Yeni İş Alanları – Yeni İş Fikirleri
İçeriğe Ait Başlıklar
Kereviti yeniden hatırlamakta yarar var!
Ortak adları bizim dilimize ‘kerevit’ olarak yerleşmiş tatlısu ıstakozları… Bilenler bilir, bir zamanlar İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan ünlü Terkos Gölü kerevit kaynar, piknikçiler kerevit bayramı yapardı. Başta Bafa Gölü olmak üzere Uluabat Gölü, Manyas Gölü gibi karasal tatlı su alanlarında yetiştirilen göl ıstakozu ‘astacus lep-todactylus’ şimdi artık zor bulunuyor. Hemen tüm akarsularımızda yaşayan dere ya da nehir ıstakozu ‘astacus astacus’ ise 1970’lerden sonra başlayan doğal su ürünleri ihracatı furyasında yok olup gitmiş durumda.
Soyunun neredeyse tükenmiş olması göl ve akarsularımızın sanayi tesislerinin deşarjıyla kirlenmesi yüzünden. Oysa kerevit üretimi ülkemiz adıyla bütünleşen çok kazançlı bir uğraşı olmaya her zaman aday.
Kamuoyunun Fransa’da çok tutulan ‘kurbağa bacağı’ ihracatıyla birlikte tanıdığı kerevite ‘tatlısu ıstakozu’ denmesi ise bir benzetmeden ibaret. Üstünü örten kitin tabakasından öteye bildiğimiz deniz ıstakozuyla bir akrabalığı yok.
Kerevitin en önemli niteliği doğası gereği organik beslenme ortamında yetişiyor olması. Bu nedenle şimdi karasal alanlarda sucul bitkilerin ekildiği yapay habitatlar oluşturuluyor, dünyanın belli yerlerinde kerevit çiftlikleri kuruluyor.
Organik kerevit çiftliklerinde suyun kısa aralıklarla değiştirilmesi önemli bir ayrıntı. Kuytu ve gölgelik yerleri seven kerevitlerin yaşadığı sulara yapay sığınaklar yapılıyor, gölge sağlayacak ağaç dalları havuzlar üzerine çekiliyor.
Amerika bu işin teknik açıdan merkezi konumunda… Yapay havuzların dibi suda yaşayan büyük bitkilerle donatılmış. Genellikle 25 derece olan su sıcaklığı kerevitlere rahat bir ortam sağlıyor, bol yapraklı sualtı bitkileri ise su sıcaklığını kontrol ediyor.
Ortalama havuz büyüklüklerinin 25 hektar civarında olması yeterli. Bu gölcüklerde sirkülâsyona tabi tutulan sular mevsim kısıtlamasını ortadan kaldırıyor. Böyle bir sistemde 1 hektarlık havuzdan bir sezonda 1.500 kilo ürün alınması mümkün.
Doğal bataklık özelliği taşıyan, ekonomik değeri olmayan topraklar ise bu iş için biçilmiş kaftan. Bu arazilerin amaca göre ıslahı ideal bir organik kerevit çiftliğinin kurulması için yeterli.
Pestisid ve diğer kimyasal kirleticiler doğada yetişen türler için en büyük tehlike. Dolayısıyla önceden sertifikalandınlacak alanların doğal habitat içinde oluşturulmasında yarar var. Kerevit canlı ya da işlenmiş olarak her mevsim alıcı buluyor, yüksek fiyatlarla satılıyor. ABD, Fransa, Japonya ve İspanya önemli tüketim pazarları arasında… tşlendikten sonra satışa sunulması ise katma değer marjını en az üçe katlıyor. Kalan atık kısmı ise değerli bir kalsiyum kaynağı. Kabuk ve kitinden oluşan bu bölüm balık yemi endüstrisinde katkı maddesi olarak kullanılıyor. Yılda 7 ila 8 kez kabuk değiştiren kerevitlerin çok lezzetli eti özellikle Avrupa’nın gurme mutfaklarında büyük rağbet görüyor. Protein ve mineral değeri açısından ise kıyas kabul etmeyecek kadar zengin. Halen doğal niteliğiyle Denizli Çivril’deki Işıklı Gölü’nde görülebilen kerevitin bazı özellikleri ise sadece Anadolu sularına ait…
Dibi kayalık girintileri bol olan tüm sularda doğal yetiştiricilik yapılması mümkün. Dip örtüsü çamurlu yayvan toprakla hazırlanmış yapay havuzlar ise bu işin ideal ortamı.
Organik Et Üreticiliği
Et günlük gıda tüketiminin en önemli parçası. Tüketimde kırmızı ve kanatlı eti yaygın türler. Bu sektörlerde günümüzdeki büyük sorun bir kısım yetiştiricilerin kullandığı ‘GDO’ (genetiği değiştirilmiş organizma) içeren yemlerin hayvan sağlığı ve et kalitesi üzerindeki etkileri. Hayvanlara çabuk büyümeleri için verilen ve insan organizmasına dolaylı yoldan tesir eden büyüme hormonları da bu kategoriye dâhil bir başka sorun. Kimi yetiştirici ve besiciler şimdi her zamankinden daha fazla antibiyotik kullanıyor. Pestisid, herbisid gibi kimyasal bazlı haşere kontrol ilaçları çoğu zaman yemleri enfekte ediyor, toksik hale getiriyor. Toksinler sistemik yoldan hayvanlara geçiyor, özellikle de karaciğer ve yağ dokusunda birikiyor. Dönüşümlü otlatma ve temiz barınma gibi doğal hastalık önleme yöntemleri dahi pestisid ve antibiyotik kullanımını minimize etmiyor. Çünkü tarım ilacı ve antibiyotik rezistansı had safhada!
Bu ayrıntılar düşünüldüğünde organik ve ekolojik koşullarda yetiştirilen hayvanların sertifikalı etleri çok daha sağlıklı. Yakın bir tarihte özel belgeli organik kasap dükkânlarının her yerde görülmesi kimseyi şaşırtmamalı. Dolayısıyla ekolojik yetiştiricilikle uğraşmak gelecekte en kârlı işlerden biri olacak.
Geleneksel metotlara itibar etmeyen tarzda organik içerikli bir et tesisi kurmak hayvan başına en az yüzde 30 maliyet farkını göze almak demek. Hayvanların organik ortamda büyümesi daha yavaş olduğundan tüm operasyon maliyeti görece daha da yükselebiliyor. Ancak, ikna edici sağlıklı koşullar ve uluslararası sertifikasyon yöntemi bu etlerin yüzde 50 daha pahalı satılmasına imkân veriyor. İşin kazancı da işte tam bu noktada… Bir başka boyut ise organik olarak işlenmiş imzalı mühürlü etlerin ikincil işlenmesiyle katma değerin daha da artması. Ekolojik salam, sucuk ve sosislerin organik işlenmesi güven duyulan yeni bir pazar oluşturmuş durumda. Velhasıl, ekolojik et üreticiliği incelenmeye değer çağdaş besicilik yöntemlerinden biri. En önemli kural hemen her şeyin işletmeye organik olarak girmesi ve finalde etin tescilli belgelerle organik olarak çıkması.
Yöntem kırmızı ve kanatlı etleri için de aynı. Çoğu zaman açık havada yemleme ve otlatma ise işin püf noktalarından biri.
Ekolojik Angus Çiftliği Kurmak
Etinin yüksek kalitede olması tüketim şansını artırıyor! Organik sertifikalı ‘angus’ etinin her zaman alıcısı var. Bugün için en popüler etçil kültür ırkı angus tipi sığırlar artık doğumdan itibaren ülkemizde de yetiştiriliyor.
Asıl menşei iskoçya olan ve özellikle Güney Amerika’da alt türleri geliştirilen siyah renkli bu sığır ırkının tipik karakteri et veriminin yüksek olması. Son yıllarda transgenik çalışmalarla daha iri gövdeli ‘kırmızı angus’lar da yetiştirilebiliyor.
Bunlardan özel bakım ve yemlerle organik nitelikte et alınması mümkün.
Angus kültür ırkının bir başka tipik özelliği diğer kültür ırklarına göre etinin daha lezzetli olması. Et kalitesi içerik açısından oldukça tatmin edici.
Angus ırkında gelişme hızı epey yüksek. 350 kiloluk yerli sığırın yediği organik yemle bu hayvanlar 1.500 kilolara kadar ulaşabiliyor. Büyümede günde yaklaşık 1.5 kiloluk artış hızı oldukça şaşırtıcı.
Daha az bakım masrafı gerektiren anguslarda bağışıklık sistemi çok gelişmiş. Hava koşullarından etkilenmiyor, soğuk ve sıcak havalarda bile kolay hastalanmıyor.
Mekân düzgün olduğu takdirde bu ırk zamanla yetiştiricisine alışıyor, kısa sürede yüksek et verimine geçiyor. Bu hayvanların ilginç özelliklerinden biri de kolay doğum yapmaları ve uzun süre karkas ağırlıklarını korumaları.
Yüksek masraflar nedeniyle Türkiye’de koyun besiciliği cazibesini yitirirken etçil ırk sığır yetiştiriciliği yeniden ivme kazanmış durumda.
Son yıllarda ortaya çıkan sağlık problemlerinin daha çok küçükbaş hayvanlarla beslenen toplumlarda görülmesi, genel talebi ‘daha yağsız’ olan sığır etine yöneltiyor.
Bugün Türkiye’de 11 milyon civarında sığır var. Bunun yaklaşık 4 milyonu kültür ırkı. Tüketilen 900 bin ton kırmızı et içinde sığır etinin payı yüzde 75’i buluyor. Henüz organik pazar yok denecek kadar küçük.
Pazarın ileride büyüyeceği bekleniyor.
Özellikle genç nüfusun sağlıklı protein ihtiyacı ekolojik sığır yetiştiriciliğini artık eninde sonunda endüstriyel düzeye taşıyacak. Yerli sığırlardan belli bir sürede sağlanan karkas verimi ortalama 200 kilogramı geçmezken, daha sağlıklı yetişen, et kalitesi daha iyi olan kültür ırklarıyla bu rakam oldukça yükseğe çıkıyor. Resmi kurumlar organik yetiştiriciliği bazı koşulların yerine getirilmesi şartıyla destekliyor. Devlet yetiştiricilik için teknik bilgi de veriyor. Kısacası et ırkı organik sığır yetiştiriciliği yer ve mekân problemi olmayan noktalarda kolayca kurulabilecek cazip bir iş.
Ekolojik koşullarda yetiştirilen organik hindi eti
Tüm dünyada organik hindi etine doğru da ciddi bir kayış var. Hindi eti sağlığına düşkün ‘fit’ nitelikleri önemseyen bilinçli tüketiciler tarafından tercih ediliyor. Kolesterol yüksekliği sorunu yaşayanların en fazla tükettikleri protein kaynaklarından biri de yine hindi eti.
Ekolojik koşullarda yetiştirilen organik hindi etinin en önemli özelliği neredeyse yağsız olması. Hem organik hem de besleyici bu etin özellikle A-B sosyoekonomik tüketici grubunda ilgi uyandıracağı kesin gibi.
Organik hindi etinin dikkat çekici özelliği kırmızı et kadar B12 vitamini içermesi. Ayrıca insan organizmasına dinginlik sağlayan bazı aminoasitler hindi etinde daha fazla. Örneğin ‘triptofan’ gibi kimi maddeler bu konuda ayrıştırıcı bir örnek.
Belli ırktan hindiler açık alanda sertifikalı doğal yemlerle beslendiğinde daha lezzetli oluyor, et kalitesi yükseliyor. Organik deyince yalnız ‘ekolojik hindi eti‘ değil; organik nitelikte ‘hindi salamı’, ‘hindi sosisi’, ‘hindi sucuğu’, ‘hindi fümesi’ gibi onlarca ‘hindi ürünü’ akla geliyor. Kırmızı hindi etinden çekilen kıymaları ise gerek görüntü gerekse lezzet yönünden organik dana kıymasından ayırmak çok zor. Organik hindi etinin yakında fiyatıyla da kırmızı ete iyi bir alternatif olması bekleniyor. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyen girişimciler için ticari örnekler var. Çoğu ABD orijinli bu başarı öykülerini girişimci adayları elektronik ortamda diestelturkey.com sitesinden inceleyebilirler.
Bu vesileyle Türkiye’de organik sertifikası veren uluslararası sertifikasyon kuruluşları hakkında da biraz bilgi vermek isteriz: Bizim tespitlerimize göre Türkiye’de Tarım Bakanlığı tarafından kontrol yetkisi verilmiş 21 kontrol kuruluşu bulunuyor. Bunlar ekolojik tarım koşullarına uygun tüm üretimleri denetliyor, ortam kalitesiyle birlikte nihai ürün için organik sertifikası veriyor.
Gelişmiş teknolojiyle faaliyet gösteren bu firmalar aynı zamanda organik yetiştiricilikle ilgili zengin bilgi birikimine de sahipler. İşin incelikleri, hedef ürünle ilgili standartlar konusunda müracaatçıları bilgilendirip eğitiyorlar. Bu firmalara elektronik ortamda ulaşmak mümkün.
Ancak daha önce 2004 yılında Tarım Bakanlığı tarafından yayınlanmış 5262 sayılı ‘Organik Tarım Yasası‘ ile 2005 yılında 25841 sayılı Resmi Gazete’de çıkan ‘Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’ başlıklı duyuruların incelenmesinde yarar var. Yönetmelik bitkisel, hayvansal ve su ürünleriyle ilgili ‘ girdilerin organik tarım koşullarına uygun olarak üretilmesi, hasadı, toplanması ve işlenmesini anlatıyor. Ayrıca ambalajlama, depolama ve pazarlama bilgileri de var.
TATLI PATETES NASIL NERDE TOHUM SORUNUNU NASIL ÇÖZERİZ ACABA ?