen müşterilerinin adını gizleyerek bu mektuba yer veriyorum. Buyurun önce mektup:

reklamci

“Seçim sonuçlan medyanın halkı hiç tanımadığını gösterdi. Bence bu gazetelerdeki köşelerde İstanbul’daki pazarlama yöneticileri yazsaydı, yine aynı şey olurdu. Yani onlann da halkı pek tanımadıkları ortaya çıkardı. Oysa milyonlarca müşterisi olan markalan yöneten bu insanlann böyle bir lüksü yok. İşte bu noktada devreye halkı temsilen reklamcılar giriyor. Yani şirketlerin söylemek istediğini halka en hoşa gidecek şekilde söylemek için. Buna halkla empati kurmak deniyor. Ama bence “empati” kavramı yetmiyor. “Empati” kendini başkasının yerine koyma kısmı. Bu ise bizim işin sadece birinci kısmı. Bir de karşısındakinin en seveceği espriyi, şakayı, görüntüyü bulma becerisi var. Bu iki beceriyi birden içeren bir kavram ne İngilizce’de ne de Türkçe’de yok. Şimdilik iyi satıcılık diyelim. Bütün bunları niye yazdım? 30 küsur milyon müşterili……….. reklamcısından bu beceriyi göstermesini beklemeli ve eğer güveniyor-sa-onu halkın nabzını tutma konusunda serbest bırakmalı. Molie-re’in meşhur piyesinde başkalarının aşk mektuplarını yazan adam gibiyiz. Bu piyeste Cyrano de Bergerac’ın yazdıklarına kimse müdahale etmez. Bu tespit ve temennimi iki yazıyla da destelemek istiyorum. Biri ünlü İngiliz reklamcı Jeremy Bullmore’un meşhur maka

lesi. İkincisi de Deniz Gökçe’nin bugünkü Akşam köşesi.

Bence………gibi,……..gibi,……..

gibi milyonlarca insana hitap eden şirketlerin yöneticileri reklamların ne söylemesi gerektiğine karar vermeli, nasıl söyleneceğini reklamcıya bırakmalı. Yoksa firma yöneticisi aslında vakti olsa reklamlan da halkın en hoşuna gidecek şekilde yapabilecekken, vakti olmadığı için bunu reklamcıya yaptıran kreatif direktör olur-ki hiçbirinin bu iddiada olmadığını biliyorum. Mesela, bence bir……reklamında artık çok rahat türbanlı ve türbansız insanlar yan yana görülebilir…….bunu yapabilir mi? Keşke yapsa. O zaman ……..’u Deniz Baykal’dan beter ederdi.

Uzun sözü kısası, Deniz Gökçe’nin sözünü ettiği iyi eğitimli, yüksek gelirli, Batılı gibi yaşayan üst düzey yöneticilerin önümüzdeki dönem reklamcıya beğeni puanlan bildirmeden önce iki kere düşünmesi gerekir. Hatta halkını tanımayan köşe yazan durumuna düşmemesi için hiç bildirmese daha iyi olur. Sevgiler ve saygılar”

Ne diyor bu mektup? Ey reklam-veren, Türkiye dönüşüyor, değişiyor. Sen hala beni “Beyaz Türk-ler’e” yönelik reklam yapmaya zorluyorsun. Tutma elimi, bırak daha özgür olayım ve sana Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandıran seçmeni getireyim..

Ne dersiniz? Gerçekten Türkiye’de hala pazarlama, reklam “Beyaz Türkler’e” göre mi yapılıyor? Yoksa kutuplaşma var ve her iki hedef kitleyi ayn ayn alıp ayn pazarlama programlan mı hazırlanmalı? Düşünelim, tartışalım. Gelecek ay devam edeceğim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu